21 Eki 2011 13:21 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:55

ÇAĞIRSAN DA ÇAĞIRMASAN DA BİZ VARIZ! EMİN ÇÖLAŞAN ATEŞ PÜSKÜRDÜ!

Sözcü yazarı Emin Çölaşan, Sözcü'nün Başbakan tarafından Medya Zirvesi'ne çağrılmamasına ateş püskürdü.

"Böyle sakat bir anlayış olabilir mi?" diyerek Başbakanı sert şekilde eleştiren Emin Çölaşan, "Medyanın çok büyük bir bölümü AKP iktidarının elinde tutsak..." diyerek bakın başka hangi eleştirilerde bulundu.

İşte Çölaşan’ın o yazısı...


Çağırsan da çağırmasan da biz varız!

SEVGİLİ okuyucularım, bir ülke terör olaylarıyla sarsılırken, onun hükümeti örneğin medyada ayrımcılık yapma hakkına sahip değildir.

Benim yandaş medyam iyidir, hoşuma gitmeyen yayın yapanlar kötüdür!

Böyle sakat bir anlayış olabilir mi? Elbette olamaz.

Dün Başbakanlık konutunda ilginç bir davet gerçekleşti.

Tayyip, son terör olayları rezaletiyle ilgili bir toplantı düzenlemişti. Yanında bazı hükümet üyeleri de olacaktı.

Toplantının yeri ve saati bir gün öncesinden medya kuruluşlarına bildirildi ve davetin bilgisi kamuoyuna açıklandı.

Toplantı dün saat 11’de başladı. Davetli olanlar, son model süperlüks makam araçlarıyla tek tek Başbakanlık konutuna geliyordu.

Yandaş medyanın zahmet edip İstanbul’dan teşrif buyuran patronları ile genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcileri lacivertlerini çekmiş, kapıda sıraya girmişti. Böyle bir yağlama ballama operasyonuna çağrıldıkları ve sayın başbakanları ile birlikte olacakları için hepsi de mutluydu.

Toplantı başladı. Yaklaşık iki saat sürdü ve Tayyip bir açıklama yaptı.

Peki içeride neler demişti emrindeki patronlara ve ötekilere? Biz çağrılmamıştık ama şunu söylediğine iddiaya girerim:

"Arkadaşlar, yayınlarınızda bu terör olaylarını fazla büyütüyorsunuz. Bunlar teröriste güç veriyor, örgüt moral kazanıyor. Bundan sonra küçük vermenizi rica ederim!"

Sonra muhalefet partilerini eleştirdi. Acı gerçekleri bile bu yolla, başını devekuşu gibi kuma sokarak örtmeye çalışırken, patronlar kendisini huşu içinde dinliyordu.

• • •

Terör ve yaşadığımız acı olaylar, bir milletin ortak çilesi ve ortak sorunudur. Burada, hele bir Başbakan tarafından düzenlenen toplantıda ayrımcılık yapılmaz.
"Şu yayın organları yandaş ve bizim destekçimiz. Ötekiler tu kaka" anlayışıyla devlet yönetilmez.

Dün beyefendinin düzenlediği bu medya toplantısına sadece Sözcü, Cumhuriyet, Yeniçağ ve Aydınlık gazeteleri çağrılmamıştı! Bunlar muhalefet yapan, bu nedenle de Tayyipgillerin hoşuna gitmeyen, hatta nefret ettiği gazetelerdi.

Başkaları adına konuşma hakkına sahip değilim. Ancak kendi gazetem adına bir şey söyleyebilirim. Sözcü bugün 240 bin dolaylannda net satışı ile Türkiye’nin beşinci büyük gazetesi. Hem de ek yok. kupon yok. beleş dağıtım yok!

Sen Sözcü ve öteki çağırmadığın gazeteleri ıskalayacaksın, onlan görmezden geleceksin, yandaşları ise karşında ve yanıbaşında ağırlayıp nasihat edeceksin, aba altından sopa gösterip gözdağı vereceksin!

Yok öyle şey, yok!

Sen çağırsan da, çağırmasan da biz varız... Ve bu ülkenin milyonlarca yurtsever insanını temsil ediyoruz.

• * *

Dün bu konuda CHP İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray’dan aldığım mesajı özetle sizlere sunuyorum. Keşke yer olsaydı da tamamını verebilseydim:

"Bugünkü (dünkü) toplantının asıl amacını iyi okumak gerekiyor. Hiçbir iktidar döneminde basın üzerinde böyle baskı kurulmamış, basın fütursuzca kullanılmamıştır.

Erdoğan’ın çok başarısız olmasına karşın, başarılı
gösterilmesinin tek nedeni bu olağanüstü propaganda kapasitesine dayanmaktadır.

Bunun sonucu olarak vatandaşlarımız, gerçeklerin AKP’nin hedef ve niyetlerine uygun olarak sürekli tersyüz edildiği ve yeniden kurgulandığı bir iletişim ortamında yaşatılıyor.

İnsan belleği unutkandır. Medyanın sorumluluklarından biri, bu unutkanlığı gidermektir. Örneğin AKP 2002 de iktidar olduğunda terör sıfırlanmıştı. Çoğumuz bunu unuttuk. AKP, milletimizin büyük bedel ödeyerek kazandığı bu kutsal zaferi, bozuk para gibi harcadı.

İşte burada bile, medyanın çok etkin bir parçası olduğu propaganda mekanizmaları devreye sokuldu. İnsanlara bu zaferi kazandığımız unutturuldu. Terör olaylarının gazetelerde ve televizyonlarda gerçek boyutlarıyla yer bulmasına engel olundu. ’Böyle yaparsanız hem halkımızın moralini bozar, hem de terör örgütünün propagandasına alet olursunuz’ denildi.

Son acı olayda Başbakan baktı ki gündem denetimi konusunda dizginler elinden kaçıyor, hemen gerekli adımı attı ve medya kuruluşlarını topladı. Toplantıda herkesin serinkanlı ve sorumlu davranması gerektiğini söyledi.
Ancak onun asıl derdi başka. Medya kuruluşlarına ve patronlarına ’Ne yaparsanız yapın, hükümetin sorumluluğunu küçük gösterecek biçimde verin. Biz zarar görmeyelim. Bizim karizmayı çizdirmeyin, yoksa sizi fena yaparım’ demeye getirdi.

Biz işte bu yüzden tam ve mutlak bir medya özgürlüğü istiyoruz. Bazı olaylarda TSK suçlanıyor. Ya onların amiri durumundaki hükümetin sorumluluğu?.. Ya Recep Tayyip’in yaptığı büyük yanlışlar ve ısrarla sürdürdüğü hatalı politikalar?

Bütün faturanın şu son olayda bile başta muhalefet partileri olmak üzere iktidardan başka her kesime çıkarılmak istendiği bir ülkede, gerçekler karartma altında demektir.

İnsanlarımızın acılarından siyasi sonuç devşirmeye kalkışmak, en çirkin lekedir. Bugün yapmak istedikleri işte budur."

Aytun Çıray doğruları yazmış. Medyanın çok büyük bir bölümü AKP iktidarının elinde tutsak... Ve onların çıkarları ve propagandası doğrultusunda sürekli kullanılıyor.
Para babası, büyük işadamı medya patronlarından başka ne beklenir!