18 Mar 2009 12:43 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:36

'BU KAFAYLA ADAM OLAMAZSIN!..' YENİÇAĞ YAZARI MİLLİYET YAZARINI NEDEN PATRONUNA VE MÜDÜRÜNE ŞİKAYET ETTİ?..

YeniÇağ yazarı Selcan Taşçı, Milliyet yazarı Melis Alphan'ı neden yerden yere vurdu?..

Emperyalizm modası


Milliyet'in moda yazarı Melis Alphan, işgalci ABD'nin Başkanı'nın kafasına ayakkabı fırlatan El Zeydi ile işgalci ABD'nin Dışişleri Bakanı'nı ağırlayabilmek için çerçeve anlaşması imzalayan Çiğdem Anad'ı yanyana koyup "İkisi de gazeteci, Arada bir fark var" dediğimiz manşeti, "Geçtiğimiz haftanın en saçma ve zorlama haberi" olarak tanımlamış.
Gazetecilik dersi vermeye kalkışan moda yorumcusunun yazdıklarından bir bölümü aktaralım:


"El Zeydi'nin Bush'a ayakkabı fırlatması hangimize içten içe zevk vermedi bilmem. Hillary'nin konumuzla ne ilgisi var, anlayamadım. Çiğdem Anad, "Soruları vermedik ama çerçeveyi konuştuk" diye açıklama yaptı. Ben Hillary'ye soruların verilmemesine acayip şaşırdım. Çünkü bunu Yeniçağ bilmiyor herhalde ama gazetecilerin geneli bilir; önemli devlet adamları mutlaka soruları önceden görmek ister. Geçtiğimiz yıllarda Al Gore'la röportaj yaptığımda soruları önden istemişler, hatta iki-üç soruyu da elemişlerdi. Ne yapsaydım? "Olmaz o zaman. Al Gore gitsin başkasına versin röportajı" mı deseydim? Kapmışım röportajı, enayi miyim?"
Enayi mi değil mi bilemem ama, şu yazdıklarına bakarak gazeteci olmadığını, bu kafayla da olamayacağını söyleyebilirim Melis Alphan'ın...
Hangi gazeteci, "İstediğim soruları soramadım ama Al Gore ile ben röportaj yaptım" diyerek gururlanabilir ki?


Hangi gazeteci, bir devlet adamı veya siyasetçi karşısında kendini, "Bir stardan imza almaya giden titrek hayranı" durumuna düşürür? Gazeteci için, kimle poz verdiği mi önemlidir, kime ne söyletebildiği mi?
Melis Alphan'ın ruhunda az biraz gazetecilik kıvılcımı olsaydı, sorularını soramadığı nezaket ziyaretini "röportaj" diye sunmazdı.


"Bu fırsatı kaçırsa mıydım?" diye soruyor ya, bence ayağına kadar gelen manşet haberi yapmalıydı. Al Gore imaj kampanyasına dahil olmak yerine, sorulması istenmeyen sorularını ilan etmeli ve Al Gore'un bu sorulardan neden rahatsızlık duyduğunu sorgulamalıydı...
Melis Alphan'ın kafa yorduğu alan "moda" olduğu için, bu analizleri yapabilme pratiğinin olmaması normal. Değerlerini "güne" ve "popüler"e göre belirlemesi de öyle. Ve ona göre şimdi Obama zamanı!


Doğal olmayan "basında güven" sloganıyla çıkan, Milliyet gibi geleneği olan bir gazetenin geldiği, getirildiği nokta. Alphan'ın, Yeniçağ'a gazetecilik dersi vermeye kalkışırken, bütün gazetecilerin utanç duyması gereken itiraflarla doldurduğu yazısından bu genç bayanı sorumlu tutmuyorum, asıl sorumlu Sedat Ergin'dir... Aydın Doğan'dır... Modaya uyup gazeteciliği buralara düşürenlerdir...


Bu yazı bir dahaki gelişinde Melis Alphan'ı Hilary'nin seçimi yapabilir...
Kendisine nacizane tavsiyem: zevkler, renkler, desenler, kesimler... hepsi mevsime göre değişebilir ama işgalin, tecavüzün, ölümün acısı her yerde aynıdır... Saçın, eteğin, ayakkabının modası olur belki ama emperyalizmin modası olmaz... Emperyalizm hiçbir zaman moda olmaz... Birileri buna çalışsa da, gazeteci modaya uyacağım diye kalemini kimsenin boyunduruğuna sokmaz. Çünkü gazetecilik ilkeleri sezonluk değildir... Kapitalist sermayenin elinde kalan defolu ürünleri pazarlama aracı hiç değildir...

Selcan Taşçı/ Yeniçağ