08 Mar 2011 08:01 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:06

"BUGÜN GAZETECİLERE YAPILAN ZULME TARAF OLANLAR KARAKTER SINAVINDAN GEÇMİYOR MU?"

Bugün mesleğimiz adına utandığımız zavallıları da ne yazık ki ileride yine bizler savunacağız.

Karakter sınavımız

Ben gazeteciliğe başladığımda basın kurumları henüz 'okul' işlevini yitirmemişlerdi. En büyük arzum bir meslek okulunun terbiyesinden geçmekti. En azından sırf CV'mde şık dursun diye.
Şanslıydım, kendimi bu misyonun bayraktarlığını yapan son yerde, 32. Gün'de buldum. Bugün hala bir kriz anında 'Biz 32. Gün'de nasıl yapardık' diye düşünüyorsam bir şeyler öğrenmişim demektir.

32. Gün'de 28 Şubat'ı da gördüm ben. Meşhur yalan andıç yayınlandığında kendi aramızda 'Sabah gazetesi böyle bir olayı kaldıramaz, Birand'ı kesin atarlar' diye konuşmuştuk.
'Hadi canım' diyordum. Saf ve bilgisizmişim o yıllarda.

Sabah gazetesi yalan andıca karşı kendisini savunmasını bile beklemeden, gözünün yaşına bakmadan Birand'ın köşesini kaldırdı.
O dönemde nasıl karar alındığını, kimlerin yargısız infaz yaptığını, kimlerin karşı çıktığını da sonradan öğrendim.

Koskoca Sabah yazıişlerinde Birand'a bir tek kim sahip çıkmış biliyor musunuz?
Can Ataklı 'Böyle bir şey yapmayalım, arkadaşlarımızı gammazlamayalım, ne olduğu belli olmayan bir kağıtla harcamayalım' diye direnmiş bir tek. O gün Can Ataklı birinci sayfaya andıç haberini koymadığı için izin gününde apar topar Ergun Babahan çağrıldı, kendi meslektaşlarının ayağına kurşun sıkma görevi ona verildi.

Yaptığımız tercihler bazen bizleri hayatımızın sonuna kadar takip eder işte.
Kim düşünürdü o yıllarda 'ASPAVA' diye havadan sudan konular yazan, Tansu Çiller hayranlığıyla kendinden söz ettiren Can Ataklı'nın böyle dirençli olabileceğini. Bir süre sonra Sabah onu da işten attı tabii.
28 Şubat süreci bana erken öğrenilmiş bir meslek dersi oldu.

O gün ezberledim: Bu meslekte hiç kimse vazgeçilmez değildir. Ve Türkiye'de gazetecilik pamuk ipliğine bağlıdır. Hiç beklemediğimiz bir anda hepimiz bir gün kendimizi kapının önünde bulabiliriz.
Oktay Ekşi, zamanında bir söyleşi verip de '53 senedir her gün işten atılacağımı düşünerek yazıyorum' dediğinde de gülmüş, abartıyor diye düşünmüştüm.

Kısa süre içinde bu meslekte patronların kendi çalışanlarının arkasında durduğunu da gördüm, adam harcandığını da. Koridorlarda birbirini gammazlayan meslektaşlar da gördüm, birbirine sahip çıkanlar da. Bazen hiç beklemediğin birinin kahramanlaştığına, bazen en çok güvendiğinin cüceleştiğine de tanık oldum.

Ve anladım ki kavgalarında hiçbir zaman kişisel olmayacaksın.
Bugün gazetecilere yönelik zulme karşı taraf olanlar da birer karakter sınavından geçmiyor mu?
Meslektaşlarının tutuklanmalarının ardından kutlama yapan, bir bayram havasına giren 'gazetecilere' bakıyorum. Nereden geldiler, nerelerden yetiştiler diye...

Neden bu kadar kolay adam harcıyorlar biliyor musunuz? Bu basında iyi yerlerde çalışmamışlar, sancılı süreçlerden geçmemişler. Büyük editörlerin disiplinini tatmamışlar. Kaybetmemişler, yenilmemişler, işsiz kalmamışlar, arkadaşlarının kovulmasına tanık olmamışlar. Ve de darbe görmemişler.

Bakın özgeçmişlerine, koca bir hiç göreceksiniz.
Ama buna rağmen her şeye çok kolay ulaşmışlar. Bir ayda köşe yazarı oluyorlar. Bir anda kendilerini televizyonlarda bulmaya başlıyorlar. Kolay para kazanıyorlar. Davetlerde, kokteyllerde ağırlanıyorlar. Uçaklara davet ediliyorlar, hanut gezilere çıkıyorlar.
Böyle böyle kendilerinin gazeteci olduğunu da düşünüyorlar.
Oysa gazetecilik bugünlerde ortaya çıkar.

Kendi meslektaşlarınızı gammazlamanız istendiğinde direniyorsanız, bunu işsiz kalma pahasına yapıyorsanız gazetecisiniz. Pazar günü ailenizi bırakıp ihbar sayfası için gazeteye koşuyorsanız bu sadece mesleki bir problem değil, bir karakter erozyonudur.
Türk basınının çoğunluğu bu sınavdan alnı ak çıkacak gibi görünüyor.
Bugün mesleğimiz adına utandığımız zavallıları da ne yazık ki ileride yine bizler savunacağız.


Oray EĞİN / www.aksam.com.tr