14 Kas 2013 10:28
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:45
Bloomberg'ten çok sert yorum; Erdoğan Türkiye'ye zarar veriyor!
ABD merkezli Bloomberg haber ajansının internet sitesinde bugün Türkiye ve Erdoğan'la ilgili tartışma yaratacak bir yorum yayınlandı.
Sitede bulunan "The Ticker" bölümünde yer alan yorum, ajansın
Londra'daki Yazı İşleri Kurulu üyesi Marc Champion'ın imzasını
taşıyor. Ortadoğu ve Avrupa uzmanı Champion, "Türkiye'deki dekolte
baskısı üniversitelere yayıldı" başlıklı yazısında, Türkiye'deki
son dönemdeki çok tartışılan bazı gelişmeleri aktarıyor ve
"Erdoğan'ın Türkiye'yi İran'a ya da bir Körfez ülkesine
dönüştürdüğünü düşünen laik Türklere katılmıyorum. Ancak
Türkiye'nin yönünü değiştirebilir" yorumunu yapıyor.
İşte Champion'ın yazısı:
Bunu kabul etmekten nefret ediyorum ama 10 yıldır Başbakan
Erdoğan'ın gizli bir planı olduğunu söyleyen paranoyak laikler,
haklı çıkıyor.
Yıllar boyunca paranoyak laiklere nazik bir dille Erdoğan'ın
zaten uzun süredir iktidarda olduğunu ve açıkça ifade ettiği
muhafazakâr ajandasının aksine gerçekten gizli İslamcı bir büyük
planı varsa bunu saklamak konusunda çok iyi bir iş becerdiğini
söylüyordum.
Ayrıca, Mısır'da Müslüman Kardeşler'in liderlerine laik bir
devlet ve anayasaya ihtiyaç duyduklarını söylediğini duymadınız mı?
(Eğer onu dinlemiş olsalardı şimdi beyaz tulumlar giyiyor
olmazlardı.)
Önceden, Erdoğan'ın çoğunlukçu bir demokrasi anlayışı
olduğunu, rakiplerinin haklarını hiçbir şekilde gözetmediğini ancak
kendisine güç sağlayan eski İslamcı muhafazakârlar, milliyetçiler
ve liberaller koalisyonunu bozmak için fazla zeki olduğunu
söylüyordum. Bu ortaklık Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2011'de
oyların yüzde 50'sini almasını sağladı. AK Parti'nin İslamcı selefi
Refah Partisi ise en yüksek oyunu 1995'te yüzde 21'le
almıştı.
Ama, Türkiye'de işler değişti. Bence bunun nedeni Erdoğan'ın
bir anda içindeki İslamcı'yı dayatma özgürlüğünü hissetmiş olması
değil, gerçi biraz bu da var. Asıl konu Erdoğan'ın önümüzdeki yıl
yapılacak ilk doğrudan başkanlık seçimlerinde oyunu artırmak için
en iyi yol olarak seçmeni kutuplaştırmayı seçmiş olması. Türkleri
iki seçenek arasında seçim yapmaya zorluyor: Ya Erdoğan'lasınız ya
da ona karşısınız. Eğer ona karşıysanız yaşlı, tahta kafalı, ordu
destekli laik sistemin ve onun yozlaşmış evlatlarının
yanındasınız.
Erdoğan bugün [salı] AK Partili milletvekillerine, "Taraf
olmayan bertaraf olur" dedi. Salondan gelen tepki de aynı oranda
korkutucuydu: "Her yer Tayyip, her yer Erdoğan!" Bu ifade bu yılın
başlarında İstanbul'da Taksim Gezi Parkı'nda başlayıp ülkenin
geneline yayılan gösterilerde hükümet karşıtı protestocuların
kullandığı, "Her yer Taksim, her yer direniş"in değiştirilmiş
hali.
Erdoğan'ın bu megalomanyak tutumu 2011 seçimlerindeki ezici
zaferinden sonra başladı. Otokratik politikaları Gezi Parkı
protestolarına neden olunca daha da tavizsiz ve agresif bir insana
dönüştü.
Erdoğan'ın faydalandığı ayrıştırıcı girişimlerin son örneği
kadın ve erkek üniversite öğrencilerinin bir arada yaşamasının
yasaklanması. Bu durum kulağa sosyal muhafazakârlık gibi gelebilir
ancak bundan fazlası var. Erdoğan anayasanın "gençliği" koruma
maddesinin gereklerini yerine getirdiğini söylüyor. Ama üniversite
öğrencileri yetişkinler dolayısıyla Erdoğan aynı zamanda kişinin ev
içindeki mahremiyetini de koruyan anayasayı yok sayarak İslam'ın
talep ettiğini düşündüğü davranış biçimini dayatmak istiyor.
İslamcılığın güzel bir ifadesi olan bu hamle birçok insanı
kızdırdı. Zaten amaç da buydu...
Erdoğan'ın AK Parti'deki yardımcıları o günden beri bu adıma
yasal bir dayanak bulmaya çalışıyor. Nihayetinde İçişleri Bakanı
Muammer Güler, "terörist örgütlerin üniversite gençliği içindeki
erkekler ve kızlar arasındaki ilişkileri kötüye kullanmaya
başladığını, örgüte adam çekmek için zemin olarak kullandığını"
söyledi.
Bugün [salı] parti sözcüsü Hüseyin Çelik de öğrenci
yurtlarının fuhuş için kullanıldığı yönündeki endişeleri dile
getirdi. Aynı zamanda partisinin geniş ve farklı bir kitleye sahip
olduğunu ancak kendisinin şahsen Hristiyanlığı ya da Yahudiliği
onaylamadığını da söyledi. Birkaç hafta önce de Çelik TV'de
yayınlanan bir yetenek yarışmasının sunucusunu çok fazla dekolte
giydiğini söyleyerek işinden etmişti.
Erdoğan laik öğrencileri ve dekolte giyen kadınları düşman
olarak görüyor. O ve destekçileri, nasıl ki Gezi Parkı
protestocularını terörist olarak yaftaladılarsa Erdoğan'ın aldığı
desteği artırmak ve güçlendirmek için rakiplerini de
canavarlaştırıyor. Bundan önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde ve
sonrasında Erdoğan'a rakip olacak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi
AK Parti içindeki ılımlılar da nasibini alıyor.
Erdoğan koalisyonunun bir parçası olan liberalleri çoktan
kaybetti. İslam ve liberalizmin birlikte yürüyebileceğine inanan ve
Erdoğan'ın yaptığı iyi şeylerin ihlallerinden fazla olduğunu
gösterebilmek için varını yoğunu ortaya koyan köşe yazarı Mustafa
Akyol gibi destekçileri bile artık Erdoğan'dan vazgeçiyor. Ancak
çoğunluğu muhafazakâr olan Türkiye'de Erdoğan liberalleri
kaybettiğine üzülmüş gibi görünmüyor. Onun umudu geri kaları
yakalayabilmek.
Şimdi umutlar Erdoğan'ın devletin iktidarını aşırı
kişiselleştirip sosyal çatışmayı artırması ve böylece daha ılımlı
parti liderlerinin, özellikle de AK Parti'nin diğer iki kurucusu
Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Erdoğan'dan kopması
yönünde. Erdoğan'ın yurt baskısına muhalefet ettikten sonra Arınç,
TRT'ye, "Ben Başbakan'ın söylediklerinden sorumlu değilim. Ben
sadece bir bakan değilim. Geçmişi, geleceği ve partinin vizyonunu
temsil ediyorum. Benim hiç sayılmamam lazım" dedi.
Ben hâlâ Erdoğan'ın Türkiye'yi İran'a ya da bir Körfez
ülkesine dönüştürdüğünü düşünen laik Türklere katılmıyorum. Erdoğan
Türkiye'yi yeni bir yere taşıma ya da 100 yıllık tarihi silme
kapasitesine sahip değil. Ancak Erdoğan Türkiye'nin yönünü
değiştirebilir. 10 yıllık iktidarın ardından, Erdoğan şüphesiz
Türkiye'ye fayda sağlamaktan çok zarar veriyor.