27 Eyl 2007 16:45
Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:50
BU MEKTUP TAM 8 YIL ÖNCE YAZILDI!..ÜNLÜ SOSYOLOGUN ECEVİT'E YAZDIĞI MEKTUPTA "SİYASAL İSLAM"A DAİR NELER VAR?..
Türkiye Malezya olur mu? tartışmaları sürer üç büyük gazete tefrikalar yayınlar, yazarlar birbirine girerken işte gözlerden kaçan çarpıcı bir mektup!
Değerli büyüğüm Sayın Başbakan Bülent Ecevit,
18 Nisan 1999 seçiminin sonuçları mutlaka doğru okunmalıdır. Aksi takdirde Türkiye´yi çok büyük bir tehlike beklemektedir. Siyasal İslam her geçen gün alan kazanmakta, önümüzdeki seçime kadar tek başına iktidara gelmenin hesaplarını yapmaktadır. Yanlış okumadınız, "Tek başına iktidar" ifadesini kullandım. Bu, kabul edilmesi mümkün olmayan bir iddia gibi gelebilir. Belki de bu düşüncemi deli saçması sayabilirsiniz.
Öncelikle belirteyim ki, 18 Nisan 1999 seçiminin galibi, oyların % 22´sini alan DSP değildir. Yerel seçimin de 18 Nisan´da yapıldığını anımsarsak, bu seçimin gerçek galibi milletvekili sayısı düşmesine karşın, yerel seçimde % 23 oy oranına ulaşarak birinci parti olan ve elindeki belediye sayısını arttıran (Refah Partisi) Fazilet Partisi´dir.
Siyasal İslam, halkla en yakın ilişkilerin belediye yönetimleri aracılığıyla kurulacağı bilinciyle hareket etmektedir. Çünkü bu kesim, diğer siyasi partilere göre toplumdaki değişimin sosyolojik, psikolojik ve ekonomik analizlerini daha iyi yaparak, özellikle anakentlerde artan yoksulluğu seçim sandığında oya dönüştürmenin yöntemlerini belirlemiş, belediyeleri de bu yönde kullanmaktadır.
Türkiye, 1980´li yıllardan itibaren çok önemli iki değişim yaşamıştır.
1) 12 Eylül darbesinin ardından toplum çok ciddi bir depolitizasyon sürecine itilmiş, kitlelerin apolitikleştirilmesi hedeflenmiş, özellikle sol büyük bir baskı altına alınarak ezilmiş, Amerikan yanlısı İslamcı gruplar kollanmış, Türk siyasetindeki dengeler hızla değişmeye başlamıştır.
2) Yükselen bölücü terör nedeniyle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden anakentlere göç başlamıştır. Anakentler ayrıca, kırsal kesimde yaşanan yoksulluk nedeniyle, ülkenin diğer bölgelerinden de göç almıştır, almaya devam etmektedir.
Şimdi bu iki önemli maddeyi biraz açalım. İç göç nedeniyle anakentleri kuşatan varoşlar sürekli büyümüş, buralarda yaşayan insanların büyük bir bölümü kent yaşamıyla bütünleşemediği için "kent köylü" olarak adlandıracağımız kitleler ortaya çıkmıştır. Diğer yandan depolitizasyon süreci de şov, magazin, eğlence, dedikodu, arabesk, futbol gibi kitleleri uyuşturmaya, düşündürmemeye yönelik programlara ağırlık veren bir medyanın katkısıyla daha da hızlanmıştır.
Ülke nüfusunun yoğunlaştığı İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Mersin gibi anakentlerin çıkardığı toplam milletvekilli sayısına bakılırsa, bu illerde çoğunluğu sağlayan siyasi partinin seçimlerden birinci parti olarak çıkabileceği görülecektir. İşte bu nedenle iç göçün tetiklediği bir diğer değişiklik de, siyasi partiler arasındaki dengelerinin belirlenmesinde yaşanmaya başlanmıştır.
Varoş olarak adlandırılan kenar mahallelerde oturanlar, artık anakentlerin seçmen nüfusunun yüzde 65´ini oluşturuyor. Ve bu kitlelerin yöneldiği siyasi partinin, seçimlerden başarıyla çıkması kaçınılmazdır. Buna karşın, sayısal azınlığa düştüğü gözlemlenen Atatürkçü, cumhuriyet ilkelerine bağlı kesimler ise, anakentlerin belirli merkezlerine sıkışmakta ya da yeni kurulan uydu kentlerde yoğunlaşmaktadır. Bu, aynı kentlerde, yaşam tarzları, siyasi tercihleri, dünya görüşleri birbirinden farklı iki toplumun doğmasına ve giderek daha belirgin bir şekilde birbirinden ayrılması gibi sıkıntılı bir duruma neden olma