"BİZZAT ŞAHİDİM, AKP BASKI YAPIYOR!!!" SERDAR TURGUT, "KAFAMIN TASINI ATTIRMAYIN" DEDİ VE EKLEDİ...
Akşam Gazetesi'nin eski genel yayın yönetmeni Serdar Turgut'tan tehdit gibi bir yazı... Turgut, AK Parti Hükümeti'nin medyaya nasıl baskı yaptığı anlattı? Nasıl mı? İşte cevabı...
Doğan'a salınan ceza tüm medyaya tehdittir
Ben doktora çalışmamı Demokrat Parti iktidarı üzerine yaptım. Gerçi temel hedefim dönemin ekonomi politikalarını incelemekti ama ekonomiyi politik süreçlerden koparmak hele de Türkiye koşullarında katiyen mümkün değil. Dolayısıyla tezim, sonunda bir ekonomi/politika çalışması haline dönüştü.
Telaşlanmayın amacım CV'mi yazmak filan değil. Henüz daha iş arama aşamasında değilim. Demokrat Parti iktidarını incelerken iktidar döneminin sonuna doğru hükümetin basına yönelik tavırlarının son derece baskıcı ve hatta totaliter boyutlara ulaştığını görmüştüm. Türkiye'yi tek parti iktidarından kurtarmış popüler bir partinin basına bu kadar baskıcı olabilmesi beni şaşırtmıştı ve bunun aksak da olsa bir şekilde çalıştırılmaya çalışılan demokrasimizde bir daha olmamasını dilemiştim.
Şimdi ortaya çıkışı ve halkta yarattığı hissiyat ile birçok yönüyle Demokrat Parti'ye benzeyen AKP, medyaya yönelik olarak Demokrat Parti döneminin çöküş yıllarını maşallah hiç de aratmayan bir baskıcı tavır içine girdi.
Eldeki her imkan özgür basını baskı altına almak için kullanılıyor. Laf arasına sokuşturulan tehditler, ihaleler hakkındaki laflar, imalar, boykot çağrıları ve fırsat bulunduğunda cezalar kesilmesi yoluyla yapılıyor bunlar.
Şimdi birisi çıkıp da sen nereden biliyorsun bunları da demesin. Unutmayın ben uzun zamandır bu güç oyununun tam da göbeğindeydim. Yayın yönetmenliği şanssızlığım nedeniyle bu iktidarın neyi nasıl yaptığına bizzat şahit oldum. Yalanlar filan söyleyip kafamı attırırsanız oturur bir kitap yazıverir ve sadece beş yıl içinde kendilerine eskiden duyduğum saygıyı davranışlarıyla tamamen ortadan kaldırmış olan bu iktidarın, basına uyguladığı baskıları tek tek anlatıveririm.
Ben baskı ortamını biraz ferahlatmak için eskiden bir espri yapar ve ulaştırma bakanından sürekli olarak Turkcell'den sorumlu bakan olarak bahsederdim ve herkes de kimi anlattığımı hemen anlardı. Şimdi görünen o ki maliye bakanına da Doğan Grubu'ndan sorumlu bakan olmak görevini vermişler. Demokrat Parti'nin çöküş döneminin tahkikat komisyonlarının yaptığı işlerden farkı yok bunun.
Tüm dünyada hükümetler bu zor koşullar altında iş yapmaya, iş yaratmaya çalışan işadamlarına ellerinden gelen her türlü araçla yardımcı olmaya çalışıyor, hatta alışılmadık yöntemleri bile devreye sokuyor, kolaylıklar sağlıyor, vergi almıyor direkt paralar veriyor. Bizde ise zor koşullara rağmen ayakta kalmaya çalışan işadamına iktidar ideolojik nedenlerle ceza vermeye çalışıyor. Ya TMSF'yi salıyor onların üstüne ya da konuşulup anlaşılabilecek bir konuda acilen vergi cezaları kesiyor.
Biz gazeteciler olarak zor günler içindeyiz. Sektörümüz zar zor ayakta kalmaya çalışıyor. İktidar bize yardımcı olacak yerde aksine bizi yok etmeye çalışıyor. Çünkü savaş açmış durumdalar. Bu dönemde sermaye el değiştirecek, mutlaka kendilerinden olanlar 'işadamı' olacak, kendilerinden yana olmayan medya da istemiyorlar. İktidarın elindeki her türlü güç kullanılarak otoriter/totaliter sistem adım adım kurulacak, plan bu.
Zamanında bu gazetenin de içinde bulunduğu gruba devletin kurumları tarafından her türlü haksızlık yapıldığında Doğan Grubu'ndaki meslektaşlar maalesef seslerini çıkarmadılar hatta olan bitene seviniyormuş gibi bile davrandılar. Bugün ben bunu yapmıyorum çünkü resmi sözcülük konumum yok. Basın özgürlüğü üzerinde dolaşmaya başlayan müthiş tehdidin farkındayım. Doğan Grubu'na salınan vergi cezasının gerekirse her basın grubu üzerinde tehdit unsuru olarak kullanılabileceğini görüyorum. Bu son olayın teknik boyutlarını bilmiyorum. Aksamalar, hatalar olabilir de ama dediğim gibi global ağır kriz döneminde hükümetlerin görevi işadamının hayatını kolaylaştırmaktır. Ülkelerin çıkarı için bu gerekir. Almanya'da, Amerika'da, Çin'de bu yapılıyor. Bizdekiler ise ideolojik savaş gereği öç alır gibi davranıyorlar.
Bu gibi durumlarda kesilen cezalar sonunda patrondan çok çalışanları etkiler, hayatın gerçeği bu. Patron da darbe alır tabii ki ama benim asıl endişem kesilen cezaların çalışanların maaş bordolarına nasıl yansıyacağıdır. Hükümetin böyle bir endişesi yok. Onlar sadece arka bahçeleri olarak tanımladıkları medyadaki gazetecilerin durumu ile ilgililer.
İktidar tarihten mutlaka biraz ders almalı. Demokrat Parti dönemini biraz daha yakından incelemeli. Seçim yaklaşılan bir ülkede bugün basın üzerine askeri dönemlerde bile yaşanılandan daha büyük baskı oluşturmanın sonuçları ağır olabilir. Bunu başarabilmek iktidar açısından bir tür başarıdır. Kendilerini tebrik ediyorum imkansız sanılanı başardılar. Hükümette bir iktidar sarhoşluğu yaşanıyor. Bu çok derine dalmış olan dalgıçların yaşadığı sarhoşluğa benziyor. Dalgıç yüzeye çıkıyorum sanıp daha da derinliklere yüzer, sonra da mahvolur gider. İktidar ise kurduğu sistemin kendisini daha da güçlendireceğini sanıyor ama çıkıyorum diye daha da batan dalgıç gibi kendi iktidarını da batırabilir. Dikkatli ve sakin olunmalı.
Serdar Turgut/Akşam