'BU GİDİŞAT PEK HAYRA ALAMET DEĞİL!..' DOĞAN-SANCAK KAVGASINA EKREM DUMANLI YORUMU!..
Türkiye, her sene üç beş 'medya savaşı' yaşıyor. Son zamanlarda medyatik meydan muharebelerinin sayısı bir hayli arttı. Hatta bazen haftada birkaç savaşa şahit olmaya başladık.
Türkiye, her sene üç beş 'medya savaşı' yaşıyor. Son zamanlarda medyatik meydan muharebelerinin sayısı bir hayli arttı. Hatta bazen haftada birkaç savaşa şahit olmaya başladık.
Bir açıdan bakıldığında rahatlıkla şöyle demek mümkün: Bu gidişat hayra alâmet değil. Medyası bu kadar gergin olan bir ülkenin gündemi bir türlü dingin olamaz. Başka bir açıdan da bakılabilir meseleye ve denebilir ki; toplumdaki değişime paralel bir şekilde medyada da sancılı bir değişim yaşanıyor. Bu gelişim, daha dün denecek kadar kısa bir süre önce kesin hükümranlık yaşayanları huzursuz ediyor. Her neyse... Belli ki sancılı bir dönemden geçiliyor, taşlar yerine oturana kadar tansiyon bir yükselecek, bir düşecek.
Mazeretlerin gölgesine sığınarak şu gerçeği göz ardı edemeyiz: Medya rekabetleri dünyanın hiçbir ülkesinde bizimkine benzer bir tarzda yapılmıyor. Tamam, her yerde rekabet sıkı, kapışma büyük ama bizdeki kadar şaibeli, bizdeki kadar kuralsız kavga hiçbir yerde yapılmıyor. "Kavgada yumruk sayılmaz" diye maskelenen bir acımasız kör dövüşünde ne galip belli oluyor ne de mağlup.
Bizde kavga, dünyadaki meslektaşlarımızın aklına gelemeyecek (!) bir tarzda yapılıyor. Amerika'da, İngiltere'de, Almanya'da medya grupları arasında kıran kırana bir mücadeledir sürüp gidiyor. Ama hiçbiri bizdeki kadar bel altı hamlelerle yürütülmüyor. Ya dünya medyası büyük bir beceriksizlik sergiliyor ya da bizdekilerin gözü fena halde kararmış.
Vatandaşına ülkesini zindan eden zihniyet
Türkiye, daha geçen haftalarda Turkcell'in Mustafa adlı filme sponsor olmamasını tartışmıştı. Yeri göğü inleten atışmaların özünde sponsorluk değil; bunun haber yapılma tarzı vardı. Bazı gazeteler, Turkcell'e yüklenen haberlere, "Çünkü Turkcell bu gazetelere reklam vermiyor, o yüzden bu konu allanıp pullanıyor ve şirket yıpratma kampanyasına dönüşüyor" diyerek tepki göstermişti. Bu itirazların ardından herkes eteklerindekini bir kez daha döktü ve 'şantajcı gazetecilik' tartışmasıyla haftayı ihya etti (!) Türk basını. Tam Turkcell tartışması küllenmişti ki Hürriyet, Star Gazetesi sahibi Ethem Sancak ile ilgili manşetler atmaya başladı. Ethem Bey'in "üç senedir boşanamadığı eşi"nin "Ergenekon avukatı" olarak çalıştığı ifade ediliyor ve Star'daki Ergenekon haberlerine göndermeler yapılıyordu. Star da boş durmadı tabii ki. Şamil Tayyar'ın yazısı sürmanşetteydi. Ve Doğan Grubu'na Ergenekon iddianamesi üzerinden keskin sorular yöneltiyordu. İşte tam bu noktada dananın kuyruğu koptu ve bir ilk yaşandı; Hürriyet Gazetesi muhtıra benzeri bir metin yayınladı.
Gazetenin birinci sayfasından imzasız yayınlanan yazının başlığı bile öfkeyi yeterince anlatıyordu. "Cüce, yandaş ve besleme" diye başlık atılır mı? Türkiye'de atılıyor işte. Dünyada imzasız yazılara ortak akıl yazıları gözüyle bakılır; o makalelerden herkes istifade etmeye çalışır. Öylesine derin ve araştırılmış yazılar neşredilir ki, başta hükümetler olmak üzere konuyla ilgili makamlar bu tür imzasız yazılardan kendilerine ders çıkarmak zorunda hisseder. Ne var ki Hürriyet gibi çok önemli bir kitle gazetesinde kırk yılda bir yayınlanan bu imzasız yazı, çok sert hatta hakaretamiz bir hava yansıtıyordu. Oysa Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, daha birkaç gün önce yaftalama konusunda Zaman'ın reklamından etkilendiğini ve yaftalama konusunda daha dikkatli olunması gerektiğini yazmıştı. Gerçi o keskin yazıda isim zikredilmiyordu, ama Star Gazetesi'nin sert cevabı üzerine kaleme alındığı belliydi ve sıkça genellemeler yapılıyordu. Nitekim Star geç kalmadı ve bildiriye bildiriyle karşılık verdi.
14 Kasım günü yayınladığı bildiride Star, "Mahallenin şantajcısı" diyor ve Hürriyet'e misliyle cevap veriyordu. "Mahallenin kabadayılarına da, köşe başlarını tutmuş tinercilerine de boyun eğmeyeceğiz" denilen yazıda, tartışmaya yeni boyu