19 Nis 2010 11:36
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:14
''BU YÜZDEN SAYIN ŞEREFSİZ DİYORUM ONA!..'' HANGİ YAZAR KÖŞESİNDE SAPIĞINI YAZDI?
"Küfürleri nedeniyle "şerefsiz"liği ziyadesiyle hak ediyordu zaten. Gönlünü almak için de başına "sayın"ı ekledim." Kim bu yazar?
Sayın şerefsiz bak ne yaptım seni
Hem Şinasilerin önde gideni hem de oldukça ahlaksız bir "okurum" var. Okur demeyeyim de, "sapık" diyeyim; öylesi bir şey.
Takdir edersiniz ki, şu yalan dünyanın envai çeşit "Şinasi"si var. Hangi birini sayayım; meczubu, dangalağı, zırtapozu, aklı evveli...
En tehlikeli türü de bu ahlaksız olanı.
Öyle ki...
"Umreye gitmişsin ama hâlâ sırıtıyorsun!.." diye köşe yazısındaki fotoğrafımı diline dolayan Şinasi tayfası bunun yanında zemzemle yıkanmış kalır.
Ahmet Türk’e "sayın" dedim diye, ettiği küfrün bini bir para!
Demek ki, "sayın" hususunda son derece duyarlı.
Zaten bu yüzden "Sayın şerefsiz" diyorum ona.
Küfürleri nedeniyle "şerefsiz"liği ziyadesiyle hak ediyordu zaten. Gönlünü almak için de başına "sayın"ı ekledim.
Evet, gönlünü almak istedim.
Çünkü gerçekten de Şinasilerin en tehlikeli türü bu!
"Yılmaz Özdil’i bırak, erkeksen gel benim kulağımı çek..." diyerek geçen gün "düelloya" davet etti.
Hürriyet gazetesinin üçüncü sayfa güzelinin kulağını somut şekilde çekeceğimi zannetti. (Allah’a şükür kulak çekmek gibi bir hobim yok. Öyle olsaydı, sadece Şinasilerin kulaklarıyla bile başa çıkamazdım.)
Her yazımı da sektirmeden okuyor; lakin çoğu kez sonuna kadar okumuyor.
Yanlış anlaşılmasın; bir özelliği bu, okuduğunu anlayamamasının gerekçesi değil.
Yoksa...
Yarısına kadar okuduğu yazıyı yarısına kadar, sonuna kadar okuduğunu da sonuna kadar yanlış anlayan bir yapısı var.
Dolayısıyla ne kadar az okursa o kadar iyi.
Yazık ki yazık; "Bal’ın Hıncal Uluç mucizesi" başlıklı yazımı sonuna kadar okumuş!
İnsan nefes nefese izlediğini söylediği sahnede eşeğin 11 adım attığını nasıl sayar diyerek, Hıncal Uluç’a takılmıştım ya; "Eşeğin adımlarını saymak suç mu?.." diyor.
Boş bulundum, cevap verdim:
Niye suç olsun Şinasi, dedim, eşek senin adımlarını saymasın yeter ki.
Anında karşılık verdi: "Siz yandaş medyacılar busunuz işte, hiç eşek sayı saymayı bilir mi?.."
Sen biliyorsun da ne oluyor, deyip daha fazla uzatmak istemedim.
"Ol mâhiler ki derya içredir deryayı bilmezler" misali, kendisinin de hiç farkında değil.
Farkında olsaydı, "fikir yazısı" diye tutturmazdı.
Diyor ki: "Bakıyorum da yine fikir yazısı yazmamış sağa sola sallamışsın... Fikir yazısı yazsana..."
Öyle de iştiyaklı ki; Baudrillard yahut Hegel’i mezarından kaldırsak, sabah akşam buna "fikir yazısı" yazsa, doymaz sanırsınız.
Bir de, feci şekilde Yılmaz Özdil hayranı.
Bu özelliği inanın hiç çekilir şey değil.
Sadece yazılarının linkini değil; onunla ilgili nerde ne bulsa gönderiyor. Geçen gün de bir röportajını gönderdi.
"Nefret suçu" işlemesine köşe yazarlarının gösterdiği tepki hakkındaki bir soruya, "Ben yazarım, onlar beni yazar..." cevabını vermiş.
Ayrıca, "espri" falan da yapmış ki, Mustafa Mutlu’nun esprilerine rahmet okutur cinsten: "Benimle polemiğe girmek isteyenler, Türk Eğitim Vakfı’na bağış yapmak zorunda... Bağış yapıp, dekontu göndersinler, düşünürüz. Bedavaya şöhret olmak yok..."
Yani...
Ahmet Altan’dan Oral Çalışlar’a, Cengiz Çandar’dan Ahmet Kekeç’e, Ali Bayramoğlu’ndan fakire kadar bir yığın yazarı bedavaya şöhret yapmamaya kararlı.
Aferin.
Salih Tuna/Yeni Şafak
Hem Şinasilerin önde gideni hem de oldukça ahlaksız bir "okurum" var. Okur demeyeyim de, "sapık" diyeyim; öylesi bir şey.
Takdir edersiniz ki, şu yalan dünyanın envai çeşit "Şinasi"si var. Hangi birini sayayım; meczubu, dangalağı, zırtapozu, aklı evveli...
En tehlikeli türü de bu ahlaksız olanı.
Öyle ki...
"Umreye gitmişsin ama hâlâ sırıtıyorsun!.." diye köşe yazısındaki fotoğrafımı diline dolayan Şinasi tayfası bunun yanında zemzemle yıkanmış kalır.
Ahmet Türk’e "sayın" dedim diye, ettiği küfrün bini bir para!
Demek ki, "sayın" hususunda son derece duyarlı.
Zaten bu yüzden "Sayın şerefsiz" diyorum ona.
Küfürleri nedeniyle "şerefsiz"liği ziyadesiyle hak ediyordu zaten. Gönlünü almak için de başına "sayın"ı ekledim.
Evet, gönlünü almak istedim.
Çünkü gerçekten de Şinasilerin en tehlikeli türü bu!
"Yılmaz Özdil’i bırak, erkeksen gel benim kulağımı çek..." diyerek geçen gün "düelloya" davet etti.
Hürriyet gazetesinin üçüncü sayfa güzelinin kulağını somut şekilde çekeceğimi zannetti. (Allah’a şükür kulak çekmek gibi bir hobim yok. Öyle olsaydı, sadece Şinasilerin kulaklarıyla bile başa çıkamazdım.)
Her yazımı da sektirmeden okuyor; lakin çoğu kez sonuna kadar okumuyor.
Yanlış anlaşılmasın; bir özelliği bu, okuduğunu anlayamamasının gerekçesi değil.
Yoksa...
Yarısına kadar okuduğu yazıyı yarısına kadar, sonuna kadar okuduğunu da sonuna kadar yanlış anlayan bir yapısı var.
Dolayısıyla ne kadar az okursa o kadar iyi.
Yazık ki yazık; "Bal’ın Hıncal Uluç mucizesi" başlıklı yazımı sonuna kadar okumuş!
İnsan nefes nefese izlediğini söylediği sahnede eşeğin 11 adım attığını nasıl sayar diyerek, Hıncal Uluç’a takılmıştım ya; "Eşeğin adımlarını saymak suç mu?.." diyor.
Boş bulundum, cevap verdim:
Niye suç olsun Şinasi, dedim, eşek senin adımlarını saymasın yeter ki.
Anında karşılık verdi: "Siz yandaş medyacılar busunuz işte, hiç eşek sayı saymayı bilir mi?.."
Sen biliyorsun da ne oluyor, deyip daha fazla uzatmak istemedim.
"Ol mâhiler ki derya içredir deryayı bilmezler" misali, kendisinin de hiç farkında değil.
Farkında olsaydı, "fikir yazısı" diye tutturmazdı.
Diyor ki: "Bakıyorum da yine fikir yazısı yazmamış sağa sola sallamışsın... Fikir yazısı yazsana..."
Öyle de iştiyaklı ki; Baudrillard yahut Hegel’i mezarından kaldırsak, sabah akşam buna "fikir yazısı" yazsa, doymaz sanırsınız.
Bir de, feci şekilde Yılmaz Özdil hayranı.
Bu özelliği inanın hiç çekilir şey değil.
Sadece yazılarının linkini değil; onunla ilgili nerde ne bulsa gönderiyor. Geçen gün de bir röportajını gönderdi.
"Nefret suçu" işlemesine köşe yazarlarının gösterdiği tepki hakkındaki bir soruya, "Ben yazarım, onlar beni yazar..." cevabını vermiş.
Ayrıca, "espri" falan da yapmış ki, Mustafa Mutlu’nun esprilerine rahmet okutur cinsten: "Benimle polemiğe girmek isteyenler, Türk Eğitim Vakfı’na bağış yapmak zorunda... Bağış yapıp, dekontu göndersinler, düşünürüz. Bedavaya şöhret olmak yok..."
Yani...
Ahmet Altan’dan Oral Çalışlar’a, Cengiz Çandar’dan Ahmet Kekeç’e, Ali Bayramoğlu’ndan fakire kadar bir yığın yazarı bedavaya şöhret yapmamaya kararlı.
Aferin.
Salih Tuna/Yeni Şafak