09 Tem 2010 12:20 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:27

"BİZİM GAZETE GAZETE DEĞİL Kİ!" DÜNYA KUPASINA GİDEMEYEN RADİKAL YAZARI İSYAN ETTİ!

Bakın, bizim gazete gazete değil ki, bu yazar fakirinizi Kupa'ya yollamadı, ben de oturup televizyondan izliyorum maçları...

Tele tele tele, şu tele kupa

Hollanda-Uruguay maçının uzatma dakikalarında sahaya biri girdi! Taraftar mı? Hayır, kameraman!
Arjantin-Meksika maçında golü kutlayan Heinze’nin kafasına vinç kamera çarptı. Televizyonun sakatladığı ilk futbolcu olarak tarihe geçecekti Arjantinli!
Bunlar Dünya Kupası’nı nasıl bir televizyon şovuna döndüğünün son hâlleri... Daha neler göreceğiz!

Ne senle ne de sensiz

Elbette futbol ve televizyon artık ayrılmaz bir ikili... Bu saatten sonra televizyonsuz bir futbol peşinde koşacak değilim. Bakın, bizim gazete gazete değil ki, bu yazar fakirinizi Kupa’ya yollamadı, ben de oturup televizyondan izliyorum maçları... Bizimki ‘ulemanın okumaya tenezzül etmediği’ küçük tirajlı bir gazete. Ya, Kupa’ya ekrandan bakan koca koca tirajlı büyüklere ne demeli!

Televizyonsuz olmuyor ama olunca böyle mi olmalı? Sanki her şey televizyona göre ayarlanıyor. Sahadaki maç aynı yerde dev ekrandan yayınlanıyor. Tribün seyircisinin şöyle kendini maçın akışına
bırakmasına, kaçan gole dövünmesine, doğru da olsa beğenmediği hakem kararına sövünmesine izin yok.

Sadece tribündeki seyirciler mi? Güvenip maçın yönetimini ellerine bıraktığımız hakemler, topun peşinde koşup bizi eğlendirmesini beklediğimiz futbolcular da durup televizyon ekranına bakıyor. Yarın futbol elektronik aygıtlarla katledilirse, ekran başına toplanıp pozisyonları tartışacaklar. Bizdeki bitmek bilmez TV programları gibi.

Tam burada Vuvuzela zırtlıyor ve tribünün futbol maçının asli unsurlarından biri olduğunu hatırlatıyor bize. Vuvuzela hazretleri ancak tribünde zevkine varılacak, yoksa zor dayanılacak bir alet zira... Böylece anlıyoruz ki, ‘tribün seyircisi’ olmadan futbol maçı olmaz. Sadece oyunu izlemeye değil, tribünü izlemeye, o tribünün
parçası olmaya, daha da doğrusu o tribün havasını yaratmaya gidersiniz maça.
Bu yüzden Premier Lig sadece sahada oynanan futbolla popüler olmuyor. Ekran başındaki adama tribündeymiş hissini vermek önemli. Premier Lig’de statlardaki geniş ekranlarda maçı yayınlamamaları, yayınlarda ofsayt çizgisi çekmemeleri, futbol dışı olayları birden fazla tekrar etmemeleri parasızlıktan değil yani.
Çünkü bu gösterinin baş aktörleri statlarda; sahada ve tribünde...
Siz stat ile televizyon arasında birbirini besleyen bir ilişki kuracağınıza televizyonu arabanın önünde koşarsanız, giderek stattaki atraksiyonu, böylece de televizyon yayınlarının çekiciliğini öldürürsünüz.
Gel de bunu seyircisiz maç cezası rekoru kırmış bir ülkenin muktedirlerine ve buna ses çıkarmayan ulemasına anlat... Bizim maçın birinde Vuvuzela yüzünden kavga çıkmışmış. Yahu, Vuvuzela’ya değil, kavga edenlere baksanıza. Adamlar birbirlerine horozlanmaya hazırsa bahane çok.

İbrahim Altınsay /Radikal