19 Oca 2013 18:12
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:39
BİRAND'IN 10 TEMEL ÖZELLİĞİ NEYDİ?
Hürriyet köşe yazarı Ahmet Hakan, bugün toprağa verdiğimiz Mehmet Ali Birand'ın 10 temel özelliğini yazdı.
Birand’ın 10 temel özelliği
“Kör ölür badem gözlü olur” derler ya...
Bu kez böyle bir sorunumuz yok.
Çünkü bu kez gerçekten de bir “badem gözlü” öldü.
O yüzden...
Ben elimi serbest tuttum...
Herkese aynısını yapmayı tavsiye ederim.
*
1- TUTKU: “Gazetecilik tutkusu” dediğimiz o büyük tutkunun yürüyen temsilcisiydi: İyi bir konuk için gözünü karartır, iyi bir haber sunuşu için her şeyi yakar, iyi bir yayın için etrafını kırıp geçirirdi.
2- HESAPSIZLIK: Sorulması gereken soruyu sorardı. O soruya iyi bir cevap verilecekmiş ya da kötü bir cevap verilecekmiş, karşısındaki zor durumda kalacakmış ya da gollük bir pas alacakmış, umurunda bile olmazdı. Bu açıdan hesapsızlığın kitabını yazmış biriydi.
3- AİDİYETSİZLİK: Hiçbir zaman kendisini bir davaya, bir gruba, bir ideolojiye, bir partiye, bir yaklaşıma ait hissetmedi. Aidiyetsizlerdendi... Tek bir aidiyeti vardı: Gazetecilik... Misyonu şuydu onun: Konuşulmayanı konuşmak, sorulmayanı sormak, yapılmayanı yapmak, girilmemesi gereken konulara girmek...
4- KASINTISIZLIK: Sıfır kasıntıydı... Onun yapıp ettiklerinin binde birini bile yapmamış meslek büyüklerinin yanına ceketini ilikleyerek bile yanaşamazken onun yanına teklifsiz girebilirdin... Kendisiyle dalga geçmekle kalmaz, kendisiyle dalga geçilmesine izin verirdi. Kasıntısızın tekiydi.
5- NEŞE: Etrafındakilere “yaşama sevinci” denilen şeyi duyumsatırdı... Yaşama da en az mesleğine bağlı olduğu kadar bağlıydı... “Yoruldum” demeyi bilmezdi. “Acılar çektim” falan diye şişinecek türden bir adam değildi. Hep ileriye bakardı. Hep ileriye...
6- EVRENSELLİK: Kendisini dünya vatandaşı olarak görürdü. Yerel hayhuylardan sonuna kadar uzak dururdu. Bu yaklaşım nedeniyledir ki Türkiye’nin tartışmasız en büyük uluslararası gazetecisi olmayı başarabildi.
7- HASETSİZLİK: Bizim medyada âdet şudur: “Aman kimseyi yetiştirmeyeyim, kimseye el vermeyeyim, kimseyi öne çıkarmayayım, kimseyi parlatmayayım da bana rakip olmasınlar”. Bu âdeti yıkmış biridir Birand... Yanındakileri yetiştirir, sonra da yetiştirdiği meslektaşlarıyla kıyasıya rekabete girerdi...
8- RAHATLIK: İyi bir yazı okuduysa yazarına “şahane bir yazı” demekten imtina etmezdi... İyi bir yayın izlediyse yayında emeği geçenlere “süpersiniz” demeden duramazdı... Bir duayen terörü estirmezdi, bir arkadaş rahatlığı yayardı... Rahat adamdı ve rahat ettirirdi.
9- FARKA SAYGI: “Yadırgamak” onun lügatinde yazmazdı... Kimseyi yadırgamaz, olduğu gibi kabul ederdi... İster dinine süper bağlı ol, ister aktif bir ateist... Hiç takılmazdı. Kılık kıyafetle falan zerre kadar ilgilenmezdi. Farklılıklara saygıyı içselleştirmiş biriydi.
10- HEP GENÇ: Geçmişteki küçücük bir başarısını bile göklere çıkaran, herhangi bir başarısının unutulmasına asla izin vermeyen tiplerin yoğun olduğu medya camiasında, geçmişteki büyük başarılarının hiçbirini kimsenin gözüne sokmadı. Unuttu gitti onları... Hep yeni başarıların peşinden koştu... Belki de bu yüzden hep genç kaldı... Ölümünün hepimize zamansızmış gibi gelmesi işte bundandır.
Ahmet Hakan’ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız
“Kör ölür badem gözlü olur” derler ya...
Bu kez böyle bir sorunumuz yok.
Çünkü bu kez gerçekten de bir “badem gözlü” öldü.
O yüzden...
Ben elimi serbest tuttum...
Herkese aynısını yapmayı tavsiye ederim.
*
1- TUTKU: “Gazetecilik tutkusu” dediğimiz o büyük tutkunun yürüyen temsilcisiydi: İyi bir konuk için gözünü karartır, iyi bir haber sunuşu için her şeyi yakar, iyi bir yayın için etrafını kırıp geçirirdi.
2- HESAPSIZLIK: Sorulması gereken soruyu sorardı. O soruya iyi bir cevap verilecekmiş ya da kötü bir cevap verilecekmiş, karşısındaki zor durumda kalacakmış ya da gollük bir pas alacakmış, umurunda bile olmazdı. Bu açıdan hesapsızlığın kitabını yazmış biriydi.
3- AİDİYETSİZLİK: Hiçbir zaman kendisini bir davaya, bir gruba, bir ideolojiye, bir partiye, bir yaklaşıma ait hissetmedi. Aidiyetsizlerdendi... Tek bir aidiyeti vardı: Gazetecilik... Misyonu şuydu onun: Konuşulmayanı konuşmak, sorulmayanı sormak, yapılmayanı yapmak, girilmemesi gereken konulara girmek...
4- KASINTISIZLIK: Sıfır kasıntıydı... Onun yapıp ettiklerinin binde birini bile yapmamış meslek büyüklerinin yanına ceketini ilikleyerek bile yanaşamazken onun yanına teklifsiz girebilirdin... Kendisiyle dalga geçmekle kalmaz, kendisiyle dalga geçilmesine izin verirdi. Kasıntısızın tekiydi.
5- NEŞE: Etrafındakilere “yaşama sevinci” denilen şeyi duyumsatırdı... Yaşama da en az mesleğine bağlı olduğu kadar bağlıydı... “Yoruldum” demeyi bilmezdi. “Acılar çektim” falan diye şişinecek türden bir adam değildi. Hep ileriye bakardı. Hep ileriye...
6- EVRENSELLİK: Kendisini dünya vatandaşı olarak görürdü. Yerel hayhuylardan sonuna kadar uzak dururdu. Bu yaklaşım nedeniyledir ki Türkiye’nin tartışmasız en büyük uluslararası gazetecisi olmayı başarabildi.
7- HASETSİZLİK: Bizim medyada âdet şudur: “Aman kimseyi yetiştirmeyeyim, kimseye el vermeyeyim, kimseyi öne çıkarmayayım, kimseyi parlatmayayım da bana rakip olmasınlar”. Bu âdeti yıkmış biridir Birand... Yanındakileri yetiştirir, sonra da yetiştirdiği meslektaşlarıyla kıyasıya rekabete girerdi...
8- RAHATLIK: İyi bir yazı okuduysa yazarına “şahane bir yazı” demekten imtina etmezdi... İyi bir yayın izlediyse yayında emeği geçenlere “süpersiniz” demeden duramazdı... Bir duayen terörü estirmezdi, bir arkadaş rahatlığı yayardı... Rahat adamdı ve rahat ettirirdi.
9- FARKA SAYGI: “Yadırgamak” onun lügatinde yazmazdı... Kimseyi yadırgamaz, olduğu gibi kabul ederdi... İster dinine süper bağlı ol, ister aktif bir ateist... Hiç takılmazdı. Kılık kıyafetle falan zerre kadar ilgilenmezdi. Farklılıklara saygıyı içselleştirmiş biriydi.
10- HEP GENÇ: Geçmişteki küçücük bir başarısını bile göklere çıkaran, herhangi bir başarısının unutulmasına asla izin vermeyen tiplerin yoğun olduğu medya camiasında, geçmişteki büyük başarılarının hiçbirini kimsenin gözüne sokmadı. Unuttu gitti onları... Hep yeni başarıların peşinden koştu... Belki de bu yüzden hep genç kaldı... Ölümünün hepimize zamansızmış gibi gelmesi işte bundandır.
Ahmet Hakan’ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız