15 Oca 2013 15:38
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:38
BİR İNSAN EVLADI YOK MU BU ZIRVALARI ELİNİN TERSİYLE İTECEK?
Medyaradar'ın sivri dilli kalemi Barbaros Altuğ, "insan onurundan yoksun saçmalamalar" dediği yazılara tam sayfa yer veren gazete yöneticilerine seslendi...
I see dead people!
Sabah sabah anne ziyaretinden dönmenin verdiği gönül ferahlığı ile Taksim Kitchenette’de kahve içmeye karar verdim. Ortada henüz pek müşteri yok; garsonlar hayatlarından daha bıkmamış, güleryüzlü, uzun uçak yolculukları hariç elimi sürmediğim gazeteler fırından yeni çıkmış çörekler gibi yanyana duruyor (dedim size; bir iyimserlik hali üstümde). Bir cesaret, okumaya başladım. Başladım ki…
Dünkü kani olur mu yani?
Önce büyük “değişim” içindeki Milliyet’e bakıverdim; Melih Aşık’dan Hasan Pulur’a muazzam yenilikçi, 301 civarındaki yaş ortalamasına sahip köşe yazarlarının kabri olan bu gazetenin elbette en ilginç köşe yazısı yine Monsieur Civaoğlu’ndan geliyordu. Türkiye’de yaşayan üstad bir köşe yazarı olarak kendisinden fikir beyan edip analiz yapmasını beklediğimiz en önemli konuyu işlemişti Monsieur Civaoğlu; Paris bir aşk kenti mi değil mi? Bu mühim meselemizi enine boyuna inceleyip içimizi rahatlatan sonuca da varıyordu üstelik; evet Paris aşk kenti!
İnşallah bu bir zamanların meşhur dansörü olan (sanırım) Vogue yazarının yanlışlıkla günlük gazeteye basılmış aşk-Paris yazısı yurtdışında da yankı bulacak ve bu önemli başyapıt sadece biz fakir ve aşksız yaşayabilen Türk halklarının gazetesinde solup gitmeyecektir.
Ki yenilenmeye doyamadığı için Aslı (ya da Aslıhan , tam hatırlamıyorum, bir daha bakacak takatim de yok) Perker isimli yeni bir yazarı da bünyesine katan Milliyet’te sanırım en önemli gündem maddesi aşk (bayram değil seyran değil); İstikbal göklerdedir pozu ile sayfayı şenlendiren (fotoğraf yazının nerdeyse dörtte biri bu arada) Bayan Perker’in yazısının mevzuu da aşkın ömrünün iki yıl mı yoksa daha mı uzun olduğu idi aynı gün! İmralı’da umuyorum bu konular konuşulmuyordur; yoksa hakkaten gündem bu mu ya? Doğru söyleyin bak…
Türkiye yetmedi Fransa
Sanırım yaşlı yazarlara özel düzenlenen bir Fransa turu var; Monsieur Civaoğlu yetmezmiş gibi Hürriyet’in düşmelere doyamayan bişeysi (artık nesi olduğunu kimse bilmiyor) öztürk Ertuğrul Bey de bize Paris’ten bildiriyordu bugün netekim (bir diğer yaşlı faşistten aldım bu sözü-Paris’te miydi o da acaba?).
Türk basınının mikserbaşının senelerce buraları karıştırdığı yetmemiş şimdi de Fransa’daki faşistlerle omuz omuza (aslında yakışıyor o gruba ne yalan söylemeli) yürümüş. Maksadı demokrasiyi kurtarmakmış üstelik; azınlıkların (eşcinsellerin) eşit hak istemesine karşı “hayır efendim, nonoşlar bizimle eşit haklara sahip olamaz” konulu yürüyüş ne tatlı, ne özfaşist, ne istediği ortammış anlata anlata bitiremiyor yüzünden akan şehveti gizleyemeyen fotoğrafları ile bu öztürk-eş.
Ama elbette suçlu sadece o değil; hadi o deveden düşmüş ama hophop yapmaya doyamıyor, ya bu insan onurundan yoksun saçmalamalara tam sayfa yer açan yayın yönetmenleri, danışmanları, müdürler, müdireler ne yapıyor o arada? Bir insan evladı yok mu bu zırvaları elinin tersiyle itecek? Demek ki yok; demek ki hala we see dead people dönemi Türk basını denen gayya kuyusunda. Demek ipler hala bu ölü yüzlü, sırtlan gülüşlü ölülerin elinde. Yazık. Ama bize değil, size, kendini bu zavallı durumlara düşmeye layık gören o yöneticilere. Belki değil. Ne bileyim.
Barbaros Altuğ
[email protected]
Sabah sabah anne ziyaretinden dönmenin verdiği gönül ferahlığı ile Taksim Kitchenette’de kahve içmeye karar verdim. Ortada henüz pek müşteri yok; garsonlar hayatlarından daha bıkmamış, güleryüzlü, uzun uçak yolculukları hariç elimi sürmediğim gazeteler fırından yeni çıkmış çörekler gibi yanyana duruyor (dedim size; bir iyimserlik hali üstümde). Bir cesaret, okumaya başladım. Başladım ki…
Dünkü kani olur mu yani?
Önce büyük “değişim” içindeki Milliyet’e bakıverdim; Melih Aşık’dan Hasan Pulur’a muazzam yenilikçi, 301 civarındaki yaş ortalamasına sahip köşe yazarlarının kabri olan bu gazetenin elbette en ilginç köşe yazısı yine Monsieur Civaoğlu’ndan geliyordu. Türkiye’de yaşayan üstad bir köşe yazarı olarak kendisinden fikir beyan edip analiz yapmasını beklediğimiz en önemli konuyu işlemişti Monsieur Civaoğlu; Paris bir aşk kenti mi değil mi? Bu mühim meselemizi enine boyuna inceleyip içimizi rahatlatan sonuca da varıyordu üstelik; evet Paris aşk kenti!
İnşallah bu bir zamanların meşhur dansörü olan (sanırım) Vogue yazarının yanlışlıkla günlük gazeteye basılmış aşk-Paris yazısı yurtdışında da yankı bulacak ve bu önemli başyapıt sadece biz fakir ve aşksız yaşayabilen Türk halklarının gazetesinde solup gitmeyecektir.
Ki yenilenmeye doyamadığı için Aslı (ya da Aslıhan , tam hatırlamıyorum, bir daha bakacak takatim de yok) Perker isimli yeni bir yazarı da bünyesine katan Milliyet’te sanırım en önemli gündem maddesi aşk (bayram değil seyran değil); İstikbal göklerdedir pozu ile sayfayı şenlendiren (fotoğraf yazının nerdeyse dörtte biri bu arada) Bayan Perker’in yazısının mevzuu da aşkın ömrünün iki yıl mı yoksa daha mı uzun olduğu idi aynı gün! İmralı’da umuyorum bu konular konuşulmuyordur; yoksa hakkaten gündem bu mu ya? Doğru söyleyin bak…
Türkiye yetmedi Fransa
Sanırım yaşlı yazarlara özel düzenlenen bir Fransa turu var; Monsieur Civaoğlu yetmezmiş gibi Hürriyet’in düşmelere doyamayan bişeysi (artık nesi olduğunu kimse bilmiyor) öztürk Ertuğrul Bey de bize Paris’ten bildiriyordu bugün netekim (bir diğer yaşlı faşistten aldım bu sözü-Paris’te miydi o da acaba?).
Türk basınının mikserbaşının senelerce buraları karıştırdığı yetmemiş şimdi de Fransa’daki faşistlerle omuz omuza (aslında yakışıyor o gruba ne yalan söylemeli) yürümüş. Maksadı demokrasiyi kurtarmakmış üstelik; azınlıkların (eşcinsellerin) eşit hak istemesine karşı “hayır efendim, nonoşlar bizimle eşit haklara sahip olamaz” konulu yürüyüş ne tatlı, ne özfaşist, ne istediği ortammış anlata anlata bitiremiyor yüzünden akan şehveti gizleyemeyen fotoğrafları ile bu öztürk-eş.
Ama elbette suçlu sadece o değil; hadi o deveden düşmüş ama hophop yapmaya doyamıyor, ya bu insan onurundan yoksun saçmalamalara tam sayfa yer açan yayın yönetmenleri, danışmanları, müdürler, müdireler ne yapıyor o arada? Bir insan evladı yok mu bu zırvaları elinin tersiyle itecek? Demek ki yok; demek ki hala we see dead people dönemi Türk basını denen gayya kuyusunda. Demek ipler hala bu ölü yüzlü, sırtlan gülüşlü ölülerin elinde. Yazık. Ama bize değil, size, kendini bu zavallı durumlara düşmeye layık gören o yöneticilere. Belki değil. Ne bileyim.
Barbaros Altuğ
[email protected]