Bir tek ismini yazmadı! "O arkadaş MİT’ten başımızı ağrıtır"
FETÖ'nün eski imamlarından dinci Yeni Akit yazarı Latif Erdoğan, “Adı bende saklı o kişi…” başlığıyla dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Latif Erdoğan yazısında isim vermeden, AKP’den ayrılarak yeni parti kurma hazırlığındaki Ahmet Davutoğlu’nu ima etti.
1991 yılında FETÖ’nün kapatılan yayın organı Zaman gazetesinin yurt dışı temsilciliği için Ahmet Davutoğlu’nun adının geçtiğini iddia eden Akit yazarı Erdoğan, MİT’in bu atamaya karşı çıktığını da öne sürdü. Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitabını da ima ederek, tek başına yazmadığını ileri süren FETÖ’nün eski imamı Latif Erdoğan, “Fakat pratikleri, teorileriyle aynı frekansı tutturamazlar, ne dediyse aksini yaparak ve arkasında büyükçe bir enkaz bırakarak ulaştığı yerden gerisin geriye dönmek zorunda kalır” diye yazdı.
Latif Erdoğan’ın isim vermeyerek Ahmet Davutoğlu’nu ima ettiği yazısının ilgili bölümü şöyle:
“1991 yılındaydı. Zaman Gazetesinin yayın yönetmeni Abdullah Aymaz, her toplantıda onun Zaman Gazetesi yurt dışı temsilciliği talebini gündeme getiriyor, her defasında da Genel Müdür İlhan İşbilen’in vetosuyla karşılaşıyordu. O günlerde talep sahibini tanımadığım için sessiz kalmak durumundaydım. Olay aynı haliyle birkaç defa tekrar edilince, yalnız kaldığımız bir vakit İlhan İşbilen’e karşı gelişinin sebebini sordum. O arkadaş MİT’ten başımızı ağrıtır, dedi. (İnanmadım elbette!)
Seneler sonra, kendisini çok yakından tanıyan, benim de görüşlerine çok değer verdiğim yazar bir arkadaşa onunla ilgili kanaatini sordum. Bilgi ve birikiminden överek bahsetti. Fakat dedi, tehlikeli bir noktaya kayıyor. Ne gibi, diye sordum. Önce söylemek istemedi. Sorumu tekrarlayınca cevap vermek zorunda kaldı: “Çevresi onu manevi bir konumda görüyor, o da buna inanıyor…” (İçime bir şüphe düşmedi diyemem!)
Bir televizyon programına katılmak üzere aynı vasıtayla yolculuk yaptığımız bir akademisyen onunla ilgili dostluklarını, mesai arkadaşlıklarını bir yad-ı cemil olarak anlatınca, kendisiyle yeni tanıştığım bu akademisyene onun en ünlü kitabıyla ilgili bazı yorumlar yaptım. Görüşlerini sordum. Sözlerini şu cümleyle bitirdi: “Esasen o kitap, içinde benim de bulunduğum bir ekip tarafında yazıldı; fakat onun ismiyle yayınlanması uygun görüldü. (İnandım!) Şimdi de kitapta teorik olarak anlatılanların pratiğe döküleceği günleri bekliyoruz.”
Hikâyenin devamı malum. Gün gelir söz konusu akademisyen, hayallerini bile çok gerilerde bırakan konumlara yükselir. Fakat pratikleri, teorileriyle aynı frekansı tutturamazlar, ne dediyse aksini yaparak ve arkasında büyükçe bir enkaz bırakarak ulaştığı yerden gerisin geriye dönmek zorunda kalır.
Halk arasında “nasibi bağlı” diye bir tabir vardır. Gittiği her yeri kurutur böyle kimseler. Misafir gelseler, önlerine bir bardak çay koymak için bile zorlanır, çile çekersiniz. Kendilerinin böyle olduğunu bilenler, ev sahiplerini baştan teselli ederler, zahmet çekme, üzülme, benim nasibim bağlıdır, derler. Şairin, “Bi baht olanın bağına bir katre düşmez/Baran yerine dürrü güher yağsa semadan” dediği gibidir bu tür nasibi bağlı olanlar. Bana mahut akademisyen de onlardan biri gibi görünüyor. Bilmem ki, kendisi de bunun farkında mı?
Ben gayet ciddiyim, şaka falan yapmıyorum. Olmaz ama bu kişi eğer talep ettiği, hırs gösterdiği yere gelecek olsa, maazallah üç günde ülkeyi de kurutur, tanınmaz hale getirir…”