"bu Tertemiz Alnımı, Senin O Lekeli Dudaklarına Sürdürmem!" (Sanki Türk Filmi Repliği Gibi... )
İsrail meselesi yüzünden iktidarla muhalefet arasındaki ipler gene geriliyor. (Zaten Ne zaman esnemişti ki?) Karşılıklı “atışma ve de sataşma furyası” tekrar başlıyor. Üstelik bu atışmaların dili çoğu kez zekice dokundurmalardan yoksun olarak cereyan ediyor kimi zaman. Herkes o an aklına ne gelirse onu söylüyor. Yeter ki bir cevap olsun ve kimse söylenen sözün altında kalmasın. Dönüp topluma bir “nasıl çaktım ama” demedikleri kalıyor. Artık hangi lideri seviyorsanız onun lafları sizin kulağınıza “hoş” geliyor. Yeter ki bir “cevap” olsun. Akıl, mantık aranmıyor. Artık Allah ne verdi ise. Ne söylendiği umurunda olmayan avam da, kendinden geçerek çılgınca alkışlıyor; “Nasıl mosmor etti ama bizimki onu!.. ”
Nitekim ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ''Recep Tayyip Erdoğan'a soruyorum: Gazze'ye yardım götüren gemilere Türk savaş gemileri nereye kadar refakat edecek? Gazze Limanı’na kadar mı yoksa uluslararası sularla mı sınırlı kalacak? Gazze Limanı’na kadar gidecekseniz seni alnından öpeceğim'' sözlerine Başbakan anında bir cevap geldi.
Kayseri'de STK ve iş dünyası yetkilileriyle bir araya gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Kılıçdaroğlu’na yönelik olarak ''Gemiyi, hücum botlarımızı vesairemizi Gazze'ye götürürse alnından öperim’ diyor. Kusura bakma ben bu tertemiz alnımı, senin o lekeli dudaklarına sürdürmem.” dedi.
Aynen aşk, ihanet, entrika dolu bir eski Türk filminin repliği gibi…
Sanırsınız ki, istemediği kötü köy ağası Erol Taş ile zorla evlendirilen Hülya Koçyiğit tam peçesi açılıp yüzgörümlüğü takılıp, alnından öpülecekken “ben bu tertemiz alnımı, senin o lekeli dudaklarına sürdürmem!” diye isyan ediyor.
Yahut Filiz Akın “kötü adam” Önder Somer’e ya da Ahu Tuğba “gazozcu” Nuri Alço’ya “Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla!” diyor. Fonda da efekt olarak “N’ayır!... ”, “N’olamaz!” sesleri çınlıyor “heyecan müziği” eşliğinde…
İnsan bu atışmanın devamının şöyle gelişmesini bekliyor;
- Hayır. hayır… Tertemiz hislerimle oynadın benim…
- Olmadı Neriman, yapamadım.. Seni unutamadım.
- Beni paranla satın alabileceğini sandın?
- Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da!...
- Bizim gibi insanlar şerefleri için yaşarlar, namusları için ölürler. Ama sen bunu anlayamazsın.
- Tanrım!.. Neden, neden ben!
- Seni sevmiyorum, seninle oynadım, bunu anlamadın mı halâ!
- Yıkıl karşımdan!.. Madem teslim olmayacaktın niye beni kandırdın uleyn!.. (Ardından şak şuk tokat sesleri gelir!)
Artık bundan sonra hayalinizi istediğiniz gibi kurgulayabilirsiniz. İster “zengin fabrikatör kızı / fakir çocuk”, ister “kör kemancı / nedamet getirmiş aşık”, “veremli onurlu ressam / şımarık kız”, “Köşkün avukat oğlu / Sığıntı akraba kızı”, “Keşfedilip zengin şarkıcı olan fakir kız / Fakir ama gururlu bestekâr ya da piyanist”, vb klişelerine uydurursunuz.
Evet, Türk siyasetinin seviyesi de giderek “akla ziyan” Türk filmleri replikleri düzeyine iniyor. Ne var ki onlar bizi kendince güldürür, hoşça vakit geçirtir hatta küçük “hayat dersleri” verirken bunlar güldürmekten çok acı acı tebessüm ettirebiliyor sadece. O filmlerin “tatlı mantıksızlıkları” yahut ironi dolu “abartmalar”ından bunlarda eser yok!
Türk siyaset sahnesi giderek kötü bir “senaryo”, kötü bir “rejisör”, kötü “oyuncu”ların rol aldığı “kötü bir filmi” andırabiliyor çoğu zaman. Burada roller, konumlar dolayısıyla replikler sık sık “banal” hale gelebiliyor. İşin komiği herkes “Oscar”lık oynadığını zannediyor. Sizi bilmem ama ben bu filmin bir seyircisi olarak bu sahnelerden de, bu repliklerden de çok usandım.
Ben Türk sinemasının Nubar Terziyan, Hulusi Kentmen, Reha Yurdakul, Renan Fosforoğulları, Ahmet Mekin, Kadir Savun, Sadri Alışık gibi “Babacan” ve “Efendi” karakterlerini çok özledim. Türk siyasetinde de onların “izdüşüm”lerini görmek isterim…
Yoksa bu toz duman sahnelerine takılıp durduğumuz sürece filmin gerçek konusu, karakterlerin ihtirasları, ülkenin gitmekte olduğu yön iyice “anlaşılmaz” olacak. O zamanda bize şu repliği söylemek kalacak; “Aman tanrım, göremiyorum, göremiyorum, kör oldum!.. ”
Atilla AKAR
[email protected]