4 yaşından beri setlerdesin. 37 yıldır oynuyorsun. Günümüzde birçok gencin hayali oyunculuk. Bu mesleğin zor yanları neler?
Oyunculuğun da her meslek gibi kendine göre zorlukları var. İster kanalda, ister yapımda, ister teknik ekipte ya da ekran önünde ol, fark etmiyor. Stresli, zamanla yarıştığın, hayatını etkileyen hatta başkalarının hayatlarını etkileyen kararlar alıp verdiğin bir düzen var. Her şey göründüğü kadar renkli değil ne yazık ki. Zor ki ne zor! O göz kamaştıran ışıkların ardında özgürlüğünün kısıtlandığı, herkesin senin hakkında seni tanımadan fikrinin olduğu, yaşadıklarının herkes tarafından yoruma açık olduğu bir meslek bu. Hep söylüyorum, oyunculuk âşık olmadan yapılacak bir şey değil. Ama elbette bizden çok daha ağır şartlarda çalışan, farklı meslek grupları var. Ve onlarınkilerin yanında bizim yaşadığımız zorlukları anlatmak onlara karşı yapılan bir haksızlık olur. O yüzden özetle şunu söyleyebilirim ki; hangi meslekte olursan ol, severek yapmıyorsan bir ömür devam etmek çok zor.
Peki, zaman içinde oyuncular arasında kadın-erkek eşitliğinin sağlandığına inanıyor musun?
Herkes için kazanılmadı galiba. Ben kendi adıma dengeyi kurmaya çalışıyorum. Emeğin eşit ve cinsiyet farkının da anlamsız olduğuna inanıyorum. Kabul edilebilir bir şey değil bu. Bence öncelik yetenek ve tecrübeden yana olmalı.
İçinde olduğun bir projede seni rahatsız edecek senaryolara ne kadar müdahil olursun? Örneğin, kadın hakları konusunda seni rahatsız eden bir şey varsa ses çıkarır mısın?
Bir hata yapacaksam, öteleneceksem ya da tökezleyip düşeceksem de bu doğru bildiğimin peşinde koşarken olsun isterim. Benim gibi bu konulara kafasını takmış, derneklerle mesai harcamış, yer aldığı işlerde bile bu söyleme önem göstermiş biri, şahit olduğu bir şey karşısında susar ya da görmezden gelirse en başta kendine saygısızlık etmiş olur.
Ekranda canlandırdığın karakterler çokça sırtından vuruldu. Son işinde ablasının yalan söyleyip kandırdığı bir kadını oynuyorsun. Karşındakine çabuk güvenir misin?
Herkesle çabuk samimi olan, hemen hayatına alan biri değilim. Arkadaş çevrem çok sınırlıdır. Evime girmek, gecenin bir saatinde beni aramak tarafımdan verilmiş ve en önemlisi kişi tarafından kazanılmış bir haktır. Ben de karşımdaki insanlardan o hakkı almak için emek harcamışımdır. Önce önyargılı olmadan güvenmeyi seçerim, ama karşılığında hayal kırıklığına uğruyorsam kişiyi konumlandıracağım yeri bilirim. Güvendiğim az insan vardır zaten. Ama onların da her dediği söz, her yaptığı hareket, her savunduğu şey bana uymayabilir. Körü körüne inanmam yani. Sevgisini ve samimiyetini sorguladığım insanları da son senelerde hayatımdan uzaklaştırdım.