"BU KADAR CAHİL KÖŞE YAZARLIĞI ANCAK TÜRKİYE'DE YAPILABİLİR"!..BASININ KISA TARİHİNİ YAZAN NEBİL ÖZGENTÜRK'TEN İLGİNÇ AÇIKLAMALAR!..
"Gazeteciler parayı sever, biraz da tembeldirler. Spor yazarı da, magazin yazarı da tembeldir. Paramı alayım keyfimi süreyim diyen bir dünya kurmuşlar kendilerine. Kendilerini imtiyazlı hissederler."
Basının Kısa Tarihi'ni yazan gazeteci NEBİL ÖZGENTÜRK; "Keyfinin derdine düşen gazetecinin başka derdi olmaz" diyor ve ekliyor: "Gazeteciler şımartılmış bir mesleğin çocukları. Bilgiye değil, güce değer verirler. Bugün gazeteciler, Türkiye'nin sorunlarını değil, hep kendilerini konuşuyorlar, kendi güçlerini konuşuyorlar, dedikodu yapıyorlar, kim kime ne demiş sitelerini okuyorlar. Ayakta kalmak bu ilişkilerden geçer hale geldi"
Gazetecinin imtihanı...
İnsanı yoldan çıkartan bir meslek bizimkisi.
Önce psikolojimiz değişiyor, sonra algı dünyamız. Birden kendimizi önemli, vazgeçilmez, muktedir görmeye başlıyoruz. İktidar ve hükmetme duygusu kuşatıyor fikrimizi, duygularımızı.
Hemen meydan okumalar başlıyor. Aynı zamanda kendimizden daha güçlü olanla ilk temasta ona boyun eğme gerçeğini de öğreniyoruz.
Güç-konum kaygısı-konfor-ilişkiler dörtlüsü her şeyi belirleyen ilke haline geliyor.
Yola çıkarken taşıdığımız duygu ve düşünceler, büyük idealler bir bir dökülüyor yollarda. Hızla bir bedelimiz oluşuyor.
Hiçbir değer üretemeyen, üretemediği gibi var olan hiçbir değeri koruyamayan eksen kayması yaşıyoruz.
Kaygılarımız da terk ediyor bizi. Mahpus hayatı gibiyiz, kaybettikle-rimiz ya da koruyamadıklarımız karşısında içimiz sızlasa da elimizden bir şeyler gelmiyor. Zamanla teslim olmaya başlıyoruz. Öyle ki artık hiçbir şeyden rahatsızlık duymuyor, sadece ve sadece kendi konfor ve kendi hazzımızın peşine takılıyoruz.
İlkemiz ilkesizliktir bu noktadan sonra. İnsana yabancılaşma, toplumdan kopma, demokrasiye sırtını dönme, darbelere omuz verme... hepsi bizim dağılmış ha-limizin sonucu olarak beliriyor...
Fikirsiz ve ruhsuz bir yalnızlıktır bu yolun sonu...
Basını içimizdeki ve dışımızdaki iktidar duygusundan korumak başlıca görevlerimizden olmalı.
Nebil Özgentürk'ün hazırladığı Cumhuriyetten Günümüze Basının Kısa Tarihi'ni okurken aklıma düşen cümleler bunlar.
Yanılgıları çok, derdi az, kimliği belirsiz bir basın var bizde... Değerlerini yitirmiş kalabalıklar içinde kaybolmamak için sürekli teyakkuz halinde olmak ve direnmek şart...
NOT: Bütün dostların Kurban Bayramlarını tebrik eder, insanlığa hayırlar getirmesini dilerim.
Cumhuriyetten Günümüze Basının Kısa Tarihi'ni çalıştın. Zorlandın mı?
Çok. O yüzden basının kısa tarihi dedim. Baslığında bile kaçma var. Basın tarihi Türkiye'nin ve Türk demokrasisinin de kısa tarihini yansıtıyor.
Patronlar yok... Hayır, patronlara girmedim. Sadece Dinç Bilgin'den kısa bir değerlendirme aldım.
Neden Sabah'ın patronu? Çünkü Sabah gazetesi basın için olumluyu da dejenerasyonu da içinde barındıran bir gazete olarak tarihe geçmiştir. Örneğin ansiklopedi savaşlarında Sabah'ın yöneticilerinin Cengiz Çandar'a Amerika'da Milliyet'in temsilcisi Turan Yavuz'u arattırma olayı yüz kızartıcıdır. Ama aynı gazete demokraside taşlarını yerine oturtacak yayınlar yaparken 28 Şubat sürecinde andıç meselesinde yine çuvallamıştır.
Ne diyor Dinç Bilgin?
28 Şubat sürecinde utandığım bir dönem yaşandı. Gazete kontrolümden çıktı, Sabah eski Sabah değildi. Karakterinden çok şey kaybetti. Demokrat kimliği aşınmış bir Sabah çıktı ortaya. Andıç meselesinde masumum. Fazla direnemedik. Banka işine girmem, gazetecilik dışına çıkmam yanlıştı. Ben zincirin çürük halkasıydım. En sağlam halka Aydın Be'ydi. Şimdi çalışanlarım villada ben kiradayım, kredi kartım bile yok.
Namaza başladığı söyleniyor.
Kendisi değil, eşi ve kızı başlamış...
O tarihte Sabah'ı