BİR ŞARKI DEĞİL ÇOCUKSUN SEN!
ATV'nin "Bir Şarkısın Sen"i çocuklara zarar mı veriyor? Medyaradar Sinema -TV yazarı Murat Tolga Şen'in yeni yazısı...
Oturdum TV’nin başına, izliyorum. İzlemekten de ziyade, kanallarda
ne var, ne yok diye şöyle bir geziyorum. Böyle amaçsızca
dolanırken, ATV’de “Bir Şarkısın Sen”e denk geldim. HD yayının
kalitesinin hatırına da takıldım bir süre...
Biliyorum bu yarışma/şov eskiden de böyleydi ama işin iyice
suyu çıkmış! Genelde 8-10, en büyüğü 13- 14 yaşındaki sabiler
almışlar ellerine mikrofonu, bir acayip halet-i ruhiye içinde,
tuhaf el kol hareketleriyle en damardan şarkıları söylüyorlar.
Hepsi aşık, dertli, terkedilmiş… Arabeskle yıkanmış çocuklar
bunlar… Sanırsın 80’lerin “küçük” Arabeskçileri kaçmış
içlerine…
Kendi çocukluğuma döndüm ister, istemez… Ne güzel bir TRT çocuk
korosu vardı, “mini mini bir kuş donmuştu”yu söylerdi akranlarımız.
Kamera onları gösterirken, biz de kendimizi onların yerine koyar
düş kurardık. Sonra, damdan dama atlayan atlayan bir horozun
şarkısı vardı, Bir de cik, cik, cik öterdi kuşlar… Şimdi farkettim,
bu kanatlı hadisesine çok takılmışlar o zaman! Daha küçükler için
de “Say bak, say bak…” diye bir şarkı vardı mesela…
Şimdi “ah ne kadar da şahane günlerdi” deyip maziyi
pazarlamayacağım ama en azından çocuk gibi çocuklar vardı
karşımızda… Şimdikiler ne çocuk, ne büyük… Boylarına, poslarına
bakınca çocuklar ama havaya girdikleri vakit hepsi birer mutanta
dönüşüyorlar.
Yahu, bu çocuklar zaten büyüyecekler ve dert yanacaklar “biz
büyüdük ve kirlendi dünya” diye… Şimdiden onları bizim zalim
dünyamıza, tükenmiş duygularımıza ortak etmek niye!
Arabeskin o çürüten, yokeden asit yağmuru devam ediyor anlaşılan…
Bu defa ATV üzerinden “Bir Şarkısın Sen”le geldi yağdı
üzerimize…
Bu mesele çok evvellere dayanır ama biletimizin kesildiği zamanlar
80’ler… 80’lerde geçmişe ait güzel, özel ne varsa bir adım geri
atarken, köyden kente göç etmiş nüfusun beslemesiyle cesaretlenen
yağmacı ruh bir adım ileri atmaktaydı... Her yerde arabeskçiler,
küçük Emrah’lar, Ceylanlar... Bayağılık, basitlik!
Yavuz Turgul "Muhsin bey" filminde bu çürümeyi fevkalade anlatır.
Bu yüzden içimizi acıtsa da bu filmi çok severiz. "Muhsin Bey"
hepimizin olmak istediği ama bir türlü başaramadığı bir adamdır.
Bir görkemli kaybeden...
Artık tek bir Muhsin’in kalmadığı bir yerde yaşıyoruz. Birer Ali
Nazik olduk hepimiz… Güzel olan her şey geride kaldı. Varsa yoksa
küçük hesaplar, kariyer planları, yurtdışı tatilleri, pahalı
elektronikler, güç savaşları... Barış abileri, adam olmak değil,
zengin adam olmak isteyen bu çocukları görse ne yapardı acaba?
Adile teyze kuzucuklarını koyun taklidi yaparken görse içi nasıl
ağlardı?
Muhsin Bey’in Madama söylediği gibi, “suni gübreyle beslenen
çiçekler gibiyiz. Coşup açıyoruz bir anda, ama sonra hepten
ölüyoruz...”
Bu şarkı/türkü çığıran çocuklara sorsak, yüzümüze sırıtıp bize
derler ki, "Kusura bakma ağam! Kendimi kurtarmam gerekti..."
Biz de soralım o zaman, "Kurtardın mı bari?"
Murat Tolga Şen / [email protected]