"BU SORULARIN YANITINI ALMAK İÇİN İLLE DE AMERİKALI OLMAK MI GEREK?"
"Madem o sormamış; o zaman bir Türk gazetesinin yazarı olarak ben bir kez daha soruyorum:"
Başbakan Erdoğan, Wall Street Journal’a bir röportaj vermiş... Bu gazetenin muhabiri, Başbakan’a bizim yıllardır sorduğumuz ama yanıt alamadığımız bazı soruları sormuş...
Bizi duymazdan gelen Başbakan, aynı soru ABD gazetesinden gelince ne kızmış ne de bağırmış... Sakin sakin yanıt vermiş...
İşte o sorular ve Başbakan’ın yanıtları:
***
WSJ: 1990’lı yıllarda yaptığınız konuşmalarda, “Türkiye, Avrupa Birliği’ne girmemelidir”, “NATO’ya karşıyım”, “Şeriatçıyım”, “Hem Müslüman hem de laik olamazsınız” gibi sözler sarf ettiniz. Yine 1990’larda, demokrasinin bir amaç değil bir araç olduğunu söylemiştiniz. Hâlâ bunlara inanıyor musunuz?
Erdoğan: Hâlâ aynı şeye inanıyorum. Amaç insanların mutluluğu... Demokrasi ve diğer bütün sistemler ve bütün dinler, insanların mutluluğu ve barış için bir araç. Bizim “Bir insan aynı zamanda hem Müslüman hem de laik olamaz” yaklaşımımız da hâlâ aynı ve değişmedi. Çünkü İslam bir dinken, laiklik bir din değil. Bir kişi, kendi başına laik olamaz. Bir devlet laik olabilir. Bir kişi, dindar ya da Müslüman olabilir. (Ne demekse! MM) Bu iki şeyi birbirine karıştırmamız lazım. Şu anda, dindar bir Müslüman olarak laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanıyım ve onun savunucusuyum.
Diğer yandan, 1970’li yıllarda AB’ye karşıydım. (AB karşıtı konuşmayı 1994’te Ümraniye’de yaptı. MM) Çünkü o zamanlar bizim AB için sadece bir pazar olacağımız ve AB’nin de sürekli tedarikçimiz olacağına dair tezler ortaya atılıyordu. Daha sonra şartlar bizi oldukça farklı noktalara taşıdı. Eğer, pozisyonunuzu sadece bir pazar olmaktan öteye taşıyacak gücünüz varsa, AB sizi çok daha güçlü kılar.”
***
WSJ muhabiri soruları eksik sorunca, Başbakan da işin içinden kolayca sıyrılmış...
Oysa...
Recep Tayyip Erdoğan, 1994’te Refah Partisi’nin Ümraniye İlçe Örgütü’nün yeni hizmet binasının açılış töreninde yaptığı konuşmada sadece, “Hem laik hem Müslüman olunmaz” dememişti... O sözler aynen şöyleydi:
“Bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman... Ya Müslüman olacaksın, ya laik. Tutturmuşlar ‘Laiklik elden gidiyor, laiklik elden gidiyor.’ Yahu, bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu! Sen bunun önüne geçemezsin ki. Yani zorla bu milletin elinde tutmaya gücün yetmez. Millete rağmen bu yürümez zaten. Çünkü Müslüman’ın yaratıcısı olan Allah kesin hâkimiyet sahibidir. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletinmiş...’ Bak; yalan, koskoca bir yalan!”
WSJ muhabiri Başbakan’a bugün bu konularda ne düşündüğünü sormamış...
Başbakan, AB’ye o dönemde sıcak bakmamasının gerekçesi olarak da “Türkiye’nin pazar haline geleceğine dair korkusunu” göstermiş... Oysa bu da gerçek değil... Çünkü 1994’teki aynı konuşmasında, AB karşıtlığının gerekçesini şöyle açıklıyordu:
“Avrupa Topluluğu’nun asıl adı Katolik Hıristiyan Devletler Birliği’dir. Bizim ne işimiz var orada?”
WSJ muhabiri bunu da sormamış!
***
Madem o sormamış; o zaman bir Türk gazetesinin yazarı olarak ben bir kez daha soruyorum:
1) Milletin istemesi durumunda laikliğin elden gitmesi gerektiğini hâlâ düşünüyor musunuz?
2) ‘Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu’ görüşüne bugün de karşı çıkıyor musunuz? O zaman yarın neden “millet iradesine” başvurmak için referanduma gidiyorsunuz?
3) “Demokrasi amaç değil, araç” sözlerini 1994’te söylerken, “demokrasinin şeriata ulaşmak için bir araç” olduğunu kastetmiyor muydunuz? Yoksa o günlerde açıkça dile getirdiğiniz “devletin dini esaslara göre yönetilmesi” talebinizden de mi vazgeçtiniz?
4) Artık AB’nin “Katolik Hıristiyan Devletler Birliği” olduğunu düşünmüyor musunuz? Ya da AB’yle ilişkilerin askıya alınmasında ve bir türlü ilerleme kaydetmemesinde bu düşünceye hâlâ sahip çıkmanızın payı var mı?
***
Haydi Sayın Başbakan; yanıtlayın şu soruları...
Yoksa sizden yanıt almak için, ille de bir ABD gazetesine transfer olmam mı gerekiyor?
*****
GÜNÜN SORUSU
Bayramın birinci akşamı bir televizyonun canlı yayınına çıkan Kemal Kılıçdaroğlu’na bir izleyici, “Bayram namazına gittiniz mi” diye sormuş...
Birileri ne zaman ve neden bu kadar küstahlaştı?
*****
Şimdi gazeteyi katlayın ve...
Sözüm hâlâ tatil beldelerinde olan ve referandumda oy vermemeyi düşünen okurlarımıza...
Bu yazıyı okuduğunuza göre, ülke sorunlarına duyarsız değilsiniz...
Ortak geleceğimizden en az benim kadar kaygılısınız...
Ülkede olup bitenlere sadece seyirci değil, aynı zamanda “müdahil” de olmak istiyorsunuz...
O zaman, hemen planlarınızı değiştirin ve gazetenizi katlayıp, dönüş hazırlıklarına başlayın!
Çünkü bilin ki bu referandum “kıl payı” bir sonuca gebe!
Yani sizin kullanmayacağınız bir oy bile, ortak yazgımızı istemediğiniz şekilde biçimlendirebilir...
Çocuklarınıza hesap vermek zorunda kalmak istemiyorsanız...
Ne kadar kesinleştirmiş olursanız olun; kararınızı değiştirin...
Gözümüz yollarda... Hepinizi bekliyoruz!
Mustafa MUTLU / VATAN