Can Dündar saldırısı “öfkeli şahıs” işi değildir!..
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a saldırı olayına dair kafasında oluşan soru ve şüpheleri paylaştı…
Önce Can Dündar’a geçmiş olsun diyorum. Türkiye’de gazetecilerin,
yazarların can güvenliğinin olmadığı –maalesef- bir kez daha ortaya
çıktı. Ayrıca Can Dündar’a dair hiçbir ciddi koruma önleminin
alınmamış, akıl dahi edilmemiş olmasını şiddetle kınıyor ve tam bir
“aymazlık” olarak görüyorum. Eğer bu ülkede “potansiyel hedef” bir
gazetecinin hayatı eşinin veya refleks sahibi bir milletvekilimizin
cesaretine kalmışsa vay halimize. (Bu arada Can Dündar’ın eşi Dilek
Dündar’ı ve CHP milletvekili Muharrem Erkek’i kutluyorum. Hakikaten
soyadı gibi “Erkek” adammış doğrusu!) Ne hallerle geldik
baksanıza!
Neyse; olaya dair zaten bilinen şeyleri tekrar etmek ya da edebiyat
parçalamak istemiyorum. Konu henüz çok taze olsa da –yanılma
pahasına-gecenin bir saatinde ilk anda aklıma gelen bazı
düşünceleri paylaşmak istiyorum. Bunları “köşeli tezler” den çok
“fikir jimnastiği” gibi düşünmenizde yarar var.
SALDIRGANIN PROFİLİ: BİREYSEL Mİ, ORGANİZE
Mİ?..
2) Sosyal-Siyasal azmettirmeye uğramış kişi: Birinci tezin daha “mantıklı” gibi görünen versiyonu. Buna göre ortada “organize” bir saldırı yoktur ama Sosyal-Siyasal azmettirtmeye, etkilenmeye uğramış bir şahıs vardır. Örneğin, burada siyasilerin, medyanın kimi kalemlerinin, etkili şahısların, vb Can Dündar üzerine “Hedef gösterici” söylemlerinden etkilenip, kendi başına harekete geçmiş bir saldırgan vardır. Son olayda da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’ın, Sedat Peker’in, vb geçmişte Can Dündar aleyhine kimi söylemleri buna örnek gösterilmektedir. Bu gibi beyanlar muhakkak ki önemli ve çok sakıncalı beyanlardır. Ancak gene de saldırganın salt bu saiklerle hareket ettiği ispatlamadığı gibi, arkasında daha organize bir yapının olmadığını göstermez. Maalesef çoğu olayda olduğu gibi son olayda da laik reflekslere sahip kesimler bu teoriye dört elle sarılmış görünmektedir. Elbette ki böylesi bir “etki” görmezden gelinemez ve psikolojik zemin sunmuş olsa da sonuçta “kendi başına hareket eden öfkeli kişi” kalıpları içindedir. Bu ise durumu açıklanamayan, bir “öfkeliye” karşı diğerlerinin “öfkeli” yorumundan öteye geçemez.
3) Can Dündar kendi kendine tertiplemiştir: En saçma ve en fikir yoksunu teori de budur. Saldırının sorumlusu adeta Can Dündar’dır. Maddi ve mantıki delillerden yoksundur. Nitekim olay sonrası “yandaş medya” kanallarında, belli bazı internet sitelerinin “okur yorumları” bölümlerinde, AK-Troller’in organize tweetlerinde yer alan iddialar bu yöndedir. Aynen seçtiğim ifadelere göre olay bir “tiyatro”dur. Saldırgan “parayla tutulmuş”tur ve mizansendir. “Film çevrilmekte”dir. Can Dündar “kendin pişir, kendin ye” yapmıştır. Amaç “vatan Haini” Can Dündar’ı “kahraman” gibi göstermektir. Ayrıca “öldürmek isteyen insan öldürürmüş.”, “niye yere ateş etmiş” (Ki görüntüler bunu kesin olarak ispatlamıyor), hatta “niye CHP milletvekili müdahale etmiş”, “paralel tezgâh”mış, vb şeklinde akıl fakiri, kaba iddialardır. Bence tarihte bazı “teneke suikast” örnekleri olsa da bu olay gelişimi itibariyle onlara pek benzemiyor. Suikastçı doğrudan onu hedefliyor. Lakin başaramıyor.
4) Organize bir iştir: Tetikçi “yalnız” görünse de arkasında bir “odak” ve “azmettirici bir yapı” olmalıdır. Örgütlü ve planlı bir harekettir. Saldırgan “seçilmiş” ve yönlendirilmiştir. Özü itibarıyla mafyatik-kriminal bir kişi çıkması pek muhtemeldir. Ancak birileri tarafından “devşirilmiş” ve hedefin üzerine sürülmüştür. Bundan muhtelif amaçlar güdülmüş olabilir. Öldürme, yaralama, gözdağı amaçlı mı olduğu belki tartışılır ama bir şekilde Dündar’ı hedeflediği kesindir. O halde Dündar üzerinden birileri bir “plan” yürütmek istemişlerdir. Asıl önemli olan tetikçinin arkasındaki bağlantılardır. Tetikçinin ayrıntılı kimliği ve bağlantıları henüz muğlaktır. Bende bu işin “organize” bir iş olma ihtimaline ağırlık verilmesinden yanayım ve zaten de öyle düşünüyorum. Tersi mantığa aykırıdır!
Ancak, böyle olmakla birlikte bu yapının niyeti ve amacı konusunda farklı “senaryolar” kurulabilir. Örneğin…
b) Tam karar öncesi karar şu veya bu yönde etkilenmek istenmiş olabilir.
c) MİT TIRLARI’nın ifşa edilmesinden rahatsız olan devlet içinden bir yapı veya ekip, “cezalandırma” ya da “intikam” amaçlı harekete geçmiş olabilir. “Yasalardan kurtulsan bile bizden kurtulamazsın” der gibi…
d) MİT’i de zan altında bırakmak isteyen veya farklı hesaplar güden bir kesim MİT ya da devlet içindeki bir başka ekibe Dündar üzerinden “mesaj” yollamak istemiş olabilir. Devlet içinde sırrına vakıf olamadığımız bir “hesaplaşma” yaşanıyor olabilir.
e) Bu yönde devlet-hükümeti (Nasıl olsa ileri gelenlerin ve “yandaşlar” ın bu yönde “azmettirici” beyanları da hazır var iken!) töhmet altına almak isteyenler çıkabilir. Doğrusu onlar da “töhmet” altında kalmak için ellerinden geleni yapıyorlar zaten!
f) Türkiye’de “Basına baskı” görüntüsünü daha da pekiştirmek isteyen bir “yabancı odak” yerli bağlantılarını harekete geçirerek, uluslararası kamuoyunda (Zaten mevcut olan) daha radikal bir imaj oluşturmak istemiş olabilir.
g) Can Dündar’ın ölümü üzerinden yeni bir “kaos” projesi yaratma peşinde olanlar Can Dündar’ı hedefe koymuş olabilirler. Ancak eşinin ve CHP milletvekilinin hesap dışı cesur çıkışı bu planı bozmuş olabilir.
h) Davutoğlu’nun da gitmesi ve Erdoğan’ın “tek lider” figürünün iyice belirginleşmesi sonucu artık “başkanlık” projesinin engellenemeyeceğini düşünen bir çevre son bir gayretle kaos eksenli, “darbeye davetiye” çıkartıcı eylemler planlayabilirler. Can Dündar saldırısı bunun sadece bir basamağı olabilir, arkası başka isimlere yönelik olarak da gelebilir.
i) Zaten mevcut “kutuplaşma” daha da derinleştirilmek istenmiş olabilir.
j) Derinde veya uluslar arası planda çok daha “tehlikeli” hesaplar dönmekte olabilir. Can Dündar saldırısı bunun sadece “işaret fişeği” sayılabilir.
k) Aklımıza gelmeyen herhangi bir neden…
Şüphesiz hiçbiri için “illâ böyledir” diyemem. Ancak hemen –şu veya bu yönde- kesin yargılara varmak yerine “biraz saksıyı çalıştırmanın yararına inanan biri” olarak bazı zihinsel eksersizler yapmaya çalıştım o kadar. (Bu sıcağı sıcağına bir yazı çabasıdır. Muhakkak ki yeni veriler ortaya çıkabilir. Kanaatlerimi pekiştirebileceği gibi yadsıyabilir de.) O yüzden kesinlikler öne süremem.
Ancak hangi senaryoya inanırsak inanalım ya da size hangisi daha cazip gelirse gelsin (Başka senaryolarda ortaya atılabilir veya sizin kendi senaryonuzda var olabilir.) bu hassas dönemde hep birlikte daha “dikkatli” ve “çok yönlü” düşünmemizde yarar var.
Bu ülke çok saldırı gördü. Bu ülkede çok gazeteci- yazar suikasta uğradı. Çok değerli isimlerimizi, aydınlarımızı yitirdik. Hepsinin de kendi içinde ve dönemine göre ayrı amaçları vardı. Her biri –ama tuttu ama tutmadı- belli sonuçlar yarattı. Bunu çoğu kez ilk anda fark edemedik bile. Jetonlar sonradan düştü çoğu kez.
Seversiniz sevmezsiniz, kafanıza göre “suçlu” bulursunuz ya da bulmazsınız ama Can Dündar’a saldırı olayı bu açıdan çok önemlidir. Çünkü saldırı sonuçta Türkiye meselesidir. Türkiye’ye yönelik bir “çaba” var demektir. Birileri bu saldırıdan bir “sonuç” almak istemektedirler. Avami tepkiler veya duygusal, ajitatif yaklaşımlarla değerlendirilemez. O yüzden hangi niyet ve biçimle olursa olsun öfkeli bir gözü dönmüşün “bireysel bir saldırısı” olarak da görülemez ve gösterilemez. Tersi her türden bakış –en hafif tabirle- “sığ”dır!
Nedense Türkiye’nin kritik bir dönemece girdiğini hissediyorum!..
07.05.2016.
[email protected]