Boğaziçi Üniversitesi'nin eski Rektöründen türban itirafı!
2004-2008 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörlüğünü yapan Prof. Dr. Ayşe Soysal, Bounterview ekibine verdiği röportajda rektörlük yaptığı süreçte hakkında çıkan dedikodulara açıklık getirdi.
Boğaziçi Üniversitesi’nin ilk kadın rektörü olan ve kanseri yenen
Soysal, hastalık zamanında yaşadığı sıkıntıları anlatarak türbanlı
gezdiğini ifade etti.
Rektörler Konseyi Testosteron Kokan Bir Yer
Boğaziçi Üniversitesi’nin ilk kadın rektörü olan Prof. Dr. Ayşe
Soysal, Türkiye’de akademik alanda kadının rolü ile ilgili soruya
şu cevabı verdi: “Genç bir kadın gazeteciye bir röportaj
veriyordum. Bana iltifat etmeye çalışırken ‘sıradışı’ kelimesini
kullandı. Sıradışılık kadın olmayı da kapsıyordu. Ben buna itiraz
ettim. Kadın olmanın çok normal bir şey olduğunu söyledim. Hiçbir
kadının, yaptığı hiçbir işte sıradışı olmadığını belirttim. Mesela
rektörler konseyi kışla gibi oluyor. Herkes erkek. Hobilerinden
bahsediyorlar. Her şey erkeksi. Avcılık meraklıları var,
arabalardan konuşuyorlar. Testosteron kokan bir yer.”
O Dönemde Türbanlı Gezdiğim Doğrudur
Soysal, hakkındaki türban dedikoduları ve kanser olduğu dönemle
ilgili şunları aktardı: “Aşağı yukarı 6 ay saçsızdım. Ben peruk
takmak istemedim. Evde ve arkadaşlarımın yanında dazlak gezdim.
Fakat yolda insanlara çok tuhaf geliyor. Bir çocuk bana baktığında
ağlamaya başlıyordu. Bunun üzerine arkadaşlarım benim kafama bir
şeyler bağlamak istediler. Bu durum benim de hoşuma gitti. Uzun
yıllar görüşmediğim liseden bir arkadaşım beni böyle görmüş ve
kapandığımı zannetmiş. Bu söylenti de oradan çıkmış. O dönem
içerisinde türbanlı gezmiş olduğum doğrudur. Bunun sebebi de
saçımın dökülmesidir.”
Rektörlüğü Yandaşlıkla Elde Etmedim
İktidara yakınlığından ötürü rektör olduğu iddialarına ise Prof.
Dr. Ayşe Soysal şu şekilde karşılık verdi: “Rektörlüğe seçimle
geldim. Öğretim üyelerimizin tercihi o şekildeydi. Ondan sonra
girdiğim rektörlük yarışında ikinci geldim. İkinci gelmeme rağmen
beni atamak istediklerini biliyordum. Ben de bunu kabul etmedim.
Çünkü Boğaziçi’nin kültürü ikincilikten gelmez. Bunun dışında
iktidara yakınlığımın beni bu mevkilere getirdiğini düşünmüyorum.
Çünkü ben kendimi donanımlı bir akademisyen ve yöneticilik
tecrübesi kuvvetli birisi olarak görüyorum. Benim CV’me sahip kaç
kişi daha çıkartabilirlerdi bilemiyorum. Bu konuda taviz
vermeyeceğim. Yandaşlıkla değil liyakatle bu görevi elde
ettim.”
Röportajın tamamını okumak için tıklayınız