Bülent Keneş'ten iddialı bir yazı! O Türkiye'nin en büyük medya patronu!
Today's Zaman Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni yine hükümeti hedef aldı...
Bülent Keneş...Cemaate yakın Today's Zaman gazetesinin Genel
Yayın Yönetmeni. Hükümete ve Başbakan Erdoğan'a yönelik sert
çıkışlarıyla hep dikkat çekti...Son yazısında da yine hedefinde
Erdoğan ve AKP vardı...Bu sefer medya üzerinden yüklendi.Keneş,
Erdoğan'ı Türkiye'nin en büyük medya patronu olarak
nitelendirdi...Başta TRT ve AA gibi kamusal medya kurumlarının
"iktidarın borozanı" haline getirildiğini söyleyen Keneş,Akşam
Grubu'nun da TMSF üzerinden denetim altına alındığını öne sürdü..
Keneş, 'Erdoğan Beşar Esad, Saddam Hüseyin ve Hüsnü Mübarek gibi
diktatörleri geride bıraktmıştır' dedi.
İşte Bülent Keneş'in o yazısı:
TRT'de farklı sesler susturuldu
Mesela, yasaların teminatı altında oluşturulan özerk bir alanda
objektif kamu yayıncılığı yapmakla yükümlü olan TRT ve Anadolu
Ajansı gibi yayın organlarından objektif bir gazetecilik beklemeyi
bırakalı uzun zaman oldu. Tıpkı Zeki Sözer’in kitabının isminde
olduğu gibi TRT ve AA, AKP’nin son döneminde iyice “halkın
sesi” olmaktan çıkıp iyice “iktidarın borazanı”na dönüştü. Halkın
verdiği vergilerle finanse edilen bu kamu kuruluşları uzunca bir
zamandır iktidardaki partinin pespaye birer bülteni ve kara
propaganda araçları haline getirildi. Mesela TRT’nin kanallarında
birazcık farklı ses veren tüm programlar anında susturuldu. İşini
gazeteciliğin evrensel standartlarında yapmaya çalışan gazeteciler
ve programcılar anında tasfiye edildi. Halkın vergisiyle yayın
yapan TRT ve AA, gelinen şu noktada, inandırıcılığı ve
güvenilirliğini yitirmiş ve tamamen AKP’nin borazanı işlevi gören
mecralara dönüşmüş durumda.
Tıpkı Hüsnü Mübarek gibi...
Tıpkı Hüsnü Mübarek döneminde Mısır kanallarının yaptığı gibi
Başbakan Erdoğan’ın her faaliyeti, her konuşması TRT’nin tüm haber
kanallarından anı anına canlı yayınlanıyor. Anadolu Ajansı’nın ise
objektif yayıncılığı esas alması gereken bir kamu ajansı olduğu
gerçeğini unutalı yıllar oluyor. İdeolojik, sübjektif, yanlı ve
propaganda niteliğindeki partizan yayıncılığı habercilik sanan
AA’nın yönetimindeki zevatın tüm yatırımı Başbakan Erdoğan ve
çevresindeki oligarşik dar zümrenin gözüne girmekten ibaret. Bunu
başardıklarından da şüphe yok.
15 Kanal Erdoğan nöbeti tutuyor
Sadece kamu yayın kuruluşlarının durumu bu halde olsa belki
üzülmeye değmez. Ama Türk medyasının tamamı giderek öyle bir
tahakküm altında yayıncılık yapar hale geldi ki, özel televizyonlar
ve gazeteler bile doğrudan Başbakan ya da çevresindeki dar ekip
tarafından yönetilir oldu. Mesela Başbakan’ın her gün defalarca
yaptığı ve çoğu zaman yeni hiçbir şey söylemediği uzun
konuşmalarının en az 15 ulusal ve çok daha fazla yerel veya
bölgesel kanal tarafından canlı verilmesi ihlali imkansız bir
adetten oldu. Bazen en önemli konularda yayın yapmakta olan
özel TV kanalları bile, konuları ve konukları itibariyle önem
derecesi ne kadar yüksek olursa olsun programlarını derhal yarıda
kesip, her an duymaktan herkesin artık cümle cümle ezberlediği
Başbakan’ın onlarca kez tekrarladığı o konuşmalarına canlı
bağlanmak zorunda hissediyorlar kendilerini. Bu konuşmalar ertesi
gün de aşağı yukarı aynı başlıklarla en az 7 ulusal gazeteye manşet
oluyor.
Elbette ki bazı TV kanalları ve gazeteler bu yaptıkları tuhaf işi
gönüllü yapıyorlar. Çünkü bu TV kanallarında ve gazetelerde çalışan
yöneticiler, görünürdeki patronları her kim olursa olsun, yüksek
maaşlarını almalarını sağlayan esas patronun Başbakan Erdoğan
olduğunu çok iyi biliyorlar. Gerçi yolsuzluk operasyonlarında
ortaya saçılan bazı belgeler bu özel bilginin bir kısmının halk
tarafından da bilinmesine yol açtı.
Sabah grubu için kayıt dışı 100'er Milyon dolar
toplandı
Bu bilgiler bazı medya gruplarının patronaj yapısının, ancak
mafyatik düzenlerde görülebilecek yöntemlerle, doğrudan Başbakan
tarafından ya da Başbakan’a yakın çevrelerce oluşturulduğunu gözler
önüne serdi. Mesela Sabah grubunun el değiştirmesi sırasında kamu
ihaleleriyle zenginleştirilen bazı işadamlarından, hiçbir kayıt
altına alınmaksızın, 100’er milyon dolar katkı vermelerinin
istendiği bu sayede öğrenilmiş oldu.
Akşam Grubu yandaş sermayeye verildi
Öte yandan, en son Akşam grubunda görüldüğü gibi, muhalif yayın
yapan medya gruplarına farklı yöntemler kullanılarak el konuluyor.
Sonra da, hükümet tarafından el konulan bu medya varlıkları,
herhangi bir şeffaf ihaleye çıkma ihtiyacı duyulmadan, yandaş
sermayenin kontrolüne veriliyor. Bu medya kuruluşlarına yönetici
olarak da Başbakan Erdoğan’a sadakatleri dışında herhangi bir
gazetecilik başarıları olmayan eski siyasetçiler atanıyor.
İpek Grubu ekonomik baskı ile sindirilmek
isteniyor
Tüm baskılara rağmen, farklı seslere yer vermeye hala cesaret
edebilen medya kuruluşlarına ise maliyeden ya da ilgili kurumlardan
teftiş heyetleri üzerine teftiş heyetleri gönderilip yıldırılmaya
çalışılıyor. Bu teftiş heyetleri de anında icat ettikleri vergi
suçlarıyla bu kurumlara büyük cezalar veriyor. Bu da yetmiyorsa,
son olarak İpek Grubu’nu hedef alan örnekte görüldüğü gibi, medya
patronlarının başka alanlardaki işleri tehdit edilerek yayın
kuruluşları sindirilmeye çalışılıyor. Tüm bunlara paralel olarak,
hükümetin anti-demokratik, gayri hukuki ve keyfi icraatlarına
itiraz etmenin ve toplumsal eleştirinin yeni adreslerine dönen
dijital mecralar ve sosyal medya kulvarları da susturulmaya
çalışılıyor. Örneklerine ancak Çin, Kuzey Kore ve İran’da
rastlanabilecek nitelikteki sansür yasalarıyla bu mecralar tamamen
ya da kısmen karartılmak isteniyor.
Medyaya baskı Mübarek, Esad ve Saddam'ı geçti
Şöyle bir dönüp medya ve basın özgürlüğü konusunda Türkiye’nin son
dönemde verdiği genel görüntüye baktığımızda, medya üzerindeki
baskıların ne Saddam Hüseyin’in Irak’ı, ne Beşar Esad’ın Suriye’si,
ne de Hüsnü Mübarek’in Mısır’ında görülmedik ölçüde arttığı
görülüyor. Hükümetin medyadaki tek seslilik çabaları kötü örnekler
olarak bahsedilen bu ülkeleri çoktan geride bırakmış durumda.
Erdoğan Türkiye'nin en büyük medya patronu
Günün sonunda doğrudan veya dolaylı kontrol ve baskı yöntemleriyle,
partizanca yayın yapan iktidar yanlısı çok büyük bir medya imkanını
elinde bulunduran Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’nin en büyük medya
patronu olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Her konuşması, gönüllü
ya da zoraki olarak, en az 15 ulusal televizyon kanalda canlı
yayınlanan Başbakan Erdoğan, bu kanalların en az yarısının yönetimi
üzerinde bir medya patronunun sahip olduğundan daha fazla güç ve
yetkiye sahip bulunuyor.
7 gazetede çalışanlara kadar Erdoğan karar
veriyor
Ayrıca ulusal yayın yapın en az 7 gazetenin yayın çizgisinden
çalışanlarının kim olacağına kadar her şey bizzat Başbakan
tarafından belirleniyor. Sonra da halkın, siyaset-medya ekseninde
oluşan bu mafyatik düzenin en işlevsel parçası haline gelen söz
konusu medyaya inanması bekleniyor. Maalesef başarılı olunuyor ve
halkın bir kısmı bu propaganda makinalarına inanıyor da.