25 Ağu 2012 21:51
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:03
BİRBİRİMİZE DÜŞEREK BU OYUNA MI GELECEĞİZ? CAN DÜNDAR O SENARYOYU YAZDI!
Hürriyet'te Tolga Tanış'ın Washington'dan verdiği haber, son dönem yaşananların en net izahı gibiydi...
Bizimle oynuyorlar
Oyun, çocuk dünyasında gerçeğin yansımasıdır. Çocuk, hayatı oyun aracılığıyla algılar, büyüdükçe de oyunda öğrendiğini hayata geçirir.
Anlaşılan stratejistler de öyle...
Oyunla dünyayı algılıyorlar, sonra da oyunu hayata geçiriyorlar.
* * *
Hürriyet’te Tolga Tanış’ın Washington’dan verdiği haber, son dönem yaşananların en net izahı gibiydi.
Özetleyeyim:
ABD’nin 3 önemli düşünce kuruluşu, 2 ay önce Washington’da Suriye’yle ilgili bir savaş oyunu düzenlemiş.
Ağustos 2012 ile Nisan 2013 arasında yaşanabilecekleri öngörmeye çalışmışlar. Muhtemel senaryolar masaya yatırılmış.
Her adımda senaryo yenilenmiş.
Oyunda Amerikalı uzmanlar 3 aktörün rolünü üstlenmiş:
ABD, Suudi Arabistan ve Türkiye...
Başta ABD ve Suudi Arabistan, Türkiye’nin krize liderlik etmesini (yani Suriye’ye tek başına müdahalesini) beklemiş. Türkiye buna ayak diremiş. "Ancak NATO ile birlikte hareket ederim" diye "oyunbozanlık" yapmış.
Bunun üzerine "senarist"ler, Suriye’deki ölü sayısını ve Türk sınırına mülteci yığınını artırmış. Türkiye yine tınmamış.
Sonunda "oyun kurucular", Ankara’yı Suriye’ye askeri müdahaleye zorlayacak formülü bulmuş:
Türkiye’de bombaların patlaması...
Bomba için öngörülen kentlerden biri, Gaziantep’miş.
Bir "oyuncu" Hürriyet’e, "Bombalamalar artınca Türkiye ekibi Suriye’ye askeri müdahaleye mecbur kaldı" demiş.
"Oyun"u anladınız mı?
* * *
"Bu sadece bir oyun" diyenlere Amerika’nın bu konudaki sicilini hatırlatayım.
2003 yılıydı.
Türkiye’yi Irak’a müdahaleye zorlayan 1 Mart tezkeresi Meclis’te reddedilmişti.
Kulislerde Hükümet’in baskısına askerin direndiği söyleniyordu.
İşin iç yüzü, Wikileaks belgeleri arasında çıkan 22 Mart 2003 tarihli rapordan anlaşıldı. Raporda ABD’nin Ankara Büyükelçisi Pearson şöyle diyordu:
"Generallerin bu tutumu, Amerikan çıkarlarının korunması açısından engelleyicidir. Erdoğan, güçlü bir müttefikimizdir. Kendisine desteğin devamı halinde Türk hava sahasını, kara ve demiryolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir. Ancak Türk ordusundaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz."
Raporda Amerikan çıkarlarına karşı çıkan generaller, isim isim sayılıyordu.
O generallerin hepsi şu anda Silivri’de yargılanıyor.
-İronik bir şekilde- bir kısmının suçu, harp oyunu oynamak.
* * *
Şimdi kumpanya Suriye’de...
10 yıl önceki "Irak oyunu" orada sahneleniyor.
Şu farkla ki, o zaman işgale öncülük eden ABD, Irak’ta verdiği kayıplardan sonra Suriye’de elini ateşe sürmemek, kestaneleri Türkiye’ye toplatmak "oyununu oynuyor."
Ve bu kez, karşısında gönülsüz generaller yok, tersine müdahaleye hevesli bir Dışişleri var.
Ankara’da Türk ve Amerikan heyetleri "operasyonel mekanizma" toplantılarına başladı.
Esad sonrası Suriye tartışılıyor. Türkiye’nin sınırda tampon bölge kurmasının hazırlığı yapılıyor.
* * *
Geleceğimiz üzerine kanlı bir "oyun" oynanıyor.
Karar verin:
Birbirimize düşerek bu oyuna mı geleceğiz?
Yoksa dikkatimizi "oyun kurucular"a mı çevireceğiz?
Can Dündar/Milliyet
Oyun, çocuk dünyasında gerçeğin yansımasıdır. Çocuk, hayatı oyun aracılığıyla algılar, büyüdükçe de oyunda öğrendiğini hayata geçirir.
Anlaşılan stratejistler de öyle...
Oyunla dünyayı algılıyorlar, sonra da oyunu hayata geçiriyorlar.
* * *
Hürriyet’te Tolga Tanış’ın Washington’dan verdiği haber, son dönem yaşananların en net izahı gibiydi.
Özetleyeyim:
ABD’nin 3 önemli düşünce kuruluşu, 2 ay önce Washington’da Suriye’yle ilgili bir savaş oyunu düzenlemiş.
Ağustos 2012 ile Nisan 2013 arasında yaşanabilecekleri öngörmeye çalışmışlar. Muhtemel senaryolar masaya yatırılmış.
Her adımda senaryo yenilenmiş.
Oyunda Amerikalı uzmanlar 3 aktörün rolünü üstlenmiş:
ABD, Suudi Arabistan ve Türkiye...
Başta ABD ve Suudi Arabistan, Türkiye’nin krize liderlik etmesini (yani Suriye’ye tek başına müdahalesini) beklemiş. Türkiye buna ayak diremiş. "Ancak NATO ile birlikte hareket ederim" diye "oyunbozanlık" yapmış.
Bunun üzerine "senarist"ler, Suriye’deki ölü sayısını ve Türk sınırına mülteci yığınını artırmış. Türkiye yine tınmamış.
Sonunda "oyun kurucular", Ankara’yı Suriye’ye askeri müdahaleye zorlayacak formülü bulmuş:
Türkiye’de bombaların patlaması...
Bomba için öngörülen kentlerden biri, Gaziantep’miş.
Bir "oyuncu" Hürriyet’e, "Bombalamalar artınca Türkiye ekibi Suriye’ye askeri müdahaleye mecbur kaldı" demiş.
"Oyun"u anladınız mı?
* * *
"Bu sadece bir oyun" diyenlere Amerika’nın bu konudaki sicilini hatırlatayım.
2003 yılıydı.
Türkiye’yi Irak’a müdahaleye zorlayan 1 Mart tezkeresi Meclis’te reddedilmişti.
Kulislerde Hükümet’in baskısına askerin direndiği söyleniyordu.
İşin iç yüzü, Wikileaks belgeleri arasında çıkan 22 Mart 2003 tarihli rapordan anlaşıldı. Raporda ABD’nin Ankara Büyükelçisi Pearson şöyle diyordu:
"Generallerin bu tutumu, Amerikan çıkarlarının korunması açısından engelleyicidir. Erdoğan, güçlü bir müttefikimizdir. Kendisine desteğin devamı halinde Türk hava sahasını, kara ve demiryolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir. Ancak Türk ordusundaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz."
Raporda Amerikan çıkarlarına karşı çıkan generaller, isim isim sayılıyordu.
O generallerin hepsi şu anda Silivri’de yargılanıyor.
-İronik bir şekilde- bir kısmının suçu, harp oyunu oynamak.
* * *
Şimdi kumpanya Suriye’de...
10 yıl önceki "Irak oyunu" orada sahneleniyor.
Şu farkla ki, o zaman işgale öncülük eden ABD, Irak’ta verdiği kayıplardan sonra Suriye’de elini ateşe sürmemek, kestaneleri Türkiye’ye toplatmak "oyununu oynuyor."
Ve bu kez, karşısında gönülsüz generaller yok, tersine müdahaleye hevesli bir Dışişleri var.
Ankara’da Türk ve Amerikan heyetleri "operasyonel mekanizma" toplantılarına başladı.
Esad sonrası Suriye tartışılıyor. Türkiye’nin sınırda tampon bölge kurmasının hazırlığı yapılıyor.
* * *
Geleceğimiz üzerine kanlı bir "oyun" oynanıyor.
Karar verin:
Birbirimize düşerek bu oyuna mı geleceğiz?
Yoksa dikkatimizi "oyun kurucular"a mı çevireceğiz?
Can Dündar/Milliyet