'Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklu mu, tutuksuz mu yargılanacağına Diyanet karar versin!'
Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliye kararına ilişkin tartışmalar sonrası gazeteci isimden ilginç bir öneri geldi.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Tayfun Atay, despotik rejimlerde
liyakati olmamasına karşın her konuda fikir sahibi olup, belirli
bir konuyu uzmanlarından daha iyi bildiğini iddia eden muktedirler
olduğunu belirterek, Türkiye’deki örneklerine değindi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Erdem
Başçı’yla girdiği faiz polemiğini ve Gezi eylemleri sırasında
yapılan toplantılarda yaptığı ‘’Sizden mi öğreneceğim sosyolojiyi’’
çıkışını hatırlatan Atay, ‘’ Bu sorunlu özgüvenin inşasında
Erdoğan’ın imam-hatip altyapısının da önemli bir katkı payı
oluşturduğu kanaatindeyim.’’ ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’e tahliye
yolunu açan kararına ilişkin söylediği ‘’Saygı duymuyorum, kabul
etmiyorum’’ sözlerine vurgu yapan Atay, ‘’Erdoğan AYM’yi değil
Diyanet’i ‘sayıyor’. Bu yüzden yakında Erdem’le Can için tutukluluk
mu, tutuksuzluk mu konusunda da bir fetva çıkarsa şaşırmamak
lâzım.’’ dedi.
Tayfun Atay'ın bugün (9 Mart 2016) yayımlanan ''Diyanet karar
versin, tutuklu mu tutuksuz mu!'' başlıklı yazısı şöyle:
19’uncu yüzyılın başında Osmanlı’yı adeta kendi içinden çıkan bir
ur gibi sıkıntıya düşürerek valisi olduğu Mısır’ı imparatorluktan
koparıp onun hâkimi olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Avrupa’ya tahsil
için gönderdiği gençlerden biri geri döndüğünde ona ne okuduğunu
sormuş. “İlm-i siyaset” cevabını alınca da “Nedir o?” diye tekrar
sormuş. Çiçeği burnunda yeni mezun genç adam siyaset biliminin
nelerle uğraştığını anlatınca da öfkeyle, “Bunların hepsini ben
biliyorum,yapıyorum zaten, sana mı düşer” diyerek ona eğitim
gördüğü alanla hiç alâkası olmayan, geri planda önemsiz bir
pozisyon bahşetmiş.
Despotik rejimler böyledir.
Özellikle siyaset, hukuk, ekonomi, eğitim, toplum, kültür gibi
sosyal-beşeri uzmanlık alanlarında karşınıza geçip yıllarca kafa
yorduğunuza, dirsek çürüttüğünüze bakmaksızın her şeyi sizden iyi
bildiğini hiçbir birikimi-donanımı olmadığı halde cesaretle ileri
süren, sizi ürkütüp geri adım attıran, lâfı ağzınıza tıkayan,
kafası bozulursa da gününüzü gösterecek muktedirler çıkar.
***
Tayyip Erdoğan rejiminin de bir alâmeti farikası bu.
Çok örnek var ve bu yazıyı okumakta olanlar hemen sıralamaya
başlayacaktır. Benim aklıma ilk gelen, Erdoğan’ın başbakanken
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yla faiz indirimi konusunda
girdiği (“vatan hainliği” imasına kadar varan) ateşli tartışma.
Kavalalı nasıl siyaset bilimi okumuş genci tekdir etmişse ona
benzer bir motivasyonla Başçı’ya enflasyon ve faiz arasındaki
ilişki üzerine ekonomi dersi verişi…
Ekleyebileceğim bir diğeri, Gezi olayları sırasında kendisiyle
görüşmeye gelmiş grupla tartışırken olayların sosyolojik boyut
kazandığından dem vuranlara “Sizden mi öğreneceğim
sosyolojiyi;zaten çok iyi biliyoruz onu” diye verdiği sert
tepki.
Ve tabii en taze örnek, geçen hafta Anayasa Mahkemesi’nin Erdem Gül
ve Can Dündar’la ilgili tutuksuz yargılama kararı ve gerekçesine
önce uymadığını, saygı da duymadığını söyledikten sonra AYM’ye ta
Nijerya’lardan verdiği “hukuk dersi”…
Sanırsınız ki dört başı mamur hukuk tahsili yapmış ve ömrünü bu
alanda çalışıp kafa yorarak tüketmiş bir profesör konuşuyor.
Aslında bir kardiyoloji doktorunun hasta için koyduğu teşhise ve
önerdiği tedaviye bu alanla uzaktan yakından ilgisi olmayan birinin
“Uymuyorum, saygıda duymuyorum” diye tepki vermesi kadar komik bir
durum söz konusu!..
Fakat bu komedi, bir ülkenin gidişatına keyfî şekilde hükmetme
noktasına süratle gelen biri tarafından icra edilince korkunç bir
trajediye dönüşüyor.
***
Hukuktan sosyolojiye kadar her şeyin bilgisine vâkıflık ve hâkimlik
şeklindeki bu sorunlu özgüvenin inşasında Erdoğan’ın imam-hatip
altyapısının da önemli bir katkı payı oluşturduğu kanaatindeyim. O,
orada öğrencilere “Siz ileride Türkiye’yi yöneteceksiniz” diyen
hocalar tarafından yetiştirildi. Verilen eğitimin her şeyi kuşatıcı
bir çerçevesi olduğu iddiasıyla…
Bununla bağlantılı o, ‘bilgi’nin bütünsel olarak dinden çıktığı
şeklinde bir hareket noktasına sahip.
Gerek imam-hatipler, gerekse Diyanet konusundaki hassasiyeti de
buradan kaynaklanıyor. Bu kurumların temsilcilerine sürekli olarak
kendilerini güvensiz hissetmemeleri konusunda moral aşılıyor.
Her şeyin bilgisine vâkıf oldukları telkiniyle onları hiç boynu
bükük ve buruk olmamaya, aksine başı dik ve atak olmaya
çağırıyor.
Yıllarca mağdur edilip ayrımcılığa maruz bırakıldıkları iddiasından
hareketle şimdi onları giderek “eşsizleştirip” ayrıcalığa mazhar
kılıyor.
***
Zaten Diyanet’in artık neredeyse her gün adeta “dizi dizi inciler”
nev’inden fetvalarla ortaya çıkması, gündem olması da bununla
bağlantılı.
Diyanet, ülkenin seküler hukuk sistemi karşısında giderek paralel,
alternatif bir merci gibi işlevselleşiyor.
Ve elbette Erdoğan AYM’yi değil Diyanet’i “sayıyor”.
Bu yüzden yakında Erdem’le Can için tutukluluk mu, tutuksuzluk mu
konusunda da bir fetva çıkarsa şaşırmamak lâzım. Cidden!.. Değil mi
ki burası “YeniTürkiye”?!