19 Nis 2014 09:18 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:06

Can Dündar: Borç büyük, +1'de çalışanlar azınlık hisseyi alacak

+1 kanalı yayın hayatında birinci yılını kutlamaya hazırlanıyor. Can Dündar, yönetimi gazetecilere geçen muhalif kanal +1 TV'nin sahipliği konusunda değişik modelleri incelediklerini Wall Street Journal Türkiye'ye açıkladı.

İşte WSJ Türkiye'den Ayşegül Akyarlı Güven'in Can Dündar ile yaptığı o röportajdan bir bölüm...

Türkiye, medya-iktidar ilişkileri konusundaki sorgulamalarını artırırken yayın hayatında birinci yılını kutlamasına sayılı günler kalan muhalif kanal +1 TV'yi kanalın yönetimine geçen gazeteci Can Dündar ile konuştuk. Dündar, yönetimin artık tamamen gazetecilere geçtiği kanalda çalışanların biriken alacaklarına karşılık azınlık hissedar olmaya hazırlanıyor. Şu an bu sahiplik konusunda değişik modelleri incelediklerini dile getiren Dündar, azınlık hisse alacak olmalarının nedenini kanalın yüklü borçlarının verdiği tedirginlikle açıklıyor. Kendisinin de buna cesaret edemeyenler arasında olduğunu ifade eden Dündar'ın The Wall Street Journal Türkiye'ye açıkladığı sahiplik modelleri arasında halka arz da var, kooperatif seçeneği de... Gazetecilerin yönetimine girdikten sonra +1 TV reklam gelirinin 10 kat arttığını dile getiren Dündar ile medyanın muhalif kanadında yer almanın kanal, patron, çalışan ve gelirler açısından getirilerini ve götürdüklerini konuştuk:

Türkiye'de 1 yılı dolmak üzere +1'in. Zor mu muhalif olmak? Hikayesini anlatır mısınız biraz?

Burası biraz talihsiz bir doğum yapmış bir kanal. Sonra da bir sürü zorluklar atlatmış. Birçok zorluğa göğüs germek zorunda kalmış. Hem dönemin koşulları gereği, hem de kuruluşlardan dolayı. Ekipler gelip gitmiş. Sermaye yapısı istikrarsız olmuş. Kanaldan önce aslında Türkiye'de medya sektörünün kuşatılmışlığına değinmek lazım. Türkiye'de zaten medyanın içinde bulunduğu durum ortadayken muhalif medyanın hiç şansı yok. Hem içerik olarak kuşatma altında, hem mali olarak, hem de siyasi ve hukuki olarak. Başbakanın düşündüğünden farklı bir laf söylemenin çok ciddi bedelleri var. Bunu siyasi olarak ödüyorsunuz. Hukuki olarak, yargılanarak ödüyorsunuz. Bazen özgürlüğünüzden olarak ödüyorsunuz. Başbakan'dan sürekli fırça yiyerek ödüyorsunuz. Zaman zaman da mali olarak patronlar ödüyor. Dolayısıyla söz söylenemez hale geliyor. Bu ağır bedeli de çok az insan göze almaya başladı. Hem gazeteci olarak hem de gazete patronu olarak.

Ekip nasıl kuruldu?

Merkez medyadan dışlanmış insanlar olarak burada toplandık diyebilirim. Burası son durak gibi aslında. Biz toplanmadık da bir merkezkaç kuvveti diyeyim ona yani. Birçoğumuz işimizden olduk ve işsiz kaldık. Burada kendimize söz söyleyebileceğimiz bir mecra yarattık. Binbir güçlükle tabii. Ama şunu da gördük ki burada böyle bir ihtiyaç varmış. Toplum farklı bir ses duymaya susamış. Bizler sesimizi duyuracak bir medya bulmaya sarılmışız. Böyle son derece hevesli bir ekip gerçekten toplandı. Boyun eğmeyenler, işini düzgün yapmak isteyenler genelde dışlandıkları için de burada düzgün insanlar bir araya geldi. Onun sevindirici bir yanı var.

Türkiye'de medyanın muhalif tarafında olmanın ne gibi bedelleri oluyor?

Buraya geldikten sonra gördük ki bir izleyici talebi var. İş isteyen gazeteciler de var. Ama söz söylemekte zorluklar oluyor. Bir defa biz gazeteci refleksiyle herkesten görüş almaya çalışıyoruz. Genellikle iktidar partisinden alamıyoruz. Yandaş medyada görünmek her zaman daha kolay ve konforlu bir şey. Biz "hayır onların da görüşü olmalı" dediğimiz halde burada zorlanıyoruz. En basiti bu. Bunun ötesinde tabii reklam almak konusu da var. İşadamlarının belli korkuları var. Sponsor almak da öyle.

“Yandaş medyada görünmek her zaman daha kolay ve konforlu bir şey. Biz "hayır onların da görüşü olmalı" dediğimiz halde burada zorlanıyoruz”
Korku var mı gerçekten reklamverende? Size açık açık bu korkularını dile getiriyorlar mı?


Elbette.. Bir tıkanma olunca patronla gittik ve konuştuk. "Biz burada bir grup gazeteciyiz. Siz burayı gazetecilere devrederseniz, (çünkü ödeyemiyor kendince haklı nedenlerle), buranın yaşama şansı daha kolay olacağını anlattık. Biz de başka bir direnç gösterebiliriz bir arada. Bunu da daha iyi açıklayabiliriz. "Bir sermayedara değil gazetecilere destek oluyorsunuz" diyerek. Bunu anlayışla karşıladı ve aklına yattı. Sonunda bir kısım hisseleri devrediyor çalışanlara.

Patron çoğunluk hisseleri mi devredecek size?

Çoğunluk değil. Maalesef çoğunluk değil. Amacımız o. Gidişat da o yönde olur diye düşünüyorum.

Oranı ne peki? Henüz şirketin sicil kaydında görünen bir devir yok.

Onu şimdi açıklamayalım. Daha devir işlemleri sürüyor. Burada nasıl bir mekanizma olacağı belli değil de o yüzden söyleyemiyorum.

Bir bedel ödenecek mi bu hisseler için?

Hayır bedel karşılığı değil. Alacaklarımız var. Hepimizin alacakları var. Bir kısmımızın ciddi alacakları var. Eskilerin, daha önce çalışıp gidenler var mesela. Biz dedik ki "biz hem yönetimini üstlenelim. Hem de bu ortaklık yapısına çözüm bulalım." Bu mesele çok karışık. Bir yandan da çok ciddi borçlar var üstlenmemiz gereken. Zannedilmesin ki hisseleri gazeteciler alıyor.. Büyük bir enkazı devralıyorsunuz. Çoğumuz buna cesaret edemiyoruz. Ben de o cesaret edemeyenlerin arasındayım mesela.

Çalışanlar eşit ortak mı olacak kanala?

Olalım istiyoruz evet. Idealimiz bu. Istiyoruz ki o hisseleri alalım ve burada herkes bir hisse sahibi olsun. Bu bir ütopya. Çünkü "Bir dakika ya.. Niye alıyoruz ki o borçları üzerimize" duygusu da oluyor. Burası çok kâr eden bir yer olur da herkes üstlenir. Öyle bir durum da yok. Ama şu var: yönetimi gerçekten tamamen gazetecilere geçti. Başladığımızdan beri hiçbir patron müdahalesi görmedik.

RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ