Bugün yazarından çarpıcı yazı: Gazetecilik yıkımın eşiğinde!
Bugün gazetesi yazarı Yavuz Baydar bugünkü yazısında, Türkiye'de iktidar tarafından medyaya baskı uygulandığını belirterek, gazeteciliğin yıkımın eşiğine geldiğini savundu.
Baydar yazısında, iktidarın sorulardan kaçmak için 'akreditasyon'
gibi uygulamalara başvurmasının yanı sıra ''Eleştiri hakkını
kullanana karşı 'sahibinin sesi' olarak ne kadar saldırgansanız o
kadar makbul 'gazeteci' sayılıyorsunuz bu 'yepyeni' dönemde"
ifadelerine yer verdi.
İşte Yavuz Baydar'ın bugünkü yazısı:
Bir yanda gündemden düşmeyecek olan 'açık toplum', 'ahlaklı
yönetim', 'hesap soran sistem' talebi.
Öbür yanda, adeta 'ağır çekim darbe' gibi sahnelenen 'kapalı rejim'
projesi.
'Yeni Türkiye' diye lanse edilen dönem, böyle derin bir çelişkinin
kavga alanı.
Ya demokrasi ya da otokrasi.
Bundan kaçış yok.
Demokratik alemde gözler gazetecilik üzerinde.
12 yıllık yürüyüş sonunda kaskatı devletçi kesilen 'Yeni Türkiye'
mimarlarının medya özgürlüğü ve bağımsızlığına düşman tavrı, sorun
üstüne sorun üretmeye gebe.
'Yeni medya'nın, 'AKP eşittir devlet' harcıyla inşa edilen bu yeni
işletmenin müstahdemi olarak tasarlanmışlığı çoktandır sırıtıyor
çünkü.
Cumhurbaşkanının, seçilmiş medya temsilcileriyle 'basına kapalı'
(!) toplantıları gelenek haline gelirken, hükümetin 'medyadan
sorumlu' (!) bakanı, TRT ve AA'dan sonra 'acaba geri kalan,
'kontrol dışı' medya kesimine de nasıl el atarız' hesapları
içinde.
NATO ve BM gibi büyük ve kritik zirvelerde bütün demokratik
ülkelerin yöneticileri hem yerli hem de yabancı gazetecilere açık
basın toplantıları düzenlerken, bundan fellik fellik kaçan bir tek
ülke, 'Yeni Türkiye.'
Medyaya akreditasyon
Generallerin uzun bir süre 'bize ters soru sorup vücut kimyamızı
bozmasınlar' diye uyguladığı akreditasyon yasağını olduğu gibi
devralıp medyayı anayasal görevini yapmaktan menetme çabası içine
girilmesinin adı da 'Yeni Türkiye' oluyor.
Yeni AB Bakanı ülkenin yeniden demokratikleşmeye nasıl çark
edeceğini anlatmak üzere Brüksel'e gidiyor, orada herkesin
saygısını kazanmış olan Zaman muhabiri Selçuk Gültaşlı basın
toplantısına alınmıyor.
Öbür yanda Cumhurbaşkanı ve şürekâsı, mizahi bir dille kendisini
eleştirdi diye gazeteci Celil Sağır'ın Twitter hesabını
kapattırmakla uğraşıyor, 'Gezi Fenomeni' kitabındaki eleştirileri
nedeniyle Erol Özkoray'ı 11 ay hapse mahkum ettiriyor.
Ödü koparılmış 'patron medyası'nın bomboş bıraktığı haberciliğin
hakkını vermeye çalışan Economist, New York Times gibi saygın
kuruluşların muhabirleri, Amberin Zaman ve Ceylan Yeğinsu
'edepsiz', 'adi', 'aşağılık' gibi son derece 'medeni' (!)
sıfatlarla açık hedef haline getiriliyor.
Bunlar olurken, bir zamanlar 'askerler akreditasyon uyguluyor,
nerede basın özgürlüğü, nerede demokrasi' diye ortalığı inleten,
şimdi ucuz ikbal uğruna iktidara yapışanların umurunda değil.
İş göremez raporu
Onlar için, cumhurbaşkanının 'basına kapalı' toplantılarına katılıp
uçaklarda poz vermek, seslendiği boş BM salonlarını photoshopla
doluymuş gibi göstererek halka yalan söyleyip göz boyamak daha
önemli.
Çünkü 'Yeni Türkiye' gazeteciliği'nin kodları bu.
Eleştiri hakkını kullanana karşı 'sahibinin sesi' olarak ne kadar
saldırgansanız o kadar makbul 'gazeteci' sayılıyorsunuz bu
'yepyeni' dönemde.
Ama kazın ayağı çok farklı.
Korkunç bir yıkım var medyada.
Koskoca sektöre 'iş göremez' raporu geldi geliyor.
Foreign Policy dergisinin son sayısında 'Türkiye medyasının son
demlerini yaşamakta olduğu' ayrıntılarla anlatılmakta.
Endişe o boyutta ki, iki uluslararası meslek örgütü -Gazetecileri
Koruma Komitesi ve Uluslararası Basın Enstitüsü- 20 kişilik
alışılmadık büyüklükte, içlerinde Ahmet Raşit gibi tanınmış
gazetecilerin de bulunduğu bir heyetle önümüzdeki hafta Türkiye'ye
geliyor.
Bu ortak heyetin durumun vahametini Cumhurbaşkanı Erdoğan'a
anlatması da bekleniyor.
Faydası olur mu?
İyimserliğin safdilliğe eşit olduğu bir dönemdeyiz ne yazık ki.