12 Tem 2010 08:46 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:27

BİR YAZARDAN OKURA HESAP VERME YAZISI!

Okur hesap sorar, okurun hesap sorma hakkı vardır.. Yazar hesap vermek zorundadır..

Okur hesap sorar, okurun hesap sorma hakkı vardır.. Yazar hesap vermek zorundadır.. Bu yazı hesap verme yazısıdır..

Bu yazı o yazıyı niye yazdığımı anlatma yazısıdır..
* * *
Cuma günü Anayasa’ya hayır deme gerekçelerim ortadan kalktı diye yazdım.. Gönülsüz de olsa, mecburiyetten evet dedim..
Sen de mi diye başlayan..
AKP’li mi olduğumu soran, satıldın mı diye kızan çok sayıda mail aldım.. Kimi gözlerine inanamadığını söylüyordu, kimi hayali kırılmış bir okurum olduğunu..
Mesele şu..
Anayasa değişiklikleri konusunda ilk günden itibaren çok sayıda yazı yazdım, sayısız televizyon programında konuştum..
Önümüze konan Anayasa değişikliğinde üç madde dışında sorun yoktu.. Bir de toplu oylanması problemdi..
Bu iş aşure yapar gibi olmazdı.. Veya şaşlık çorbası gibi..
Ne bulursan at içine olsun bitsin..
* * *
Sorunlu maddelerden biri Meclis’te düştü.. Diğer ikisi geçti..
Neresi sorunluydu..
Seçim yöntemi.. Herkesin bir kişiye oy vereceği sistem..
Hinlik cinlik kokuyordu..
Yürütmenin yargıyı kontrol etmesini amaçlıyordu.. Yüksek yargıya ‘bizden’ dediklerini sokmasını..
Bu yöntemin dünyada eşi benzeri yoktu..
AKP usulü demokrasi icadıydı..

* * *
Şunu savundum.. Anayasa değişikliğinin yapılma nedeni, özü, temeli bu iki maddedir.. Bu iki maddenin de püf noktası getirilen seçim sistemidir..
AKP kabul etmeyecek ama bence büyük amaç icat edilen seçim sistemini yüksek yargıda uygulamaktı.. Anayasa’ya sokmaktı..
Dilim döndüğünce bunu anlattım.. Bu yüzden anayasa değişikliğine hayır dedim..
Anayasa Mahkemesi benim ısrarla üzerinde durduğum o ibareyi ortadan kaldırdı.. Katakulliye imkân tanıyan seçim sistemini iptal etti..
Ne oldu?
Benim hayır deme gerekçem ortadan kalktı..
Mesele bu kadar basit..

* * *
Dün ne savunuyorsam bugün de aynı şeyi savunuyorum..
Meseleye hukuk açısından, anayasa açısından, demokrasi açısından baktım..
Dikkatinizi çekerim.. Anayasa Mahkemesi de böyle bakmış..
Benim aylardır sakıncalı bulduğum ibareler oybirliği ile iptal edildi..
11’e sıfır..

* * *
Meseleye bu açıdan bakıp yine de ‘hayır’ dersem kendimle çelişkiye düşerim..
İnandırıcılığımı kaybederim..

* * *
İşin aslı astarı budur..
Okura hesap vermek boynumuzun borcudur..

Çocuklara değer vermemenin belgesi

Yapmayın, etmeyin bu çocuklara kıymayın, şu işi ciddiye alın derken..
Milyonlarca öğrenci..
Milyonlarca ana baba adına feryat ederken ne kadar haklı olduğum ortaya çıktı..
Eski bakan da, yeni bakan da susuyor..
Milyonlarca çocuğun geleceğini ilgilendiren konuda iki kelam etmiyorlar..
Hoş değil.

* * *
Şöyle bir düşünün..
Bir ülkede seviye belirleme adı altında bir sınav yapılıyor.. Sonuçlar açıklandığında bir bakıyorsunuz 1544 kişi birinci olmuş..
Olacak şey mi demeyin; oldu..
Türkiye’nin en iyi 10 okulunun kontenjan sayısı 1304..
Bi acayiplik yok mu?
Bu çocukların başvurduğu okullar nasıl seçim yapacak?
Her şey eşitse doğum günlerine bakılacakmış..
Çocuk altıncı sınıfta süper, yedide de sekizde de..
Gelinen nokta şu.. Misal 19 Mart’ta doğsaydı istediği okula girecekti, 21 Mart’ta doğduğu için giremeyecek!..
O ana..
O baba..
O çocuğa ne der? Nasıl teselli eder?
Bakan’ın bi fikri var mıdır! Varsa lütfen söyler mi?
* * *
Bakan şöyle demez umarım..
Çocuklarımızı o kadar iyi eğitiyoruz ki, geçen yıl 67 olan birinci sayısını bu yıl 1554’e yükselttik..
Demek değil mi?

Ahmet Tan’dan açıklama geldi..
Sevgili Tezkan,
“Kılıçdaroğlu’nun ne işe yaradığını bilen yok.” diye yayınladığınız o üç yıl önceye ait nottaki bilgiler asılsız ve mantıksızdır. Ben o tarihte “milletvekili adayı” idim. Kılıçdaroğlu ise parlak bürokrasi kariyeri sonrasında milletvekili seçilmiş bir hesap uzmanı. Bir Mülkiyeli olarak, bu nitelikteki bir insana “Ne işe yarıyor?” demem akıl dışıdır. Ayrıca, hiçbir husumetim, rekabetim, ve hatta o günlerde tanışıklığım bile bulunmayan bir insana böyle bir söz söylemek için deli değil, zırdeli olmak gerekir. O çirkin “Sünepe iddiası” ise, sadece ahlak dışı değil akıl ve mantık dışıdır. Belli ki, Meclis sosyal tesisinde sözü edilen o “açık büfe” gibi bir yanılgıya ve karışıklığa dayanıyor. O tesiste, hiçbir zaman “açık büfe” olmamıştır. Ahmet Tan