30 Eyl 2011 10:51
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:51
BU YAZIYI SAKLAYIN, İKTİDAR DEĞİŞTİĞİNDE SURATIMA ÇARPARSINIZ!
Ertuğrul Özkök telefon konuşmalarının ortalığa saçılmasına isyan etti ve "durumdan vazife çıkartanlara" seslendi. İşte o sesleniş...
Saklayın sonra suratıma çarpın
OLMAZ ya, sırf misal olsun diye yazıyorum.
Mesela iktidar değişmiş.
Değişmez ya, diyelim ki değişti...
Geriye dönük davalar başlamış.
İllegal telefon dinlemeleri, davalarla ilgili olmayan insanların konuşmaları, davalarla ilgili insanların, davayla yakından uzaktan ilgisi olmayan konuşmaları.
Vesaire vesaire...
Neyse, bu yazıyı saklayın, o gün yanınızda olmazsam, suratıma çarparsınız.
* * *
Olmaz ya, oldu diyelim...
Savcılar, bugün hükümete çok yakın gazetecilerin, siyasetçilerin, sanatçıların, bugün de mutlaka dinlenmekte olan telefon konuşmalarını dosyalara koymuşlar.
Mesela hükümete yakın bir gazetecinin, AK Parti’nin bir yöneticisi ile yaptığı sohbet.
Mesela, bir gazetecinin polisle, istihbaratçıyla yaptığı konuşma.
Mesela o gazetecilerin kendi aralarında yaptıkları geyik muhabbeti.
Hepsi iddianame eklerinde, ortalığa saçılmış.
Mesela şöyle basit, sıradan, alelade bir cümle:
“Gördün mü seninki yine ne yazmış? Geçirsene şuna bir Allah aşkına...”
Şimdi kim kime emir vermiş, hangi mendebur hangisini azmettirmiş?
Sanıyor musun, kozmik bir odada konuşuyorum diye kimse bilmiyor?
MİT’in en kozmik odasının bile tecavüze uğradığı namert bir âlemde kapalı kapı mı kalmış ki, böylesine rahatsın.
O yüzden diyorum ki:
Ortalığa saçılan bu kayıtlar, hepimizin meselesidir.
Özellikle de, sana sesleniyorum:
Sana, yani dosyalardaki alakasız telefon konuşmalarına bakıp, anında “Durumdan vazife çıkarttırılan” arkadaş, sana...
Bugün kayığını sağlam, tehlikesiz bir limana demirlediğin için, dışarıdaki fırtınalar, kasırgalar, urağanlar, ummanlar beni etkilemez diye düşünen arkadaş...
Sana diyorum.
* * *
Biliyorum, “Dönem bizim dönemimizdir” diyorsun, kendini yıkılmaz, dokunulmaz hissediyorsun.
Ah, ah, dostum; kozmik odadaki komutan da öyle hissediyordu, öylesine emindi.
Diyeceğim; sen yine de temkinli ol. Unutma, her cengâverin içinde bir Aşil, her Aşil’in de bir topuğu var.
Bir bakmışsın karşında bir dosya, dosyanın içinde bir ayna, aynada da kendi suretin.
Konuştuğunu dev yapmış, sense minnacık kalmışsın. Ezilip, büzülüyorsun.
Ne arkadaşın kalmış, ne bir tek dostun.
Bugün birisi, bilmem hangi nargile kafede, hasmının mahremiyetini fokurtu keyfi yapıyorsa; öbür gün başka birisi de senin mahremini, rakı masasında meze yapmış, “şerefsizliğine” kadeh kaldırıyor.
Hayat böyledir; karakter tefessüh edince, o koku herkesin ruhuna siner.
Kolektif bir röntgencilik icat olunmuşsa, artık her âlemde mertlik bozulmuş demektir.
O yüzden sana tavsiyem. Atlama mal bulmuş Mağribi gibi o kâğıtların üzerine...
“Bu, hepimizin meselesi” de, “Hepimizin şerefi, mahremi” de...
Mertlik hepimizde kalsın de...
* * *
Adalet bakanına soruyorlar:
“Hani konulmayacaktı ilgisiz konuşmalar dosyalara...”
Hâlâ anlamadın mı kardeşim?
O bir mesaj. Çok ciddi bir mesaj.
Sadece karşıdaki gazeteciye değil, hepsine, hepimize mesaj.
Açıkça diyor ki:
“Bak gazeteci kardeşim. Ayağını denk al. Kimle konuştuğunu, ne konuştuğunu, nerede konuştuğunu saniye saniye biliyorum. Ona göre...”
Bürokrata, siyasetçiye, sanatçıya, işadamına...
Bütün haber kaynaklarına diyor ki:
“Bak ayağını denk al... Ona buna bilgi verip, kafamın tasını attırma...”
Sen masum bir geyik muhabbeti yaptığını, arkadaşınla şakalaştığını, birilerini ti’ye aldığını, gırgır geçtiğini sanıyorsun değil mi...
* * *
Sen öyle san...
Bir bakmışsın ki, hayatın boyunca karşı çıktığın bir darbenin asli failisin.
Ne yazmışlar Nedim Şener’in telefonunu dinlemek için hâkime?
“Adam öldürmek için plan yapmak...”
Kimle? Binnaz Toprak’la, “Açık Toplum Derneği”nin yöneticileri ile.
Oysa biri Anadolu’da mahalle baskısı konusunda sosyolojik araştırma yaptığını sanıyordu...
Ya Açık Toplum Derneği?
Adı üstünde.
Açık, demokratik, şeffaf bir devlet istiyordu.
Al işte sana, açık değil, çıplak; çıplak değil çırılçıplak, anadan doğma, üryan bir toplum...
Ertuğrul Özkök/Hürriyet
OLMAZ ya, sırf misal olsun diye yazıyorum.
Mesela iktidar değişmiş.
Değişmez ya, diyelim ki değişti...
Geriye dönük davalar başlamış.
İllegal telefon dinlemeleri, davalarla ilgili olmayan insanların konuşmaları, davalarla ilgili insanların, davayla yakından uzaktan ilgisi olmayan konuşmaları.
Vesaire vesaire...
Neyse, bu yazıyı saklayın, o gün yanınızda olmazsam, suratıma çarparsınız.
* * *
Olmaz ya, oldu diyelim...
Savcılar, bugün hükümete çok yakın gazetecilerin, siyasetçilerin, sanatçıların, bugün de mutlaka dinlenmekte olan telefon konuşmalarını dosyalara koymuşlar.
Mesela hükümete yakın bir gazetecinin, AK Parti’nin bir yöneticisi ile yaptığı sohbet.
Mesela, bir gazetecinin polisle, istihbaratçıyla yaptığı konuşma.
Mesela o gazetecilerin kendi aralarında yaptıkları geyik muhabbeti.
Hepsi iddianame eklerinde, ortalığa saçılmış.
Mesela şöyle basit, sıradan, alelade bir cümle:
“Gördün mü seninki yine ne yazmış? Geçirsene şuna bir Allah aşkına...”
Şimdi kim kime emir vermiş, hangi mendebur hangisini azmettirmiş?
Sanıyor musun, kozmik bir odada konuşuyorum diye kimse bilmiyor?
MİT’in en kozmik odasının bile tecavüze uğradığı namert bir âlemde kapalı kapı mı kalmış ki, böylesine rahatsın.
O yüzden diyorum ki:
Ortalığa saçılan bu kayıtlar, hepimizin meselesidir.
Özellikle de, sana sesleniyorum:
Sana, yani dosyalardaki alakasız telefon konuşmalarına bakıp, anında “Durumdan vazife çıkarttırılan” arkadaş, sana...
Bugün kayığını sağlam, tehlikesiz bir limana demirlediğin için, dışarıdaki fırtınalar, kasırgalar, urağanlar, ummanlar beni etkilemez diye düşünen arkadaş...
Sana diyorum.
* * *
Biliyorum, “Dönem bizim dönemimizdir” diyorsun, kendini yıkılmaz, dokunulmaz hissediyorsun.
Ah, ah, dostum; kozmik odadaki komutan da öyle hissediyordu, öylesine emindi.
Diyeceğim; sen yine de temkinli ol. Unutma, her cengâverin içinde bir Aşil, her Aşil’in de bir topuğu var.
Bir bakmışsın karşında bir dosya, dosyanın içinde bir ayna, aynada da kendi suretin.
Konuştuğunu dev yapmış, sense minnacık kalmışsın. Ezilip, büzülüyorsun.
Ne arkadaşın kalmış, ne bir tek dostun.
Bugün birisi, bilmem hangi nargile kafede, hasmının mahremiyetini fokurtu keyfi yapıyorsa; öbür gün başka birisi de senin mahremini, rakı masasında meze yapmış, “şerefsizliğine” kadeh kaldırıyor.
Hayat böyledir; karakter tefessüh edince, o koku herkesin ruhuna siner.
Kolektif bir röntgencilik icat olunmuşsa, artık her âlemde mertlik bozulmuş demektir.
O yüzden sana tavsiyem. Atlama mal bulmuş Mağribi gibi o kâğıtların üzerine...
“Bu, hepimizin meselesi” de, “Hepimizin şerefi, mahremi” de...
Mertlik hepimizde kalsın de...
* * *
Adalet bakanına soruyorlar:
“Hani konulmayacaktı ilgisiz konuşmalar dosyalara...”
Hâlâ anlamadın mı kardeşim?
O bir mesaj. Çok ciddi bir mesaj.
Sadece karşıdaki gazeteciye değil, hepsine, hepimize mesaj.
Açıkça diyor ki:
“Bak gazeteci kardeşim. Ayağını denk al. Kimle konuştuğunu, ne konuştuğunu, nerede konuştuğunu saniye saniye biliyorum. Ona göre...”
Bürokrata, siyasetçiye, sanatçıya, işadamına...
Bütün haber kaynaklarına diyor ki:
“Bak ayağını denk al... Ona buna bilgi verip, kafamın tasını attırma...”
Sen masum bir geyik muhabbeti yaptığını, arkadaşınla şakalaştığını, birilerini ti’ye aldığını, gırgır geçtiğini sanıyorsun değil mi...
* * *
Sen öyle san...
Bir bakmışsın ki, hayatın boyunca karşı çıktığın bir darbenin asli failisin.
Ne yazmışlar Nedim Şener’in telefonunu dinlemek için hâkime?
“Adam öldürmek için plan yapmak...”
Kimle? Binnaz Toprak’la, “Açık Toplum Derneği”nin yöneticileri ile.
Oysa biri Anadolu’da mahalle baskısı konusunda sosyolojik araştırma yaptığını sanıyordu...
Ya Açık Toplum Derneği?
Adı üstünde.
Açık, demokratik, şeffaf bir devlet istiyordu.
Al işte sana, açık değil, çıplak; çıplak değil çırılçıplak, anadan doğma, üryan bir toplum...
Ertuğrul Özkök/Hürriyet