27 Mar 2011 11:16 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:10

BURADA DİRENECEĞİZ! AHMET ALTAN'DAN "HATADAN DÖNÜN" ÇIKIŞI!

Ahmet Altan, bugünkü köşe yazısında Ergenekon sürecini ve Ahmet Şık'ın basılmamış kitabına yapılan operasyonu kaleme aldı.

Burada direneceğiz...

Bir yanımızda heyula gibi Ergenekon duruyor, bir yanımızda Ahmet Şık skandalı.

Henüz basılmamış bir kitaba yayın yasağı getirilmesini içine sindirebilecek birini bulmak zordur Ergenekon karşıtları arasında.

Bülent Arınç bile “endişeli” olduğunu söyledi. Belli ki hepimiz gibi Arınç da olup bitenin ne olduğunu anlayamıyor.

Söylenen, polisin Ahmet Şık’ın “daha sonradan eklenmiş” sayfalarını bulup, o sayfaları yazdıranı yakalamak istediği.

Eğer doğru anladıysak, “teori” buysa, o zaman da sormak gerek, Ahmet Şık’a o sayfaları yazdıran biri varsa ve siz onu bulursanız, bulduğunuz isim Ergenekon davası için çok büyük bir aşama kaydedilmesine mi yol açacak?

Danıştay cinayetini, Zirve katliamını bile bir anda gündemden düşürecek kadar büyük bir skandalı göze alabilmek için, bu cinayetlerden daha büyük bir “kanıta” ya da suçluya ulaşmayı ummak gerek çünkü.

Polis ve savcı, gerçekten o kitabın arkasında, Zirve katliamını gerçekleştirenlerden bile daha tehlikeli birilerinin bulunduğuna mı inanıyor?

Mantıken buna inanıyor olmaları gerekiyor.

Çünkü, Ergenekon davasına eklenen Zirve katliamını bir anda gündemden uçurdular.

Halbuki o katliam, Ergenekon ve “derin devlet” denilen rezillik hakkında herkesi ürpertecek kadar önemli gerçekleri ortaya koyuyor.

Biliyorsunuz, dört misyoneri işkence yapıp, boğazlarını keserek öldüren katilleri “azmettirdiği” suçlamasıyla Jandarma Alay Komutanı olan albay tutuklandı.

Dün Star gazetesi, o albayın yazdığı sahte istihbarat raporlarının, Gölcük’te, Balyoz Darbesi’nin belgeleriyle birlikte ele geçirildiğini yazdı.

Bizim Arzu Yıldız da “Zirve katliamının” gerçekleşmemesi halinde öldürülecek diğer gayrımüslimleri fişlediklerini gösteren belgelere ulaştı.

Rahip Santoro cinayeti, Hrant Dink cinayeti ve Zirve katliamı, bunların hepsi aynı örgütün işi gibi gözüküyor.

Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin hazırlattığı “misyonerler raporuna”, bu cinayetlerden sonra dönüp baktığınızda, cinayetleri mümkün kılacak siyasi iklimin hazırlanmasının ilk adımıyla karşılaşıyorsunuz.

AKP, Müslüman vurgulu bir parti olduğu için, bir darbeyi hayal eden her grup ve her cunta, planlarına “gayrımüslimleri” öldürmeyi alıyor.

Böylece hem cinayetler AKP’nin üstüne yıkılıp, “şeriatçı parti” havası yayılarak halk paniklettirilecek, hem de Batı dünyasının bu cinayetlere göstereceği tepkinin içerde yarattığı öfkeyle milliyetçi bir dalga oluşturulup Türkiye “demokrasi” diye tutturan Batı’dan kopartılacaktı.

Şeriatçı parti imajı yaratmak için işlenen cinayetlere Danıştay cinayetini de ekleyebilirsiniz.

Bütün bunlar, planlarda kalmadı, eyleme dönüştürüldü ve insanlar öldürüldü.

Bu cinayetleri işleyenler yakalandı.

Ve, hepsinin arkasındaki isimler de belirlendi.

Sadece Hrant Dink cinayetinin azmettiricileri, isimleri bilinmesine rağmen henüz diğerleri gibi ciddiyetle soruşturulmadı.

Nedense o dava savsaklandı.

Santoro, Dink ve Zirve katliamının arkasında hep “yerel jandarma” istihbaratı ve jandarma alay komutanlarının gölgesi göründü.

Belli ki bu bir “cinayetler” zinciriydi.

Bir plan çerçevesinde işleniyordu.

Unutmayın ki, bunlar çok uzun bir geçmişte işlenmiş cinayetler değil.

Ergenekon’un pes etmediğini, yaşadığını kanıtlayacak kadar yeni cinayetler.

Tam bütün bu cinayetlerin hepsi birbirine eklenirken birden gündem Ahmet Şık olayıyla “ekseninden” saptı.

Hepimiz, bu dehşet çetesinin yakalanması karşılığında “kitap yasaklatan” keyfi bir uygulamayı kabullenmek zorunda mı bırakılıyoruz sorusuyla karşılaştık.

Bunun ikisini de kabullenmeyeceğimiz açık.

Bu noktada, iki uygulamaya karşı da direniriz.

Cinayet örgütlerinin olmadığı, keyfi yasakların da yaşanmadığı bir ülke istiyoruz.

Ergenekon davasındaki büyük ilerlemelerle, tam o noktaya yaklaşıyoruz sanırken karşılaştığımız Şık olayı, ümitleri ümitsizliğe çevirdi.

Böyle bir ümitsizlik en fazla Ergenekon’a ve onu destekleyenlere yarar.

Ahmet Şık olayında bir hata yapıldıysa, ki şu andaki görüntüsüyle bu büyük bir hataya benziyor, buna son verip hatadan dönmek, yok, bu olayın arkasında kimsenin bilmediği “büyük” bir plan varsa onu da açıklamak gerek.

Cumhurbaşkanı’yla başbakan yardımcısını bile “endişelendiren” bir durum öyle uzun süre sessizlikle sürdürülemez.

Bu sessizlik, Ergenekoncuların arkasına saklanacağı bir karanlığa dönüşmek üzere çünkü.

Ahmet Altan/Taraf