06 Mayıs 2012 10:19 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:37

BİRAND, CEBE, VAYLOYAN; ''SPOR BASININA HOLİGAN LİNCİ!''

3 gazetecinin başına gelen olaylar, "sosyal medyada bir linç kampanyası mı var" sorusunu gündeme getirdi..

Futbol-şiddet ilişkisi uzun bir tarihe sahip. Sahalarda yaşanan şiddet vakalarına sıkça tanık olduk fakat son günlerde, özellikle mesafeleri kısaltan sosyal medya aracılığıyla şiddetin şekli de değişti.

Önce NTVSpor muhabiri Onur Erdem’in yaşadıklarını hatırlayalım... İnternete düşen bir görüntüde, bir muhabir (Onur Erdem) canlı yayına çıkmayı bekliyordu. Görüntüye giremeyen birinin sesiyse gürce çıkıyordu. ’Hadi beyler...’ ile başlayan talimatların ardından Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım aleyhine birçok küfürlü tezahürat yapılıyordu. Bu video kısa süre içinde sosyal medya üzerinden yayıldı fakat yaşanan olayın ne olduğu tam anlaşılmadan ’Onur Erdem ve NTVSpor Fenerbahçe’ye küfrettiriyor!’ sloganıyla paylaşılır oldu. Saldırılar başladı. Onur Erdem’in Twitter’daki yorumuysa sadece ’Şaka gibi’ oldu. Kendisi bu konuda çok yıprandığından şu an için konuşmamayı tercih ediyor.

’ÇAK’ HAREKETİ
Daha sonra Lig TV’nin Fenerbahçe muhabiri Loran Vayloyan’ın başına bir olay geldi. Vayloyan’ın, Fenerbahçe’nin kazandığı Galatasaray maçının ardından Fenerbahçe yöneticileriyle sevinmesi tepki çekmiş ve olay kısa sürede bambaşka mecralara taşmıştı. Lig TV muhabiri içinde ’ırkçı’ olanları da dahil, birçok kötü söze maruz kaldı.

Yaptığı açıklama ise şöyleydi;

’Maçın bitimiyle birlikte bir kulüp çalışanıyla anlık gelişen ’çak’ hareketi, çok insani bir tepki olmakla birlikte an itibariyle doğru olmadığını, her fırsatta tüm şirket içi amirlerimle ve telefonla görüştüğüm herkesle paylaştım. Bunun sonrasında gelişen olay, maalesef çok ciddi bir yanlış anlamadan kaynaklanmıştır. Olayın ertesi günü bazı gazetelerde belirtildiği şekilde aşırı bir sevinç hareketi yapmam, küfür etmem, argo bir kelime kullanmam, futbolcularla birlikte galibiyeti kutlamam gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Pazartesi gününden bu yana gerek şahsım gerek kurumumun bu tip asılsız haberlere maruz kalmasından dolayı duyduğum üzüntüyü belirtmekle birlikte, yanlış anlaşılmamdan kaynaklanan bu durum için çalıştığım kurumumdan ve kamuoyundan özür dilerim. Yaşamış olduğum psikolojik sıkıntı nedeniyle de, kendi isteğimle bir süre işimden ayrı kalıp dinlenmemin en doğru karar olduğunu düşünmekteyim.’

’KOCAMAN’ ÖZÜR
En taze olaylardan biri, haber spikeri Serdar Cebe’nin başına geldi. Serdar Cebe, Twitter üzerinden attığı mesajda Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman’ın isminden esinleniyordu. Cebe, ilk mesajında ’Şimdi Kocaman şerefsizler düşünsün’ ifadesini kullanırken, ikinci mesajında ise ’Futbol Dünyası Kocaman bir pisliğe uyandı bugün. Dört maçında şike olan bir takımın sorumlusu Trabzonspor-Galatasaray maçı hakkında konuştu’ deyince sosyal medyadaki taraftarlar ayağa kalktı. Cebe’ye küfür ve hakaret yağınca, kendisi profilini korumaya aldı.

Daha sonra yaptığı açıklamada ’Ayıptır... Kimse saptırmasın. Söylediklerimin Aykut Kocaman’la bir alakası yoktur. Benim etmediğim hakareti şimdi bana ediyorlar. Yazdıklarımın sahayla alakası yoktur. Twitter ortamında hakaret edenlere verilmiş bir cevaptır. Yanlış anlaşıldıysam Fenerbahçe camiasından özür dilerim...’ dedi.

BİRAND DA ’NASİBİNİ’ ALDI
Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim’e, Trabzonspor maçında müsabaka hakemine yönelik hakareti nedeniyle 3 resmi müsabakada soyunma odasına ve yedek kulübesine giriş yasağı cezası verdi. Gazeteci Mehmet Ali Birand ise Twitter üzerinden kararı eleştirdi. ’PFDK’nin Fatih Terim’e 3 maç ceza vermesi bir ayıptır. Bu tutum Federasyon’un Galatasaray’a savaş açtığının en belirgin işaretidir. Yazıklar olsun...’ diyen Birand’a da mesajın ardından yine büyük bir tepki geldi.

Olaylar hala sıcaklığını korurken, biz de ’özellikle sosyal medya üzerinden ateşlenen bu vakaların spor yazarları ve muhabirlerinin işini yapmasını engelliyor mu?’, ’Bu olayları engellemek için neler yapmak gerek?’, ’Mesleki ve fiziki endişe duyuluyor mu?’ ve ’Psikolojik baskı var mı?’ gibi soruları spor camiasının önde gelen gazetecilerine sorduk.

5 YAŞINDAN BERİ TUTTUĞUN TAKIMI PROFESYONELİM DİYE BIRAKAMAZSSIN
Yusuf Kenan Çalık-Sportivi Genel Yayın Müdürü Yardımcısı ve TRT Spor’da yayınlanan ’İleri Üçlü Programı’nın sunucusu

İtiraf etmeliyim ki bir Twitter müptelasıyım. Ancak doğru kişileri takip ettiğiniz zaman en hızlı haber kaynağı olabilen sosyal medya platformu işin içine kulüp milliyetçiliği girdiği an çekilmez bir hal alıyor. Elbet hepimizin tuttuğu bir takım var. Spor medyasında da tarafsızlık kriterinin katı bir şekilde uygulanabileceğine de inanmıyorum.

5 yaşından beri beslediği takım sevgisini profesyonellik adına bertaraf edebilen kişileri samimi bulmuyorum. Asıl mesele şu: Tuttuğumuz takımlar mutlak koşulda oluşturduğumuz fikirleri temelden etkilese de o etkinin altında kalıp kalmamak. Biz spor medyası çalışanları hatasız mıyız? Kesinlikle hayır! Bazen reyting kaygısı, bazen haber atlatma yarışı, bazen de sırf kişisel intikam nedeniyle birçok hataya imza atıyoruz ve sosyal medya affetmiyor. Bir klavye ve bir ekranın insanı cesaret konusunda zirveye taşıdığı bir ortamda ortaya atılan bir iddia dakikalar içinde bir linç kampanyasına dönüşebiliyor. İşin komik tarafı ise özgür ifade alanı olan Twitter’ın giderek sansür ve linç enstrümanı olarak kullanılması. Ben üslup düzgün olduğu takdirde her soru ve eleştiriye cevap vermeye özen gösteriyorum. Zaten yapıcı eleştiri bu mesleğin besinlerinden biri, ancak bu her zaman böyle olmuyor. Küfür, hakaret, yalan, tehdit de maalesef sosyal medyanın bir parçası olmaya başladı.

LİNÇTEN KAÇMAK İÇİN TWİTTER’DAN ÇIKIYORLAR
Sırf kendinden farklı bir fikir sunduğu için kin ve düşmanlık besleyen kişiler nefretlerini 140 karakterde dökmeyi başarıyorlar. Her ne kadar bu durumda ’karakter’ kelimesi pek uygun olmasa da. Normal koşullarda paylaşım şansı bulamayacağımız birçok kişiyi bu tutumdan dolayı artık sosyal medyada göremiyoruz. Güntekin Onay, Ercan Taner, Ali Ece ve diğerleri sırf eleştirmesini bilmediğimiz için paylaşımdan kaçmak zorunda kaldılar. Bu kaçışlar da devam edecektir. Zira bu linç kültürü sadece psikolojik bir baskı olmaktan çıktı ve farklı bir yöne doğru gidiyor.

ESKİ TARZ GAZETECİLERİN SUÇU
Bener Onar- a haber Spor Muhabiri- Sabah Yazarı
Büyük bir hoşnutsuzluk ve hoşgörüsüzlük söz konusu. Bunun sonucunda da herkes istediğini yapabileceğini düşünüyor. Basın ve kulüp yöneticilerinin de bu konuda zaafları var. Özellikle yöneticiler işleri düşünce yaptığınız işi süper olarak niteleyip, düşmeyince kötü ilan ediyor ve hatta hedef gösterebiliyorlar. Özellikle resmi internet sitelerinden -son dönemlerde daha azaldı ama- isim ve haber vererek taraftarı ’bazı durumlara’ teşvik ediyorlar. Tabii, bir de inanılmaz bir süreç var. Sürecin sonunda gidişat inşallah düzelecek. Ama bu süreçte birinin başına bir şey gelse, önce gözyaşı dökülecek ama sonra bildikleri gibi devam edecekler.
Herkesin kendini ve eleştirdiği kişiyi bu kadar ciddiye alması da garip. Herkes istediği kişiyi takip edebilir. Beğenmeyince sinirini boşuna bozup saldırmak gereksiz. Spor muhabirleri de hata yapabilir ama nasıl bir muhasebeci hata yapınca binlerce küfür yemiyorsa ve lince uğramıyorsa muhabir de yememeli. Mesela şu da düşünülmeli; örneğin foto muhabirler ve kameramanlar dünyanın en fazla para kazanan insanları değil. Onlar da emekçi, onların da aileleri var. Ama doktorların öldürüldüğü bir ülkeden bahsediyoruz.
Ve spor medyası içinde, geçmişten beri orada olan bir grup insan var. Eski tarz usullere sahipler. Taraftarlar, medyanın olmasını istedikleri tarza göre basın mensuplarını desteklemeli.

KASABA POLİTİKACILIĞI ANLAYIŞI VAR
Mehmet Ayan-Lig Radyo Yayın Yönetmeni
3 Temmuz süreci (şike operasyonun başladığı tarih) önce ülkedeki futbolseverleri sevmez hale getirdi; sonra diğer katmanların futbolu sevmemelerini ortaya koydu. Artık futbol ’kirli’ sıfatıyla anılır oldu. Türk futbolu endüstriyel dönüşümü yapamadığı, kahve sohbetlerinden, kasaba politikacılığı anlayışından kurtulamadığı için son 30 yıldır kirliliklerle uğraşıyor. Hatır şikesi kavramı ilginç bir kavram değil mi? Para yoksa hatıra binaen rakibe maçı ver! Bugün güç ve iktidar ilişkileri kurgulanıyor. Hatta bazen iktidar ilişkilerinin tutamacı futbol oluyor. Devlete, hükümete, bürokrasiye aldığı her nefesle diyaframından bağlı olan kulüplerse orayla aralarını hiç mi hiç bozmuyorlar.
Sokaktaki hangi sosyoekonomik seviyeden olursa olsun vatandaşın tavrı da imam-cemaat ilişkisi gibi oluyor. Başındaki hoca, kulübünün başkanı, sokaktaki arkadaşı, işyerindeki çaycısı ’ne olursa olsun’ kazan tadında olduğu için sonuç onun için sadece üç direğin içine girenle ilgili oluyor. ’Kötü haber iyi haberi kovar’ mottosuyla yayın yapan medyanın da yukarıdaki kompozisyon canına minnet!

SANKİ AYAKLANMA ÇIKMIŞ
Hakan Yaşar-Akşam Gazetesi Spor Müdürü
Sosyal medyanın artıları da var eksileri de! Bir gazeteci için yararlarının daha fazla olduğunu söylemeliyiz. Artık zamanla yarışan gazeteciler adına kullanılması ve zihin açma adına takip edilmesi gereken kaynak, sosyal medya. Ancak! Çok büyük bir tehlikeyle de karşı karşıyayız.
Söylediğiniz bir yoruma anında binlerce tepki alabiliyorsunuz. Ve bu hakaretin sınırı yok. O kadar yanlış yorumlama, bilgilendirme oluyor ki, olaylar bazen eski çağ çığırtkanlarının ayaklanma çıkartmasına kadar gidebiliyor. Bu tablo yüzünden gazetecilerin, yorumcuların, muhabirlerin daha cesur şekilde davranmasını engelliyor. Sosyal medya bir gazeteci için yargılamadan ziyade tehdit unsuru haline gelmiştir. Bu tehlike sosyal medyanın da sosyal şiddeti önlemek adına artık yargılanması gerektiğini gösteriyor.

ÜSLUPTA SOKAK EDEBİYATI VAR
Hasan Sarıçiçek-Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Spor Gazeteciliği dersi hocası ve Türkiye Gazetesi yazarı

Ne yazık ki spor, futbol odaklı hale geldi. Futbolda da sadece Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor ile ilgili bizim medya. Olimpik branşlar üvey evlat.
Kullanılan üslupta da sokak edebiyatı öne çıkmış durumda. Fair-play ruhu ve spor kültüründen söz etmek mümkün değil. Varsa yoksa ’benim takımım haklı’ anlayışı. Nalıncı keseri gibi herkes kendine yontuyor. Hal böyle olunca sporun dostluk, barış ve kardeşlik gibi evrensel özellikleri değil de fanatizm öne çıkıyor. Yönetici, hakem, teknik adam, medya, futbol ailesinin tümü bir kaosun içinde sürükleniyor. Bu beraberinde bazı baskıları getiriyor.

TSYD TAVIR KOYAMADI
Banu Yelkovan Radikal Gazetesi Yazarı ve NTVSpor Programcısı

NTVSpor’da çalıştığım için Onur Erdem’in başına gelenleri çok iyi biliyorum; kendisi linç bile değil, yargısız infaza maruz kaldı. Kesinlikle yapmadığı bir şeyin, bir yanlış anlaşılmanın suçlusu oldu. Loran da bir dönem beraber çalıştığım bir gazeteci arkadaşım. ’Görev başındayken yaptığı yanlıştır’ ayrı bir tartışma, bir taraftar grubu tarafından istifasının istenmesi bambaşka bir tartışma. Yaşanan süreç bu ülkede futbolu olduğundan çok daha kutuplaşmış bir duruma getirdi. Asıl suçlulara hiçbir şey olmazken, medya mensupları günah keçisi gibi taraftar gruplarıyla karşı karşıya durumda. Taraftarlar da bütün hınçlarını karşılarında bire bir gördükleri insanlardan çıkarıyorlar. Artık sadece muhabirler değil, çoğumuz statlarda maç seyredemeyecek duruma geldik. Bu yıl yapılan Fenerbahçe-Shaktar Donetsk maçında basın tribününe yapılan saldırı hala hafızalarda. TSYD (Türkiye Spor Yazarları Derneği) o dönem tavır koyabilseydi belki olaylar farklı gelişirdi ama bugün geldiğimiz noktada basın mensuplarını kendi işyerleri bile koruyamıyor. Durum gerçekten vahim.

SPOR GAZETECİSİ DE İNSAN
Mustafa Sapmaz
FourFourTwo Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Hafta içinde ajansların geçtiği haberi okumuşsunuzdur. ’Kamyon şoförü, kendini sollayan ambulansın önünü kesti.’ Bu düz yoldan anlatımla akıl tutulmasıdır. Ve ne yazık ki, futbolumuz da bu akıl tutulmasından nasibini almakta.

Yıllardır kulüp muhabirliğini destekleyen zihniyet, şimdi de bize ’Benim bulunduğum sınırların içine rakip takım muhabiri giremez’ diyor. Üstelik bunun gerekçesi olarak da tarafsızlığı kendine kalkan olarak tutuyor. Asıl konuşulması gereken bu çelişkidir. Gazetecinin insan olduğunu unutuyoruz. Gazetecinin duyguları vardır. Bu duygularını haberini yaparken yansıtmıyorsa sorun da yoktur. Böyle bakarsanız Loran Vayloyan bir haber yazarken duygularını işine karıştırıp bizi yanlış yönlendirseydi, çok daha fazla tepkiyi hak edebilirdi. Fakat bunu yapmamışken ve üstelik duygularını işine yansıtan başka isimler elini kolunu sallayarak aramızda dolaşırken onun fotoğrafını siyah/beyaz basıp hedef göstermek, düpedüz akıl tutulmasıdır!

SPOR YAZARLARI TOST GİBİ
Halil Özer-Habertürk Gazetesi Spor Müdürü
Şu anda medyanın en büyük sorunu bu durum. Bütün arkadaşlarım için tedirginliğim var. Ama ne olursa olsun her şeyi takip etmek zorundayız. Sadece işimizi yaptığımız için bile sürekli hedef halindeyiz. Her şeyin suçlusu olarak gösteriliyoruz. İnsanlar şunu bilsin; bu ortamı biz yaratmadık. Ama içimizde bizi bozanlar var. Onlar yüzünden sıkıntı yaşanıyor. Çözüm biz değiliz. TSYD de bir şey yapamaz, sadece kınama yayımlayabilir. Bu kadar dürüst insanın çalıştığı spor medyasında yüzde iki oranında var diyebileceğimiz insanlar yüzünden tepki görmemiz çok üzücü. Bu insanların dikkate alınması onların sürekli bir reyting, intikam veya bizim anlayamadığımız hedefler peşinde koşmasının farkına varılmaması daha da üzücü. Renk körlüğü yüzünden bu insanlar sayesinde tatmin olunuyor.
Tabii ki, bu ortamda insanların fanatikliğinin üst noktaya çıkmasının da rolü var. Herkes kendi rengini düşünüyor. Kimse Türk futbolunu düşünmüyor. Herkes birbirinin zarar görmesini istiyor. İnanılmaz bir acımasızlık var. Bu ortamda yaptığınız her haber tepki görüyor. Kimse mutlu olmuyor. Bu ortamlarda zaten kimseyi mutlu edemezsiniz. Sosyal medya dünyada genelde hep pozitif olarak kullanılıyor. Bizdeyse neredeyse saldırı, nefret ve hedef gösterme aracı oldu. Tabii yöneticilerin de rolü var. Ortamdan yararlanıyorlar. En doğru haberleri bile insanlara utanmadan yalan diye işaret ediyorlar. Sürekli tahrik ediyorlar. Şu anda Türkiye’de en zor meslek spor yazarlığı. Tam bir peynirli tost durumundayız. Ama biz elimizden geldiğince bugünlerin geride kalması için çaba harcayacağız. Bu baskı altında bile bunu yapmaya çalışacağız.

ORGANİZE FANATİZM
Cem Şengül-Milliyet Gazetesi Spor Müdürü
Fanatiklik uzun süredir futbolumuzda var. Ama son dönemde sosyal medya kullanımının artması, fanatizmi daha da organize hale getirmeye başladı. Üstelik bir otokontrol de yok. Ama bu fanatizmin spor medyasında da çok arttığını unutmamak lazım. Tarafsızlık ilkesiyle değil, renk aşkıyla yazılan haberler, kritikler, fikir yazıları sokaktaki fanatiklere ışık tutuyor. Bu bağlamda Milliyet Spor Servisi olarak, bu tür yazarları bünyemizde barındırmadığımız ve mevcut kadromuzun futbolu sadece futbol olarak düşünmesi nedeniyle herhangi bir çalışanımızla ilgili korkumuz oluşmuyor. Ülkemizdeki linç kampanyaları sadece spor düzeyiyle mi sınırlı sizce? Eleştiriye tahammülü olmayan ya da eleştiriyle hakareti karıştıranlar var olduğu sürece bu kampanyalar bitmeyecektir. Acaba sporu yönetenlerin de fanatizm kazanındaki tuzu-biberi göz ardı edilmiyor mu? Sosyal bir eğlence olan futbolu, artan ekonomisi yüzünden tehlikeli boyutlara taşıyanlar bence kulüp yöneticilerinden başkaları değil.

KAAN KAVUŞAN / AKŞAM