BirGün yazarı Sözcü'ye çaktı: Havuzun diplerine oksijen veriyor!
Sözcü’nün dün tartışma yaratan “AKP’nin yarımları” manşetinin bence asıl motivasyonu, “yine yaptı yapacağını” döngüsü...
BirGün'deki köşesinde ""Yine yaptı yapacağını" tuzağı" başlıklı bir
yazı kaleme alan Ümit Alan, Sözcü gazetedinin ses getiren son
manşetini yorumladı ve Sözcü için "Havuzun diplerine oksijen
veriyor" yorumu yaptı.
İşte Ümit Alan'ın dikkat çeken o yazısı:
Bu yazının başlığına dikkat. Sözcü’nün dün tartışma yaratan
“AKP’nin yarımları” manşetinin bence asıl motivasyonu, “yine yaptı
yapacağını” döngüsü zira. Muhalif kanatta yer alan herkes için de
tuzaklı bir övgü cümlesi bu. Genellikle sadece düşündüğünü
onaylattırmak isteyen okurdan gelir ki, sonraları bu beklentiye
daha büyük cevaplar vermeye iter insanı. “Yine yapacağını
yapmışsın”, onbeş yıldır aralıklı, yedi yıldır düzenli köşe yazan
biri olarak benim de sık aldığım yorumlardan biri. Sonraları
giderek batmaya başladı. Her yazıya otururken “yapacağımı yapmamak”
üzere kendime telkinlerde bulunmaya başladım. Bu bana ne
kazandırdı, ne kaybettirdi, dahası ne kadar beceriyorum bilemem.
Bildiğim ve gördüğüm bir şey var: Sözcü’nün AKP’deki çocuksuz kadın
siyasetçileri isim isim ifşa ederek güya Erdoğan’ı eleştiren
manşetine, tepki gösterenler kadar –belki daha çok- alkışlayanlar
da var. Sözcü gazetesi kendi kitlesinin hatrı sayılır kesiminin
onlar olduğunu biliyor ve yapmaya devam edecek. Peki ne yapmış
olacak? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda bu soruya cevap aramak
isterim.
1- “Ama siz de böyle demiştiniz” goygoyuna
hizmet
Siz istediğiniz kadar Sözcü okuru olmadığınızı söyleseniz de aynı
odağa muhalefet ettiğiniz için tartışmalarda iş çoğu kez “siz de
böyle demiştiniz” repliğine dayanacak iş. Bundan kaçış yok. Nitekim
bu ülkede özellikle muhalafeti “yekpare” görme alışkanlığı yaygın.
Sözcü’nün, muhalefetin kendinden hariç kalan kısmına en büyük
“katkısı” bu.
2- İknayi imkansızlaştırmak
Muhalefet sadece muhalefet için değil, aynı zamanda kendi görüşüne
kitleleri ikna etmek için yapılır diye biliyorum. Peki bu tarz
manşetler buna ne kadar hizmet ediyor? Zaten özü itibarıyla muhalif
olan gazeteciliğe ekstradan “muhalif gazetecilik” deme ihtiyacı,
özellikle bu kutuplaşma ortamında kaçınılmaz diye düşünelim. Peki
bu muhalefet, zaten öyle düşünenlerden bir fazla kişiyi ikna
edebilir mi? Hiç sanmıyorum. Sadece konsodilasyonu keskinleştirir,
o da onu yapıyor. Hedef kitle belli. Ürün belli. Ver gazı, al
tirajı. Kim uğraşır iknayla, muhalefet işinin böyle bir piyasası
varken.
3- Havuzun diplerine oksijen vermek
Özellikle havuz medyada böyle şeyleri koklayarak kendi yaptıklarını
meşrulaştırma gayretinde bir ikna timi var. Örneğin; Akit feci bir
manşet mi attı? Hemen oradan çıkıp geliyor bir laf ebesi, ama Sözcü
de böyle yapmıştı. “O da yanlıştı kardeşim diyemeden” bir gümbürtü,
hoop iki tarafın da yaptığı meşruiyet kazandı mı? Uç fikirler kendi
aralarında uzlaşıverdi. TV’deki tartışma programlarının da suyu
oksijeni bu. “Sen bana önce bunun cevabını ver”den öteye giden bir
tartışma yok gibi.
4- İncinenleri tekrar incitmiş olacak
Diyelim ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri, AKP’ye oy veren,
azınlık da olsa bir kısım çocuksuz kadını incitti. Sözcü gazetesi
gibi popüler bir “muhalefet odağı”, AKP’de siyaset yapan kadınların
bir kısmını bu şekilde ifşa ettiği zaman, incinmişleri bir kere
daha incitmiş olmayacak mı? Amaaan onlar da inciniversin hak
ettiler canım demek kolay da, kitlelerin hiç olmazsa bir kısmının
fikri değişmezse, Türkiye’deki siyasetin bu matematiğinde bu
karanlıktan nasıl çıkılacak? Bu soruya kimsenin cevabı yok. Çünkü
çoğumuz –bazen bu köşe de yazılanlar da- karşılıklı gol atmaya
odaklı. Günü kurtarmaya odaklı bir muhalefet sarmalı.
Sözcü’yü bir kenara bırakalım, onlar belli ki bundan gayet mutlu,
hiç kuşkusuz karşılığı da var. Alan memnun satan memnunsa bize ne
demek düşer diyelim ama bir şeyleri değiştirmek gibi bir kaygımız
varsa, bir an durup düşünelim. İçinde iknaya dair en ufak bir öz
taşımadan “yine yaptı yapacağını” övgüsüne hizmet eden bir dil bize
ne kazandırır? Bu soruyu sadece medyaya, gazeteciliğe değil, artık
her biri içerik üreticisi ve dağıtıcısı olan –kendimi hariç
tutmadan- sosyal medya kullanıcılarına da sormak isterim? Bol rt,
alabildiğine fav. Peki sonra?