BİR KADINLA YATABİLİRSİN AMA! AYŞE ARMAN'DAN EŞİNE ŞARTLI İZİN!
Hello! dergisinin sorularını yanıtlayan ünlü gazeteci yine gündem yaratacak açıklamalarda bulundu.
İstemeyerek de olsa Dubai’den Türkiye’ye kesin dönüş yapan Ayşe Arman, gelir gelmez Batik’in marka yüzü oldu. Çekimin konsepti de Arman’ın Dubai’den İstanbul’a dönüşü üzerine kuruldu.
Yeni sezonda Batik’in marka yüzü oldunuz. Nasıl doğdu bu işbirliği?
- Benim hiç öyle taraklarda bezim yoktu. Umrumda bile değildi bir şeyin yüzü-müzü olmak. iki şey beni baştan çıkardı: a) Batikçilerin heyecanı, vizyonu, iyi niyetleri. b) Para.
Yani para için yaptınız!
- Valla, Batik’in sahibi Ziyal Ailesi’nden etkilenmesem, kellemi kessen yapmazdım! Para etkili ama en etkili şey değil. Beni baştan çıkartan yaratıcı bir iş olması. Bir de ilk toplantıda baktım ki, karşımda gerçekten yeniliğe açık, heyecanlı insanlar var. "Alaska’da buzullarda çeksek? Vietnam’a mı gitsek? Yoksa Hindistan’a mı?" Baktım, onlar da en az benim kadar uçuk. Ama tabii para da bir faktör. Yaşayacağımız evi, kafama göre yaptırmak istiyordum. Bunun için de sevgilimle bir bütçe ayırdık. Ama ben ev manyağı bir kadınım, hayallerimin sınırı olmadığı için, bütçeyi aştım. Ondan da istemeye utandım, o arada önüme, inandığım ve eğlenebileceğim bir iş çıktı. Sonuç şahane oldu. Hem evimiz güzel oldu, hem çekim.
Eğlendiğiniz anlaşılıyor...
- Evet çünkü işi birlikte yaptığım hemen herkes arkadaşım. Beni Batik’e öneren Team iletişim’in sahibi Aslı Akın, üniversiteden arkadaşım. Moda editörü Melis Ağazat desen, o da arkadaşım. Fotoğrafları çeken Cem Talu’yla bir sürü iyi iş yaptık, hâlâ yapıyoruz, arkadaşım. Storyboard’lar ise Ergün Gündüz’e ait. E o da eski sevgilim. Daha ne olsun?
İŞİ BATSIN, O ŞEHRE DÖNMEYELİM
Dubai’de geçen yedi yıllık dönem için ne söylersiniz?
- Hayatımın en güzel dönemiydi. Hayattan ne istediğimin farkına varmaya başladığım dönem.
Peki İstanbul’a dönmek nasıl bir duygu?
- Şimdi şahane. Birkaç ay önce sorsan, bunalım! Dubai’de kendimize İstanbul’un karmaşık enerjisinden uzakta bir hayat kurmuştuk. Dönme ihtimali ortaya çıkınca korktum. Ailemi koruma içgüdüsüyle, "işi batsın dönmeyelim!" dedim. Ama Ömer beni ikna etti, "Nereye gidersek gidelim bize bir şey olmaz" diye. Ondan tek bir şey rica ettim...
Nedir o?
- "Yuva" olarak kuracağımız evin, İstanbul dışında olmasını istediğimi söyledim. Normalde, Abdi İpekçi’de oturuyoruz, şehrin göbeğinde. Çocuksuzken şahaneydi, barlar, kafeler, cıvıl cıvıl her yer. Ama çocuklu bir aileye uygun değil. Daha doğrusu, benim kafamdaki "yuva", orası değil. Aksi gibi Ömer de "şehir adamı". Öyle koru-moru filan açmaz onu. Bir anlaşma yaptık, Nişantaşı’ndaki ev kalsın, ama şehrin dışında, bir de kiralık ev tutalım. İki tarafta da yaşayalım. Şimdi öyle yapıyoruz.
Dubai’ye dair en çok neyi özlüyorsunuz?
- Arkadaşlarımı. Bir de, bakımsız, fönsüz, süssüz, püssüz, kılıksız dolanabilmeyi. Gerçi şimdi de ormanda, orman kaçkını gibi dolaştığım oluyor! Arabayı çıplak ayak kullanıyorum, yanda topuklu ayakkabılarım duruyor, inince giyiyorum filan. Ben kasmayı sevmiyorum. Nişantaşı o açıdan zor, seni sürekli güzel ve bakımlı olmaya zorlayan bir yer.
Dubai’den sonra İstanbul’da yaşıyor olmak eşinizle ilişkinizde neleri değiştirdi?
- Bir macera daha! Bir sınav daha! Her yeni manevra, yeni bir sınav! Ben, "Kalalım olduğumuz yerde, burada mutluyuz" dedim, o elimi tuttu, "Bir şey olmaz bize, bana güven" dedi. Onunla ele ele, aynı istikamete doğru yürümekten önemli hiçbir şey yok benim için. Sadece aşkım ve ateşli sevgilim olması dışında, en yakın arkadaşım o. ılişkimiz, zamanla gövdesi kalın, sağlam bir ağaca dönüşüyor. Kökleri her geçen yıl biraz daha derine iniyor.
ANNE HANGİ KOCANI DAHA ÇOK SEVDİN!
Aşkın en çok hangi halini seversiniz?
- Yine karelerle anlatayım... Kare 1- Aklımızda sevişmek yok. Birden göz göze geliyoruz, bir başka bakmaya başlıyoruz, anne baba değiliz sanki, sanki işlerimiz, yetişmemiz gereken yerler yok, birden dünyanın geri kalanı yok oluyor, biz kalıyoruz. Bu mesela. Beklenmedik zamanlarda beklenmedik yerlerde beklenmedik sevişmeler, benim için aşkın güzel bir hali...
Başka?
- Sabaha karşı yataktayız. "Anneeee, babaaaa geleyim mi?" diye seslenen Alya’yı duyuyoruz, ikimiz de birlikte, "Gel tabii" diye bağırıyoruz, üzerinde pijaması, elinde ayısıyla geliyor, yatağı tırmanıyor. Sarılıp uyuyoruz.
Başka?
- Bir de tabii herkesi satıp, sevgilimle baş başa tatile gitmek! E çünkü evde, yine de her an, evin bir yerinden, biri çıkıyor, o geliyor, bu gidiyor. Birlikte seyahat ettiğimizde ise "ay parçası", sadece benim oluyor, bütün kötü emellerime onu alet edebiliyorum. İstediğim kadar öpüp sıkıştırıyorum. O da beni.
Başka?
- Alya soruyor, "Eski kocanı mı daha çok sevdin, babamı mı?" Manyak olduğu için kızımız, böyle tuhaf şeyler soruyor. "Onu da sevdim ama babanı daha çok seviyorum, o yüzden babanla birlikteyim" diyorum. "Peki" diyor. "Babamın seni onu tanıdığında da mı saçları yoktu" diyor, "Biraz vardı ama böyle daha seksi diyorum. Ekliyorum: O bizim yakışıklı babamız." "Ama en çok beni seviyorsun di mi?" diyor. "Evet" diyorum... Bu da aşk. İnsan çocuğuyla da aşk yaşıyor ama türü başka.
ÖMER RUHUMA DA SAHİP BEDENİME DE
Zaman zaman okurlarınızdan aşk, ilişki, ihanet üzerine soru alıyorsunuz ve onlara Güzin Abla gibi tavsiyelerde bulunuyorsunuz. Söz konusu kendi ilişkiniz olduğunda, krizleri nasıl yönetiyorsunuz? Sizin Güzin Ablanız kim?
- Ömer. Onunla bir sorunum olduğunda, yine onunla çözüyorum. Ve tabii kız arkadaşlarım var. Ama hiç kimse bana Ömer kadar yakın değil. Büyüdükçe şunu fark ediyor insan: Evet, ten uyumu, seks çok önemli. Ben, özellikle meraklıyım, dokunalım, öpüşelim, sevişelim her fırsatta. Ama yine de güven, bağlılık, konuşmadan birbirinin gözünün içine bakarak anlaşabilmek, ruhen bütünleşebilmek, seksten daha önemli. Öteki türlü, şahane hayvansı bir şey oluyor, sevişmek değil birleşmek. Evet heyecanlı, haz da veriyor. Bu tür sevişmelere de itirazım yok ama bedenimden önce, galiba ruhumu ele geçirmesi gerekiyor. Var ya, o geyik laf, "Bedenime sahip olabilirsin ama ruhumu asla!" Doğru. Ömer ikisine de sahip.
BİRİSİYLE YATABİLİRSİN AMA SAKIN BANA SÖYLEME
Aldatılma kaygısı yaşıyor musunuz hiç?
- Tabii ki, kim yaşamaz? Sürekli Rusya’ya gidip geliyor, orada da şahane kızlar var. Benimle yaşadıklarını değerli bulduğunu biliyorum, beni arzuladığını da biliyorum ama insanız nihayetinde. Geçenlerde, "Bir kişiyle yatabilirsin ama sakın bana söyleme" dedim. Ve birden, "Bana bak, çıldırmış olmalıyım, unut demin dediğim şeyi, perişan ederim seni" dedim. Güldü.
Aşk, her şeyi affeder mi?
- Bilmiyorum. Ukalalık edebileceğim bir şey değil, başıma gelirse ne tepki vereceğimi ben de bilmiyorum. Ama aşkla bağlı olduğum adamı kaybetmek istemem. Başka bir kadından heyecan duyması beni kahreder. Onun arzu nesnesi de, her şeyi de ben olmak istiyorum. Fakat hayat her türlü sürprize açık.
Aşkın en yıkıcı yanı ne?
- Sevdiğin insanın ölmesi... Ötesi var mı... Ya da bir başkasına aşık olup, çekip gitmesi... ıkisi de birbirinden fena...