Birgün'ün Genel Yayın Yönetmeni meslektaşlarına yüklendi! Korkak bir karanlık içindesin!
Birgün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Doğan Tılıç, meslektaşlarını eleştiren, "korkak bir karanlık içindesin" başlıklı oldukça sert bir yazı kaleme aldı.
"Bu satırları okurlar okumasa da olur, sözlerimin asıl muhatabı
meslektaşlarım, gazeteciler…" diyen Birgün gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Doğan Tılıç, "Korkak bir karanlık içindesin!" başlıklı
yazısında meslektaşlarına oldukça sert sözlerle yüklendi.
Nazım Hikmet'in ünlü şiirinin korkak bir karanlık içindesin
kardeşim, serçe gibisin ve kabahatin çoğu da senin! dizelerini
köşesine taşıyan Tılıç, eleştirilerini şöyle dile
getirdi:
"Memleketin önde gelen ve neredeyse tüm meslek örgütlerinin
düzenlediği bir etkinliğe ilgi göstermeyen anlı şanlı gazetecilere,
köşe yazarlarına, televizyon programcılarına. Sendikacılar,
milletvekilleri gazetecilerle birlikte yürürken, bir Pazar sabahı
bir mesleki etkinlikte mesleklerinin örgütleriyle olamayanlara…
Onlar ki kariyerlerinin ilk yıllarında, henüz kendilerini zayıf
hissederken mutlaka bir meslek örgütü saflarında yürümüş, ama
kariyer ve şöhret basamaklarını tırmanıp yükseldikçe örgütlerden
uzaklaşmışlardır; bugün bu durumdaysak biraz da bundandır!
“Karikatür çizip twit atanın Cumhurbaşkanı’na hakaretle, haber
yazıp manşet atanın halkı iktidara karşı kışkırtmakla, belgesel
çekenin terör propagandasıyla suçlandığı, gazetelerin yargılanıp
gazetecilerin hapsedildiği ve basın özgürlüğü sıralamasında
dünyanın 154’üncüsü olan bir ülke” değil mi Türkiye?
3 yıl önce durumumuz pek parlaktı, cezaevinde gazeteci yoktu da,
şimdi mi var? 3-5 yıl önce ekonomik, siyasi, diplomatik karnesi
pekiyi doluydu da hükümetin, şimdi mi kırıklarla doldu? “Az sonra…”
demiştim ya Cemaat medyasına yukarıda, işte bu sorular da onlara
gelsin. Dün basın özgürlüğünden, cezaevinde gazeteciden söz eden
meslek örgütlerine vebalı gibi bakarken, onlara alternatif örgütler
yaratmaya çalışırken, bugün her etkinliği birkaç muhabirle izleyen,
yöneticilerini günde birkaç kez arayanlara Today’s Zamanca
söylersek; Good morning after supper!
Bir soru sorma mesleği olan gazeteciliği, soru sormadan ya da
yalnızca iktidarın hoşuna giden sorular sorarak yapmamız istenmiyor
mu bugün? İktidarı rahatsız eden sorular soranlar, sokakta ve
sosyal medyada linç edilmiyor mu? Akreditasyon uygulamasıyla haberi
alıp halka ulaştırmamız gereken ve özünde halka ait olan mekânlar
muhalif gazetecilere kapatılmıyor mu? Neredeyse cami avlusunun bile
yandaş olmayan gazetecilere, foto muhabirlerine, kameramanlara
kapatıldığı bir akreditasyon uygulaması yok mu? Bu gidişle, halkın
temsilcilerinin yasama görevini yerine getirdiği Meclis’in bile
gazetecilere kapatılması endişesi taşımıyor muyuz? Tekzip hakkı
kötüye kullanılarak, iktidarı eleştiren her haberde, dosyalar doğru
dürüst incelenmeden tekzip kararları verilmiyor mu? Her gün işten
atılmıyor, kölelik koşullarında güvencesiz çalıştırılmıyor muyuz?
Dünyanın özgürlük alanı olarak gördüğü internet de burada yasaklar
alanına dönüşmedi mi?
Büyük gazeteciler için yeterince büyük meseleler değil mi
bunlar?
Gazetecilik adına köşeleri doldurup ekrandan ekrana koşarak otorite
ve iktidara hizmette sınır tanımayanlar her devirde vardı, şimdi de
varlar.
Ya onlar dışında kalanlar? Belgesellerde konuşanlar sadece...
Yöneticilikten ayrılınca, yıllardır kullandığı köşeyi kaptırınca,
bir zamanlar her gün göründüğü ekran kendisine kapatılınca mesleki
sorunlar üzerine iki çift laf etmeye başlayanlar, onlar ne kadar
ilgi gösteriyorlar meslek örgütlerine ve sorunlarına? Dünyanın ve
Türkiye’nin devasa sorunlarını müthiş analizleriyle çözümleyenler,
kendi söküklerini dikmeye ne kadar tenezzül ediyorlar?
Ona buna laf söylemenin pek anlamı yok aslında. Şairin dediği gibi;
korkak bir karanlık içindesin kardeşim, serçe gibisin ve kabahatin
çoğu da senin!