02 Ara 2009 11:25
Son Güncelleme: 10 Mayıs 2021 16:06
"BU ADAM DEMOKRASİ DÜŞMANI! ÜSTELİK DE TERBİYESİZ ÖDÜLÜ NİYE ONA VERDİNİZ Kİ!.."
Emre Aköz'ün hedefinde bugün Habertürk yazarı Bekir Coşkun vardı. Bakın Sabah yazarı Aköz, Bekir Coşkun hakkında neler yazdı.
Başbakan Erdoğan'ın 'fırçaları' kime yarıyor?
Başbakan Erdoğan dün köşe yazarlarını eleştirdi. Onun hedefinde ne tür zevat olduğunu tahmin edebiliriz. Ancak ben konuşmanın başka bir bölümüne değinmek isterim.
Şöyle diyor Erdoğan:
"Geçmişte bir köşe yazarı haftada bir ya da iki kez yazardı. Ama şimdi her gün... Yarım saatte bir köşe yazısı yazabiliyorlar, ne kabiliyetli insanlar! İş bu noktaya geldi."
Yeni bir durum değil. Eskiden de her gün yazanlar vardı. Bilhassa 'fıkra' türü yazanlar böyleydi.
'Fıkracı' bir konuyu eğlenceli, gönül okşayıcı ya da yerici biçimde yazardı.
O tip yazılar genellikle kısa olurdu. Yani bir bakıma haber fıkraya dönüştürülürdü.
Amaç, hem gülümsetmek, hem de taşı gediğine koymaktı. Fıkracılar genellikle her gün yazardı.
Başbakan'ın dediği, haftada bir iki kez yazılanlar ise, mesela dış politika analizi yapan makalelerdi.
Gelelim şu 'yarım saatte bir köşe yazısı yazabiliyorlar' sözüne.
Başbakan dalga geçiyor ancak artık olay tam da bu hale geldi. Ama yazı ile değil sözle!
Örnek vereyim. '367' sorunu Anayasa Mahkemesi'nde... Perde arkasında darbecilerin bulunduğu cumhuriyet mitingleri sürmekte...
O şartlarda 27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay'ın internet sitesinde e-muhtıra yayınlandı.
Gece yarısı TV kanallarından telefon yağmaya başladı: "Nedir bu olay? Amacı nedir? Bundan sonra neler beklenebilir? Hükümet ne yapmalı?" Böyle sürüyle soru.
Benzeri durumlar AKP hakkında kapatma davası açıldığında ya da dava sonuçlandığında da yaşanmıştı.
Yorumcuya düşen nedir?
O şartlar altında ya hiç konuşmayacaksın...
Ya da bu işe girdinse, zihnini toplayıp, bilgi dağarcığını gözden geçirip derdini net ve kısa biçimde anlatacaksın.
Yani anında "fıkra ile makale arası" bir köşe yazısı patlatacaksın!
Evet, Başbakan küçümsüyor ama internetli, cep telefonlu, bol kanallı yeni medya düzeni böyle bir şey.
Önemli bir haber karşısında hızla analiz yapıp olayı büyük resmin içine yerleştirmek gerekiyor...
O analizi yapabilmek için de, makale yazacak kadar bilgi, fıkra yazacak kadar da kısa anlatım becerisi şart.
Başbakan'ın bu tür çıkışlarını halk bazen olumlu karşılıyor. Ama asıl kazanan eleştirdikleri oluyor.
Örnek mi? İşte Bekir Coşkun...
Önce göbeğini kaşıyan adam filan diye AKP'ye oy veren halka hakaretler yağdırdı.
Ardından hızını alamayıp Abdullah Gül için "Benim Cumhurbaşkanım değil" diye yazdı.
Başbakan da kızdı, "Beğenmiyorsan çek git" dedi.
Bunu duyan Bekir Coşkun anında mağdur pozisyonu aldı, "Gidecek yerim yok" diye kendini acındırdı.
Sonuç: Gazeteciler Cemiyeti, Bekir Coşkun'a, 'Yılın Köşe Yazarı' ödülünü verdi.
Jürideki bir arkadaşıma, "Yahu bu adam demokrasi düşmanı... Üstelik de terbiyesiz. Ödülü niye ona verdiniz ki" diye sormuştum.
"Başbakan'ın kızdığı bir gazeteci, dünyanın her yerinde ödüllendirilir" demişti.
Başbakan'ın köpürmesi işte buna yarıyor.
Başbakan acaba dün kime laf etti? Hasta olduğum için ilgilenemedim. Neyse, her kimse, bugün öğreniriz.
Sümüklünün teki, "Beni fırçaladı, beni fırçaladı" diye ortaya çıkar. Cevaplar döşenir. Nasıl olsa önünde Bekir Coşkun gibi kazanç garantili bir model var.
Şöyle diyor Erdoğan:
"Geçmişte bir köşe yazarı haftada bir ya da iki kez yazardı. Ama şimdi her gün... Yarım saatte bir köşe yazısı yazabiliyorlar, ne kabiliyetli insanlar! İş bu noktaya geldi."
Yeni bir durum değil. Eskiden de her gün yazanlar vardı. Bilhassa 'fıkra' türü yazanlar böyleydi.
'Fıkracı' bir konuyu eğlenceli, gönül okşayıcı ya da yerici biçimde yazardı.
O tip yazılar genellikle kısa olurdu. Yani bir bakıma haber fıkraya dönüştürülürdü.
Amaç, hem gülümsetmek, hem de taşı gediğine koymaktı. Fıkracılar genellikle her gün yazardı.
Başbakan'ın dediği, haftada bir iki kez yazılanlar ise, mesela dış politika analizi yapan makalelerdi.
***
Gelelim şu 'yarım saatte bir köşe yazısı yazabiliyorlar' sözüne.
Başbakan dalga geçiyor ancak artık olay tam da bu hale geldi. Ama yazı ile değil sözle!
Örnek vereyim. '367' sorunu Anayasa Mahkemesi'nde... Perde arkasında darbecilerin bulunduğu cumhuriyet mitingleri sürmekte...
O şartlarda 27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay'ın internet sitesinde e-muhtıra yayınlandı.
Gece yarısı TV kanallarından telefon yağmaya başladı: "Nedir bu olay? Amacı nedir? Bundan sonra neler beklenebilir? Hükümet ne yapmalı?" Böyle sürüyle soru.
Benzeri durumlar AKP hakkında kapatma davası açıldığında ya da dava sonuçlandığında da yaşanmıştı.
***
Yorumcuya düşen nedir?
O şartlar altında ya hiç konuşmayacaksın...
Ya da bu işe girdinse, zihnini toplayıp, bilgi dağarcığını gözden geçirip derdini net ve kısa biçimde anlatacaksın.
Yani anında "fıkra ile makale arası" bir köşe yazısı patlatacaksın!
Evet, Başbakan küçümsüyor ama internetli, cep telefonlu, bol kanallı yeni medya düzeni böyle bir şey.
Önemli bir haber karşısında hızla analiz yapıp olayı büyük resmin içine yerleştirmek gerekiyor...
O analizi yapabilmek için de, makale yazacak kadar bilgi, fıkra yazacak kadar da kısa anlatım becerisi şart.
***
Başbakan'ın bu tür çıkışlarını halk bazen olumlu karşılıyor. Ama asıl kazanan eleştirdikleri oluyor.
Örnek mi? İşte Bekir Coşkun...
Önce göbeğini kaşıyan adam filan diye AKP'ye oy veren halka hakaretler yağdırdı.
Ardından hızını alamayıp Abdullah Gül için "Benim Cumhurbaşkanım değil" diye yazdı.
Başbakan da kızdı, "Beğenmiyorsan çek git" dedi.
Bunu duyan Bekir Coşkun anında mağdur pozisyonu aldı, "Gidecek yerim yok" diye kendini acındırdı.
Sonuç: Gazeteciler Cemiyeti, Bekir Coşkun'a, 'Yılın Köşe Yazarı' ödülünü verdi.
Jürideki bir arkadaşıma, "Yahu bu adam demokrasi düşmanı... Üstelik de terbiyesiz. Ödülü niye ona verdiniz ki" diye sormuştum.
"Başbakan'ın kızdığı bir gazeteci, dünyanın her yerinde ödüllendirilir" demişti.
Başbakan'ın köpürmesi işte buna yarıyor.
***
Başbakan acaba dün kime laf etti? Hasta olduğum için ilgilenemedim. Neyse, her kimse, bugün öğreniriz.
Sümüklünün teki, "Beni fırçaladı, beni fırçaladı" diye ortaya çıkar. Cevaplar döşenir. Nasıl olsa önünde Bekir Coşkun gibi kazanç garantili bir model var.
Emre Aköz/Sabah