30 Mar 2010 10:36 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:11

''BİR TÜRK GAZETECİ ERDOĞAN'A BU SORULARI BU KADAR RAHAT SORABİLİR Mİ?''

Hürriyet Gazetesi yazarı Eyüp Can sordu; Der Spiegel, Erdoğan'a hayli cesur sorular sormuş. Bir Türk gazeteci Tayyip Erdoğan'a bu soruları bu kadar rahat sorabilir mi?

Bir röportajın anatomisi: İşte Erdoğan’ın özgürlük anlayışı


BİR Türk gazeteci Tayyip Erdoğan’a bu soruları bu kadar rahat sorabilir mi?


Emin değilim...

İster “nezaketten” deyin, ister “korkudan”...

İster Alman gazeteciler kadar “Cahil ve önyargılı değiliz” deyin, isterse Başbakan kendisine bu tarz sorular sorabilecek Türk gazetecilerin karşısına çıkmıyor ki...

Fark etmez...

Der Spiegel, Erdoğan’a hayli cesur sorular sormuş.

Açıkçası soruları Erdoğan’ın verdiği cevaplar kadar önemsedim.

Aralarında gazetecilik deyimiyle “tuzak sorular” da var fikri takip sorular da...

“Ülkenizin, Atatürk’ten sonraki en etkili politikacısı olarak kabul ediliyorsunuz. Bazı kesimlerin sizi tanımladığı gibi kendinizi bir ‘Sultan’ olarak görüyor musunuz?”

Erdoğan sorunun içerdiği tuzağın farkında, bu yüzden cevap net.

“Kendimi, cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ile hiçbir zaman kıyaslamam. Sultan ya da paşa olma niyetim de yok.”

Atatürk kıyaslaması aslında Der Spiegel’e ait değil.

Bu benzetmeyi özel bir sohbette ilk kez Almanya Başbakanı Merkel kullandı.

Her ne kadar Türkiye’ye “tam üyelik” yerine “imtiyazlı ortaklık” önerse de Merkel’e göre “Erdoğan, Atatürk’ten sonra gelmiş en etkili Türk politikacı.”

Anlayacağınız Der Spiegel isim vermeden Merkel’e atıf yapmış...



Söyleşi boyunca tatlı bir gerilim yaşanmasına rağmen Erdoğan verdiği cevaplarla hâkimiyeti hiç elden bırakmamış.

Doğrusu hem soru hem de cevaplara bakınca uzun zamandır bu kadar keyifli bir Erdoğan röportajı okumadığımı fark ettim...

Keşke benzer söyleşiler Türkiye’de de yapılabilse...



Dergi Erdoğan’ın kaçak Ermenilerle ilgili sözlerini epey sorgulamış.

“Durduk yerde bu konuyu neden daha da hararetli hale getirdiniz?”

Erdoğan: “Bunu böyle görmenize üzüldüm... Tüm dünyada kaçak işçiler sorunu konuşuluyor, ancak Türkiye bir açıklama yaptığı zaman rahatsız olunuyor. Neden?”

“ABD ve İsveç’te alınan kararlardan dolayı neden Türkiye’de yaşayan Ermeniler cezalandırılsın?”

Erdoğan: “Ermenileri bundan sorumlu tuttuğumuzu kim söyledi? Ben bunu hiçbir zaman iddia etmedim. Türkiye’de yasadışı yaşayan Ermeniler var. Bugüne kadar sınır dışı etmeyi hiç gündeme getirmedik, ancak diaspora baskı yapmaya devam ederse kendimizi bunu yapmak zorunluluğunda görebiliriz...”



“Türkiye soykırımı neden kabul etmiyor.”

Erdoğan: “Bir gazetecinin, soykırım kelimesini kullanmadan önce olaya çok iyi bakması gerekir. Ermenilere yönelik soykırım söz konusu olamaz. Soykırım hukuki bir deyim...”

“ABD Başkanı Obama da ‘soykırım’ kelimesini kullandı...”

Erdoğan: “Kullandıysa onun hatası. Bir sözcük başkan kullanınca doğru hale gelmez.”

“İsrail’i Gazze Şeridi’nde soykırım yapmakla siz suçladınız. Sudan Devlet Başkanı’nı ‘Bir Müslüman soykırım yapmaz’ diyerek savundunuz. Müslümanlar, Hıristiyan ve Yahudilerden daha mı iyi insanlar?”

Erdoğan: “Siz kelimelerle oynuyorsunuz. Bu tuzağa düşmem. Ben, Gazze’de yaşanan olayların bir çeşit soykırım olarak nitelendirilebileceğini söyledim. İslamiyet’i hiçbir zaman diğer dinlerle mukayese etmedim. BM’nin tanımladığı şekilde bir soykırımı bir Müslüman’ın yapamayacağını söyledim. İslamiyet bir barış dini . Müslümanlar için bir insanın öldürülmesi tüm insanlığın öldürülmesi anlamına gelir.”


Ve geliyorum bence söyleşinin “en hayati” soru ve cevabına...

Türkiye’nin ihtiyacı olan birlikte yaşama kültürü ve özgürlük anlayışını çok iyi özetliyor...

“İstanbul havaalanında ziyaretçileri her türlü içkinin bulunduğu duty-free karşılıyor, ancak Alanya’da bir sahilde erkeklerle kadınlar ayrı yerlerden denize giriyor!”

Erdoğan: “Havaalanına geldiğinizde gördüğünüz, özgürlüğün güzel bir ifadesi. Alanya hakkında söylediğinizi ilk kez duyuyorum. Ancak doğruysa bu da özgürlüğün güzel bir örneği. Bu otelin sahibi ve misafirleri, saygı duymamız gereken bir haktan istifade ediyor.”

Eyüp Can/Referans