11 Kas 2012 10:04
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:21
''BİZ DE SANA YILLARCA HÜRRİYET'TE NEDEN YAZDIRILDIĞINI ANLAYAMADIK''
"Hürriyet'ten neden gönderildiğimi anlayamadım" diyen Tuna Kiremitçi'ye Barbaros Altuğ'dan yanıt gecikmedi..
Hani verdiğin sözler
Bazı şeyler bilhassa ben şaşırayım diye yapılıyor. Mesela Sinan Çetin’in hâlâ film çekmesi, Serra Yılmaz’ın (evet, konuşuyoruz biz bu konuyu senelerdir aramızda) büyük oyuncu olduğu konusunda kandırılmaya devam etmesi (değilsiniz Serra, vallahi) ya da Elif Şafak’ın herhangi bir şey yapması (kredi kartı reklamına çıkan mevlevi) bu kategoride. Hâlbuki gazetecilikte Güneri Civaoğlu ekolünü kendime örnek almaya çalışıyorum; onun kadar Marie Antoinette olduğumda (“beni halktan uzak sanıyorlar, oysa yılbaşılarda gecekonduları dolaşıp şarap verdim” açıklamasını başucuma astım), ben de şaşırmamayı ama şaşırtmayı öğreneceğim inşallah (botoksu da güzel allah için). Ama o zamana çok var; üstüne bir de Tuna Kiremitçi kitap falan çıkarmış yokluğumu fırsat bilip.
Atanın kemikleri
Bu yazıyı tam da 10 Kasım sabahı 9’u 5 geçe yazıyorum; önceki romanı Selanik’te Sonbahar’da atasının ardından bu memleketin acınası hâlini yazan Tuna K.’nın saygı duruşunda bulunduğu saatlerdi bunlar bir zamanlar.
Herşey bir peri masalı gibi gelişiyordu bizim için o zamanlar; bu roman-sı da satmayınca “romanlarının kendisi yaşadığı süre içinde anlaşılmasının imkânsız olduğunu” yazarak köşeciğine roman yazmayı bıraktığını muştulamıştı kadri bilinmemiş James Joyce’umuz mesela. “Siz bu satırları okurken, ben artık emekli bir romancı olacağım. Roman yazmayacağım. Romanı bırakıyorum. Romanın bırakılabilen bir şey olduğunu şaşkınlıkla görüp hissederek” açıklamasını yaptığı 15 Ekim 2009 tarihini milli bayram ilan edişimizi dün gibi hatırlıyorum.
Ama heyhat; meğer aradan geçen zamanda Tuna K. doğu felsefesini keşfetmiş (kendi söylüyor). Hindistan’a falan gitmiş sandım sizin gibi, soruşturdum; hayır efendim Bulgaristan’daymış kendisi Doğu felsefesini keşfederken! Konya bile değil yani. Ve elbette doğu felsefesini sular seller gibi hatmedince bir harbi ulusalcı ne yapar? Oturup başı örtülü bir kızın romanını yazar!
Karar ver hancı
Aradan geçen iki yılda Türkiye’deki okurun evrim geçirdiğini ve kendisinin başyapıtlarını anlayacak düzeye geldiğini de görmüş herhalde ki üstat sadece romanı yazıp denize atmakla kalmıyor bir de kanal kanal dolaşıyor. Dream TV’den medya sitelerine taşra gazetelerinden akşam kız sanat şenliklerine deliler gibi koşarak demeçler veriyor. Demeçlerin assolist kısmı “başörtülü yazdım, nolur okuyun yani” ise solist altı bölümü de “Hürriyet’ten niye kovulduğunu hâlâ anlamamış” olması (Kızımız Olacaktı şarkısı eşliğinde). Fatma Yılmaz’ın twitter’da yazdığı gibi, biz de Hürriyet’in ona neden yazdırdığını anlayamıyorduk senelerce, ödeşmiş sayılalım diyeceğim.
Ama kızım sana söylüyorum gelinim sen anla durumunu anlamayan olursa diye bir yardım eli uzatalım kendisine; madem bu kadar sıkıntıya girmiş çocuk Doğu felsefesi falan öğrenmiş bu frenk diyarlarda, bir de örtülü kadınları yazmış, veriverin işte bir köşecik şuna Sabah’ta olmazsa Star’da. Daha ne yapsın? Ama eğer bu taktik de tutmazsa kendisine Necip Fazıl’ın hayatını filme çekmesini önereceğim. Malum dört kol çengi bir zamane kahramanı kendisi (şarkı da söyler film de çeker). Olmazsa son çare Yaşar Alptekin ile el ele hacca gidecek. Yoksa Cat Stevens gibi Müslüman olup adını mı değiştirse? Du bakalım...
Barbaros ALTUĞ / TARAF
Bazı şeyler bilhassa ben şaşırayım diye yapılıyor. Mesela Sinan Çetin’in hâlâ film çekmesi, Serra Yılmaz’ın (evet, konuşuyoruz biz bu konuyu senelerdir aramızda) büyük oyuncu olduğu konusunda kandırılmaya devam etmesi (değilsiniz Serra, vallahi) ya da Elif Şafak’ın herhangi bir şey yapması (kredi kartı reklamına çıkan mevlevi) bu kategoride. Hâlbuki gazetecilikte Güneri Civaoğlu ekolünü kendime örnek almaya çalışıyorum; onun kadar Marie Antoinette olduğumda (“beni halktan uzak sanıyorlar, oysa yılbaşılarda gecekonduları dolaşıp şarap verdim” açıklamasını başucuma astım), ben de şaşırmamayı ama şaşırtmayı öğreneceğim inşallah (botoksu da güzel allah için). Ama o zamana çok var; üstüne bir de Tuna Kiremitçi kitap falan çıkarmış yokluğumu fırsat bilip.
Atanın kemikleri
Bu yazıyı tam da 10 Kasım sabahı 9’u 5 geçe yazıyorum; önceki romanı Selanik’te Sonbahar’da atasının ardından bu memleketin acınası hâlini yazan Tuna K.’nın saygı duruşunda bulunduğu saatlerdi bunlar bir zamanlar.
Herşey bir peri masalı gibi gelişiyordu bizim için o zamanlar; bu roman-sı da satmayınca “romanlarının kendisi yaşadığı süre içinde anlaşılmasının imkânsız olduğunu” yazarak köşeciğine roman yazmayı bıraktığını muştulamıştı kadri bilinmemiş James Joyce’umuz mesela. “Siz bu satırları okurken, ben artık emekli bir romancı olacağım. Roman yazmayacağım. Romanı bırakıyorum. Romanın bırakılabilen bir şey olduğunu şaşkınlıkla görüp hissederek” açıklamasını yaptığı 15 Ekim 2009 tarihini milli bayram ilan edişimizi dün gibi hatırlıyorum.
Ama heyhat; meğer aradan geçen zamanda Tuna K. doğu felsefesini keşfetmiş (kendi söylüyor). Hindistan’a falan gitmiş sandım sizin gibi, soruşturdum; hayır efendim Bulgaristan’daymış kendisi Doğu felsefesini keşfederken! Konya bile değil yani. Ve elbette doğu felsefesini sular seller gibi hatmedince bir harbi ulusalcı ne yapar? Oturup başı örtülü bir kızın romanını yazar!
Karar ver hancı
Aradan geçen iki yılda Türkiye’deki okurun evrim geçirdiğini ve kendisinin başyapıtlarını anlayacak düzeye geldiğini de görmüş herhalde ki üstat sadece romanı yazıp denize atmakla kalmıyor bir de kanal kanal dolaşıyor. Dream TV’den medya sitelerine taşra gazetelerinden akşam kız sanat şenliklerine deliler gibi koşarak demeçler veriyor. Demeçlerin assolist kısmı “başörtülü yazdım, nolur okuyun yani” ise solist altı bölümü de “Hürriyet’ten niye kovulduğunu hâlâ anlamamış” olması (Kızımız Olacaktı şarkısı eşliğinde). Fatma Yılmaz’ın twitter’da yazdığı gibi, biz de Hürriyet’in ona neden yazdırdığını anlayamıyorduk senelerce, ödeşmiş sayılalım diyeceğim.
Ama kızım sana söylüyorum gelinim sen anla durumunu anlamayan olursa diye bir yardım eli uzatalım kendisine; madem bu kadar sıkıntıya girmiş çocuk Doğu felsefesi falan öğrenmiş bu frenk diyarlarda, bir de örtülü kadınları yazmış, veriverin işte bir köşecik şuna Sabah’ta olmazsa Star’da. Daha ne yapsın? Ama eğer bu taktik de tutmazsa kendisine Necip Fazıl’ın hayatını filme çekmesini önereceğim. Malum dört kol çengi bir zamane kahramanı kendisi (şarkı da söyler film de çeker). Olmazsa son çare Yaşar Alptekin ile el ele hacca gidecek. Yoksa Cat Stevens gibi Müslüman olup adını mı değiştirse? Du bakalım...
Barbaros ALTUĞ / TARAF