05 Ara 2012 09:09
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:27
''BU BAŞBAKAN'IN ZİHNİYETİ RUSYA'DA OLSAYDI, TOLSTOY 'SAVAŞ VE BARIŞ'I YAZAMAZDI''
Taraf yazarı Ahmet Altan, Başbakan Erdoğan'ın yasakçı bir zihniyetle ülkeyi yönettiğini iddia etti..
AKP ve demokrasi
İktidar partisinin içinde çok ciddi bir çatışma çıktı, çok hayırlı ve demokrasiye uygun bir çatışma bu.
Bu çatışmayı anlatmadan önce, AKP’nin Başbakan’ın liderliğini yaptığı “sertlik yanlısı” tutucu kanadının hâliyle ilgili bir hatırlatma yapmak istiyorum.
AKP’nin tutucu siyasetçilerinden biri, Başbakan’ın “Muhteşem Yüzyıl için savcıyı göreve çağırması” üzerine ortada savcıyı çağıracak bir yasa olmadığını fark edince, bir yasa taslağı hazırlamış.
Sanat eserlerinde, “tarihin çarpıtılması” yasaklanacakmış.
Tarihin “doğrusunu” kim biliyor kestirmek zor, Kemalistlerin “tarihinden” sonra şimdi “tutucu” AKP’lilerin kendi uydurdukları tarihi halka ezberletmek istediklerini anlamak ise kolay.
Başbakan’ın ve “tutucu” AKP’lilerin geldiği son noktayı izninizle tek bir örnekle açıklamak isterim.
Eğer bu adamların istediği yasa “Çarlık Rusya’sında” olsaydı, Tolstoy o muhteşem “Savaş ve Barış” romanını yazamazdı.
Başbakan ve onun “tutucu” yandaşları, sadece tarihi çarpıtmak değil, sanatı da iğdiş etmek istiyorlar.
Düşünceyi ve yaratıcılığı “hadım” edecekler.
2012 yılında Türkiye’de Çarlık Rusya’sından bile daha geri bir düzen kurmak isteyenler bunu beceremeyecekler, göreceksiniz.
Bu toplum kendini iğdiş ettirmez.
Erdoğan 2005’teki konuşmalarını açsın da okusun.
Nereden nereye geldi.
Tabii bu “yasakçı” zihniyet her davranışlarında ortaya çıkıyor.
Tarihi ve sanatı yasak etmek isteyen adam siyaseti etmez mi?
Başbakan, BDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırmak istiyor.
Kürt siyasetçileri tasfiye ederek Türklerle Kürtlerin bir daha asla biraraya gelemeyeceği bir düşmanlık iklimi yaratıp, memleketi kan revan içinde bırakacak.
Dün yaptıkları toplantıda Başbakan, BDP’nin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını savunduktan sonra sözü milletvekillerine vermiş.
AKP’deki “Başbakan’dan başkası söz söyleyemez” zihniyetinden bunalan ve nasıl korkunç bir tehlikeye yaklaştığımızı gören bazı milletvekilleri dokunulmazlıkların kalkmasını eleştirmişler.
Tokat Milletvekili Zeyit Aslan, dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı olduğunu belirtip, “hükümetin, muhalefeti iktidara karşı korumak gibi bir görevinin de olduğunu” söylemiş.
Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, “1994’teki DEP olayının görüntüleri hafızalardayken böyle bir olayı tekrarlamak Türkiye’ye prestij kaybettirir. Vekil dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karşıyım. Çünkü yasama görevini yürütürken vekillerin hiçbir şekilde kaygı içinde olmaması gerekir. Dönemi bittikten sonra da zaten hesabını verir. Ancak vekil dönemi içinde işlenen suçlardan savcılara değil millete hesap vermek ve sandıkta hesaplaşmak asıl olandır” demiş.
Batman Milletvekili Ziver Özdemir de Meclis’te yüzlerce fezleke varken sadece BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının yanlış olacağını vurgulamış.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç ise BDP’nin PKK’yla arasına mesafe koymadığını, yürüttüğü siyasetin çözüme hizmet etmediğini vurgulayıp, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda grup kararının alınmaması gerektiğini belirtmiş.
Arınç, bu konuda vekillerin özgür bırakılması belirterek, “Bağlayıcı bir kararın benimsenmemesi gerekir” demiş.
Bu insanlar, “emir kulu” olmayı reddeden, bir felaketi önleyebilmek için cesurca ve dürüstçe fikirlerini açıklayan siyasetçiler.
Belli ki bundan sonra AKP’de “robot siyaseti” dönemi kapanacak, her milletvekili kendisine verilen emir doğrultusunda sesini çıkarmadan parmağını kaldırmakla yetinmeyecek.
Fikirlerini söyleyecekler.
Başbakan, “dokunulmazlıkları kaldırmak” konusunda direnirse, “hayır” diyecek milletvekillerinin sayısının daha da artacağı söyleniyor.
Herhalde onun için Arınç “grup kararı almayalım” diyor, “grup kararı” alınırsa milletvekilleri ya “evet” diyerek bu felaketin sorumlularından biri olmayı kabul edecekler ya da “hayır” diyerek partiden kopmak zorunda kalacaklar.
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın da “Hrant Dink’i mahkûm ettiren” yargıçlardan birinin “ombudsman” seçilmesine karşı çıkmasına bakılırsa, AKP’nin içinde “demokrasi yanlılarıyla” yasakçı “tutucular” arasında ciddi bir çatışma yaşanacak.
Bu hayırlı bir çatışmadır.
AKP’nin “tutuculuğuna” gene AKP’nin içinden karşı çıkılması da AKP için olumlu bir gelişmedir.
Umarım, bu gelişmeler Başbakan’a “her şeyi zorla ve yasakla” çözme anlayışının çıkmaz yol olduğunu gösterir.
İktidar partisinin içinde çok ciddi bir çatışma çıktı, çok hayırlı ve demokrasiye uygun bir çatışma bu.
Bu çatışmayı anlatmadan önce, AKP’nin Başbakan’ın liderliğini yaptığı “sertlik yanlısı” tutucu kanadının hâliyle ilgili bir hatırlatma yapmak istiyorum.
AKP’nin tutucu siyasetçilerinden biri, Başbakan’ın “Muhteşem Yüzyıl için savcıyı göreve çağırması” üzerine ortada savcıyı çağıracak bir yasa olmadığını fark edince, bir yasa taslağı hazırlamış.
Sanat eserlerinde, “tarihin çarpıtılması” yasaklanacakmış.
Tarihin “doğrusunu” kim biliyor kestirmek zor, Kemalistlerin “tarihinden” sonra şimdi “tutucu” AKP’lilerin kendi uydurdukları tarihi halka ezberletmek istediklerini anlamak ise kolay.
Başbakan’ın ve “tutucu” AKP’lilerin geldiği son noktayı izninizle tek bir örnekle açıklamak isterim.
Eğer bu adamların istediği yasa “Çarlık Rusya’sında” olsaydı, Tolstoy o muhteşem “Savaş ve Barış” romanını yazamazdı.
Başbakan ve onun “tutucu” yandaşları, sadece tarihi çarpıtmak değil, sanatı da iğdiş etmek istiyorlar.
Düşünceyi ve yaratıcılığı “hadım” edecekler.
2012 yılında Türkiye’de Çarlık Rusya’sından bile daha geri bir düzen kurmak isteyenler bunu beceremeyecekler, göreceksiniz.
Bu toplum kendini iğdiş ettirmez.
Erdoğan 2005’teki konuşmalarını açsın da okusun.
Nereden nereye geldi.
Tabii bu “yasakçı” zihniyet her davranışlarında ortaya çıkıyor.
Tarihi ve sanatı yasak etmek isteyen adam siyaseti etmez mi?
Başbakan, BDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırmak istiyor.
Kürt siyasetçileri tasfiye ederek Türklerle Kürtlerin bir daha asla biraraya gelemeyeceği bir düşmanlık iklimi yaratıp, memleketi kan revan içinde bırakacak.
Dün yaptıkları toplantıda Başbakan, BDP’nin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını savunduktan sonra sözü milletvekillerine vermiş.
AKP’deki “Başbakan’dan başkası söz söyleyemez” zihniyetinden bunalan ve nasıl korkunç bir tehlikeye yaklaştığımızı gören bazı milletvekilleri dokunulmazlıkların kalkmasını eleştirmişler.
Tokat Milletvekili Zeyit Aslan, dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı olduğunu belirtip, “hükümetin, muhalefeti iktidara karşı korumak gibi bir görevinin de olduğunu” söylemiş.
Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, “1994’teki DEP olayının görüntüleri hafızalardayken böyle bir olayı tekrarlamak Türkiye’ye prestij kaybettirir. Vekil dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karşıyım. Çünkü yasama görevini yürütürken vekillerin hiçbir şekilde kaygı içinde olmaması gerekir. Dönemi bittikten sonra da zaten hesabını verir. Ancak vekil dönemi içinde işlenen suçlardan savcılara değil millete hesap vermek ve sandıkta hesaplaşmak asıl olandır” demiş.
Batman Milletvekili Ziver Özdemir de Meclis’te yüzlerce fezleke varken sadece BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının yanlış olacağını vurgulamış.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç ise BDP’nin PKK’yla arasına mesafe koymadığını, yürüttüğü siyasetin çözüme hizmet etmediğini vurgulayıp, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda grup kararının alınmaması gerektiğini belirtmiş.
Arınç, bu konuda vekillerin özgür bırakılması belirterek, “Bağlayıcı bir kararın benimsenmemesi gerekir” demiş.
Bu insanlar, “emir kulu” olmayı reddeden, bir felaketi önleyebilmek için cesurca ve dürüstçe fikirlerini açıklayan siyasetçiler.
Belli ki bundan sonra AKP’de “robot siyaseti” dönemi kapanacak, her milletvekili kendisine verilen emir doğrultusunda sesini çıkarmadan parmağını kaldırmakla yetinmeyecek.
Fikirlerini söyleyecekler.
Başbakan, “dokunulmazlıkları kaldırmak” konusunda direnirse, “hayır” diyecek milletvekillerinin sayısının daha da artacağı söyleniyor.
Herhalde onun için Arınç “grup kararı almayalım” diyor, “grup kararı” alınırsa milletvekilleri ya “evet” diyerek bu felaketin sorumlularından biri olmayı kabul edecekler ya da “hayır” diyerek partiden kopmak zorunda kalacaklar.
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın da “Hrant Dink’i mahkûm ettiren” yargıçlardan birinin “ombudsman” seçilmesine karşı çıkmasına bakılırsa, AKP’nin içinde “demokrasi yanlılarıyla” yasakçı “tutucular” arasında ciddi bir çatışma yaşanacak.
Bu hayırlı bir çatışmadır.
AKP’nin “tutuculuğuna” gene AKP’nin içinden karşı çıkılması da AKP için olumlu bir gelişmedir.
Umarım, bu gelişmeler Başbakan’a “her şeyi zorla ve yasakla” çözme anlayışının çıkmaz yol olduğunu gösterir.