29 Oca 2012 13:25
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:17
BİR GÜN SABRIM TAŞABİLİR, CANLARINA OKURUM! ÖMER ÜRÜNDÜL SESSİZLİĞİNİ BOZDU!
Yorumladığı her maçtan sonra özellikle sosyal medyada çok eleştirilen spor yazarı Ömer Üründül meslektaşlarına veryansın etti.
Yorumladığı her maçtan sonra özellikle sosyal medyada çok eleştirilen spor yazarı Ömer Üründül, “Takımlarımıza uğurlu geliyorum. Yorumladığım maçlarda hep son dakika golleri, mucizeleri var. Ama onları kaybetseydik de kesin “Düztaban Ömer” derlerdi” dedi.
Milliyet gazetesinden Pelin Çini’nin "Tüm mucizevi galibiyetlerde benim sesim var" başlığıyla yayımlanan (29 Ocak 2012) söyleşisi şöyle:
Tüm mucizevi galibiyetlerde benim sesim var
Kolektif futbol, alan daraltma, bloklar arası bağlantı” gibi kelimeler akla hep Ömer Üründül’ü getiriyor. Üründül yorumladığı her maç sonrasında basında ve sosyal medyada geniş yer alan, yorumları uzun uzun konuşulan yani bir anlamda maçın kendisinden çok gündeme gelen bir isim.
Çok da eleştiriliyor. Kimileri futboldan anlamadığını, bu işi bedava yaptığı için yorumcu koltuğunda oturduğunu söylerken kimileri de maç sırasında kullandığı terimlerle dalga geçiyor. Onun tercihi ise susmak ve duymazlıktan gelmek. En azından bugüne kadar öyleydi. Ancak geçtiğimiz haftaki Real Madrid-Barcelona maçı sonrası yapılan eleştirilerin dozu biraz fazla gelmiş olmalı ki Üründül konuşmaya ve hakkında söylenenlere cevap vermeye karar verdi.
Balmumcu’daki ofisinde buluştuk. Yüzü gülüyordu, keyfi yerindeydi ama konu açıldığında gerildi, ses tonu sertleşti. İki saatlik görüşmemizden anladığım şu: Üründül her ne kadar umursamadığını söylese de bu kadar eleştiriliyor olmaktan ötürü epey kırgın, haksızlığa uğradığını düşünüyor ve artık susmaya da niyeti yok.
* Geçtiğimiz hafta oynanan Barcelona-Real Madrid maçından çok sizin yorumlarınız konuşuldu. Epey de eleştirildiniz...
Bu yeni değil ki. 12 senedir durmadan eleştiriliyorum artık alıştım. Medyada bu işe başladığım günden beri hakkımda yoğun bir karalama kampanyası yürütülüyor ama umursamıyorum. Benim kendime de yaptığım işe de güvenim tam. Kendimi çok başarılı buluyorum. Zaten anlattığım maçlara bakarsak aksini söylemek de mümkün değil. 1996 senesinde Türkiye-Hırvatistan maçıyla başladım yorumculuğa. 2000’de Galatasaray’ın kazandığı UEFA Kupası finali geldi. Sonra Süper Kupa finalinde Real Madrid ve Galatasaray karşılaştı, onu da kazandık. Akabinde de Avrupa Şampiyonası’nda çeyrek finale çıkışımızı gördüm. Son olarak da 2002’de Dünya Kupası’nda tek yorumcu bendim. İşe hobi olarak başlayan bir adamın kariyeri bu şekilde hızla yükselirse tabii ki dikkat çeker.
“İstesem canlarını yakabilirim ama susuyorum çünkü adam gibi adamım”
* “Tüm bu maçları benim yorumlamam meslektaşlarımın sinirini bozdu” mu diyorsunuz?
Aynen öyle ama nedenini kendilerinde aramalılar. Eğer ki aralarında benden daha başarılı bir yorumcu olsaydı bu işleri ona verirlerdi. Benim için “TRT onu para almıyor diye tercih etti” dediler. Oysa ben bir tek TRT ile çalışmıyorum ki. Star’da da, ATV’de de yorumculuk yaptım. Kısacası içi boş iddialar bunlar. Zaten bugüne kadar medyada benim lehimde bir tek yazıya rastlamadım. Ama ortada büyük bir çelişki var çünkü halk beni çok seviyor. Anadolu’ya maçlara gittiğimde sokakta yürüyemiyorum, balkonlardan insanlar el sallıyor, yolumu kesip sarılanlar, fotoğraf çektirmek isteyenler oluyor. Halkın bu kadar sevdiği bir adamı medyada seven, destekleyen bir isim bile olmaması garip değil mi?
* “Umursamıyorum” diyorsunuz ama oldukça tepkilisiniz...
Üzülüyorum tabii. Sonuçta hepimiz insanız, bir de aralarında yüz yüze baktığım, arkadaşım, dostum dediğim insanlar da var. En çok onların yazıları acıtıyor ama inanır mısınız bugüne kadar bir kez bile arayıp “Benim için neden öyle yazdın?” demedim. Kaldı ki çok seviyesiz yazılar da yazıldı. Sırf Ömer Üründül bu işi bilmiyor imajı yaratmak için “Ömer Üründül TRT spikerlerini yemeğe götürüyor, onlara yemek ısmarlıyor, o yüzden TRT ona yorum yaptırıyor” dediler. Böyle bir şey olabilir mi? TRT’de kimin yorum yapacağına spikerler mi karar veriyor? Ayrıca ne yapacaktık? Alman usulü herkes kendi yediğini mi ödeyecekti? Orada bir aile gibiyiz, aynı işi yapıyoruz, maçları izliyoruz, birlikte emek veriyoruz. Yemeğe gitmişiz. Azıcık maaşla geçinen genç arkadaşlarım var. Ödemek kime düşer? Tabii ki bana. Örf ve ananelerimize göre de bu böyledir.
“Para almıyorum, ama sırf zenginim diye de o maçları bana yorumlatmazlar”
* Köşe yazarları birbirlerine köşelerinden cevap verir. Sizin de bir köşeniz var. Neden oradan onlara cevap vermiyorsunuz?
Benim yapıma aykırı. Kimseye laf atmak, sataşmak için köşemi doldurmam. Ağır hakarete varmadığı sürece bugüne kadar hiç cevap vermedim. Ama cevap vermeyi bilmez miyim? Hem de nasıl bilirim! Bana o lafları edenlerin elli bin tane şeylerini biliyorum ama susuyorum çünkü adam gibi adamım. Öyle olmasam başlarım yazmaya. Hepsinin de canını nereden nasıl yakacağımı çok iyi biliyorum inan ki! Türkiye’nin en çok okunan köşelerinden birine sahibim, kalemim de kuvvetli ama tenezzül etmiyorum. Yoksa onları ne hale getiririm bir bilsen, canlarına okurum! Ama biliyorlar ki Ömer Üründül öyle biri değil, rahatlar. Ama insan bu, bir gün sabrım taşabilir.
* Varlıklı biri olmanızın ve yorumculuğa hobi olarak devam etmenizin bunda etkisi var mı?
Çok! Bence bana duyulan antipatinin en önemli nedenlerinden biri de bu. İşadamı olmam, varlıklı olmam insanları rahatsız ediyor. Bir beklentim yok. Bu işten para almıyorum ihtiyacım da yok diye kıskanıyorlar. Ama sırf zenginim diye de bana maç yorumlatmazlar. Öyle olsa Türkiye’de ne zenginler var. Hepsi futbola meraklı. Örneğin Koçlar. Onlar neden yapmıyor? Demek ki bir farkım var...
* Siz hiç özeleştiri yapmaz mısınız? Mesela yorumladığınız maçları izleyip “Burada şunu neden söylemişim” demez misiniz?
Demez olur muyum? Yakınlarımın eleştirilerine de çok önem veririm. Mesela iki oğlum da futbolla yakından ilgililer. Özellikle küçük çok meraklı. Beni yönlendiriyor. “Baba şurada şu lafı çok kullanıyorsun” falan diyor.
"Oğlum ‘Kolektif futbol’ lafı konusunda beni uyardı”
* ‘Kolektif Futbol’dan bahsediyorsunuz.
Evet ama oğlum uyardı, artık daha az söylüyorum. Terim kullanmamla da dalga geçiyorlar, biliyorum. Ama ben futbolu analiz ediyorum. Genç arkadaşlar gibi maç yorumlarken o kişi şu tarihte şu golü atmıştı, şuna şöyle söylemişti gibi bilgiler vermiyorum. Benim yorumcudan anladığım şey maçın teknik olarak yapısını bilen, sahada olan biteni teknik detaylarla anlatan kişi. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Alan daraltma, kolektif yapı, olgun atak, çizgi defans, geride genişlik bırakmak da benim teknik analiz amaçlı futbola kattığım, icat ettiğim terimler.
* Bir de meşhur “Futbol enteresan bir oyun” cümleniz var...
Evet, oğlum da “Baba çok söylüyorsun” diyor. Elimde değil, anlatırken o kadar ilginç bir şey oluyor ki ağzımdan çıkıyor. Nedense bu basit cümlelere takılıp yaptığım esas yorum fark edilmiyor. Mesela geçen hafta Real Madrid 2-0 yenilirken, herkes takımdan umudu kesmişken “Real Madrid onur mücadelesi veriyor. Müthiş direnç gösteriyor bir gol atsa beraberlik olur” dedim. Lafımın üzerine beraberlik oldu. Hadi yazsalar ya bunları?
* Hiç arada sırada isyan edip “Yeter artık bırakıyorum yorumculuğu” dediniz mi?
Asla! Ben halkın gücüyle buradayım. Onlar beni sevdiği sürece de burada olacağım. Türkiye’nin efsane yorumcusuyum. Anlattığım maçlar ülkemizin en başarılı olduğu maçlar. 10-15 sene içindeki tüm mucizevi galibiyetlerde benim sesim var. Daha ne diyeyim? Uğurlu olduğuma da inanıyorum. Kalbimin temizliği yansıyor herhalde. Hep son dakika golleri, mucizeleri var. Ama bu maçları kaybetseydik de kesin “Düztaban Ömer” derlerdi.
“Eşim benim gibi hasta Fenerli, oğullarım Galatasaraylı”
* Aynı zamanda yoğun bir iş hayatınız var. Bu kadar çok şeye nasıl vakit ayırıyorsunuz?
İyi bir zaman yöneticisiyim. Burger King, Ytong, Sbarro, Popeye şirketleri var. Şimdi bir de enerji işine girdik. Yani epey kalabalık bir ajandam var ama futbola her zaman vakit ayırırım. Hafta sonlarımı maç izleyerek geçiriyorum. Kaçırdığım maçları kaydederim. Toplantılarımı ve seyahatlerimi de maçlara göre ayarlıyorum.
* Futbol günlük hayatınızda ne kadar yer alıyor? Mesela önemli bir iş toplantısında da futbol konuşuluyor mu?
Benim olduğum her yerde futbol konuşulur. Yönetim kurulu toplatılarında ya da şirketler arası anlaşmaların yapılacağı ortamlarda da bir anda futboldan bahsetmeye başlıyoruz. Aile ortamında da böyle. Oğullarım Galatasaraylı, eşim de benim gibi hasta Fenerli.
* Fenerbahçeli olmanız yorumcu olarak objektifliğinizi yitirmenize neden oluyor mu? Dengeyi sağlıyorsunuz?
Arkamda Türkiye olduğu için, Fenerbahçe’nin değil de Türkiye’nin spor yazarı olduğum için objektifliğimi koruyorum. Bugün hangi şehirde hangi stada gitsem hoşgeldin derler. Her tribünde oturup maç izlerim.
* Bir dönem İstanbulspor’da yöneticilik yaptınız. Yeniden bir takımın yönetici kadrosunda yer almayı düşünür müsünüz?
O işi deneyim kazanmak için yaptım. Dört-beş sene sürdü. İşe de yaradı soyunma odasının havasını bilerek, oradaki atmosferi hayal ederek yorum yapıyorum. Bu da büyük artı benim için. Ama bir daha yöneticilik yapmam. Baksanıza yorum yapıyorum neler oluyor. Yönetici olsam ne yazarlar kim bilir?
“Dizide misafir oyuncu teklifine ‘hayır’ demem
* İyi teknik direktör elindeki malzemeyi en etkili şekilde kullanabilendir. Türkiye’de Fatih Terim, dünyada ise Jose Mourinho favorilerim.
* Dünyanın en iyi takımı Barcelona çünkü kurulu bir sistemi var. Başına kim geçerse geçsin bu yüzden başarılı oluyor. Türkiye’de ise Sivasspor. En iyi futbolcu da Messi. Ronaldo-Messi kıyaslamasında Messi’yi seçerim çünkü o yeteneğini kolektif futbol ile birleştirebiliyor. Ronaldo gibi bireysel değil.
* Twitter’da yokum. Orada bir Ömer Üründül varmış. Benim hiçbir sosyal medya sitesinde hesabım yok. Hatta o hesaplardan birinden Mehmet Ali Birand’a “edepsiz herif” yazmışlar. O da hemen anlamış benim olmadığımı. Soranlara “Ömer abinin böyle bir üslubu olamaz zaten” demiş.
* Maç öncesi dersimi iyi çalışırım. Takımların yapılarını ve oyuncuları analiz ederim. Yorum yaparken de spikerin anonslarına ve sahada yaşananlara dikkat ederim. Yayıncılığı da biliyorum yani. Oyuncu korner atacakken konuşmaya başlamam.
* Bank Asya maçlarını yorumladığım zaman yakınımdakiler “Sen çok büyük bir yorumcusun, ne işin var?” dediler. Cevabım “Dünyanın en iyi hakemi olan Collina da hiç ikinci lig maçı yönetmedi mi?” oldu. Benim için futbol futboldur. Küçük-büyük maç diye ayırt etmem, yorumlarım.
* Bir dizide ya da sinema filminde misafir oyuncu olarak yer alırım. Öyle bir teklif gelse hayır demem. Benzerleri de yapıldı.
* Bir işadamı olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki Türkiye’de ciddi bir ekonomik kriz yok. Gayet iyi durumdayız. Çizilen karamsar tabloya bakmayın. Yatırım yapmak isteyenlere önerim de farklı alanlara açılmaları. Bizim aile prensibimiz hep bu oldu. Bu kadar varlığa rağmen enerji işine girdik ki insanlara yeni iş alanları açalım.
“Zamanında hamburger yemişliğim var tabii ama artık tercih etmiyorum”
* Birden fazla fast food markasının ortağısınız. Siz nasıl besleniyorsunuz? Mesela sık sık hamburger yer misiniz?
Yok, ben hamburger sevmem. Zamanında yemişliğim var tabii ama tercih etmiyorum. Et de yemem pek, sağlıklı beslenmeye dikkat ederim. Sonuçta hayatta her şey dengeli tüketilmeli, her şeyin fazlası zarar. Mesela ben ayda bir kebap yerim sadece. Fast food da zararlı diyorlar ya, ayda bir tüketildiğinde sorun olmaz. Sigara için de aynı şey geçerli bence. Şimdi sigara zararlı biliyoruz ama günde bir tane içen adamı çok da etkilemez.
* Spor yapıyor musunuz?
Eskiden tenis oynuyordum ama sonra kalçamı kırdığım için bıraktım. Şimdi yürüyorum. Her gün 6 kilometre yürürüm. Sonuçta 62 yaşındayım, sporsuz olmaz.
Milliyet gazetesinden Pelin Çini’nin "Tüm mucizevi galibiyetlerde benim sesim var" başlığıyla yayımlanan (29 Ocak 2012) söyleşisi şöyle:
Tüm mucizevi galibiyetlerde benim sesim var
Kolektif futbol, alan daraltma, bloklar arası bağlantı” gibi kelimeler akla hep Ömer Üründül’ü getiriyor. Üründül yorumladığı her maç sonrasında basında ve sosyal medyada geniş yer alan, yorumları uzun uzun konuşulan yani bir anlamda maçın kendisinden çok gündeme gelen bir isim.
Çok da eleştiriliyor. Kimileri futboldan anlamadığını, bu işi bedava yaptığı için yorumcu koltuğunda oturduğunu söylerken kimileri de maç sırasında kullandığı terimlerle dalga geçiyor. Onun tercihi ise susmak ve duymazlıktan gelmek. En azından bugüne kadar öyleydi. Ancak geçtiğimiz haftaki Real Madrid-Barcelona maçı sonrası yapılan eleştirilerin dozu biraz fazla gelmiş olmalı ki Üründül konuşmaya ve hakkında söylenenlere cevap vermeye karar verdi.
Balmumcu’daki ofisinde buluştuk. Yüzü gülüyordu, keyfi yerindeydi ama konu açıldığında gerildi, ses tonu sertleşti. İki saatlik görüşmemizden anladığım şu: Üründül her ne kadar umursamadığını söylese de bu kadar eleştiriliyor olmaktan ötürü epey kırgın, haksızlığa uğradığını düşünüyor ve artık susmaya da niyeti yok.
* Geçtiğimiz hafta oynanan Barcelona-Real Madrid maçından çok sizin yorumlarınız konuşuldu. Epey de eleştirildiniz...
Bu yeni değil ki. 12 senedir durmadan eleştiriliyorum artık alıştım. Medyada bu işe başladığım günden beri hakkımda yoğun bir karalama kampanyası yürütülüyor ama umursamıyorum. Benim kendime de yaptığım işe de güvenim tam. Kendimi çok başarılı buluyorum. Zaten anlattığım maçlara bakarsak aksini söylemek de mümkün değil. 1996 senesinde Türkiye-Hırvatistan maçıyla başladım yorumculuğa. 2000’de Galatasaray’ın kazandığı UEFA Kupası finali geldi. Sonra Süper Kupa finalinde Real Madrid ve Galatasaray karşılaştı, onu da kazandık. Akabinde de Avrupa Şampiyonası’nda çeyrek finale çıkışımızı gördüm. Son olarak da 2002’de Dünya Kupası’nda tek yorumcu bendim. İşe hobi olarak başlayan bir adamın kariyeri bu şekilde hızla yükselirse tabii ki dikkat çeker.
“İstesem canlarını yakabilirim ama susuyorum çünkü adam gibi adamım”
* “Tüm bu maçları benim yorumlamam meslektaşlarımın sinirini bozdu” mu diyorsunuz?
Aynen öyle ama nedenini kendilerinde aramalılar. Eğer ki aralarında benden daha başarılı bir yorumcu olsaydı bu işleri ona verirlerdi. Benim için “TRT onu para almıyor diye tercih etti” dediler. Oysa ben bir tek TRT ile çalışmıyorum ki. Star’da da, ATV’de de yorumculuk yaptım. Kısacası içi boş iddialar bunlar. Zaten bugüne kadar medyada benim lehimde bir tek yazıya rastlamadım. Ama ortada büyük bir çelişki var çünkü halk beni çok seviyor. Anadolu’ya maçlara gittiğimde sokakta yürüyemiyorum, balkonlardan insanlar el sallıyor, yolumu kesip sarılanlar, fotoğraf çektirmek isteyenler oluyor. Halkın bu kadar sevdiği bir adamı medyada seven, destekleyen bir isim bile olmaması garip değil mi?
* “Umursamıyorum” diyorsunuz ama oldukça tepkilisiniz...
Üzülüyorum tabii. Sonuçta hepimiz insanız, bir de aralarında yüz yüze baktığım, arkadaşım, dostum dediğim insanlar da var. En çok onların yazıları acıtıyor ama inanır mısınız bugüne kadar bir kez bile arayıp “Benim için neden öyle yazdın?” demedim. Kaldı ki çok seviyesiz yazılar da yazıldı. Sırf Ömer Üründül bu işi bilmiyor imajı yaratmak için “Ömer Üründül TRT spikerlerini yemeğe götürüyor, onlara yemek ısmarlıyor, o yüzden TRT ona yorum yaptırıyor” dediler. Böyle bir şey olabilir mi? TRT’de kimin yorum yapacağına spikerler mi karar veriyor? Ayrıca ne yapacaktık? Alman usulü herkes kendi yediğini mi ödeyecekti? Orada bir aile gibiyiz, aynı işi yapıyoruz, maçları izliyoruz, birlikte emek veriyoruz. Yemeğe gitmişiz. Azıcık maaşla geçinen genç arkadaşlarım var. Ödemek kime düşer? Tabii ki bana. Örf ve ananelerimize göre de bu böyledir.
“Para almıyorum, ama sırf zenginim diye de o maçları bana yorumlatmazlar”
* Köşe yazarları birbirlerine köşelerinden cevap verir. Sizin de bir köşeniz var. Neden oradan onlara cevap vermiyorsunuz?
Benim yapıma aykırı. Kimseye laf atmak, sataşmak için köşemi doldurmam. Ağır hakarete varmadığı sürece bugüne kadar hiç cevap vermedim. Ama cevap vermeyi bilmez miyim? Hem de nasıl bilirim! Bana o lafları edenlerin elli bin tane şeylerini biliyorum ama susuyorum çünkü adam gibi adamım. Öyle olmasam başlarım yazmaya. Hepsinin de canını nereden nasıl yakacağımı çok iyi biliyorum inan ki! Türkiye’nin en çok okunan köşelerinden birine sahibim, kalemim de kuvvetli ama tenezzül etmiyorum. Yoksa onları ne hale getiririm bir bilsen, canlarına okurum! Ama biliyorlar ki Ömer Üründül öyle biri değil, rahatlar. Ama insan bu, bir gün sabrım taşabilir.
* Varlıklı biri olmanızın ve yorumculuğa hobi olarak devam etmenizin bunda etkisi var mı?
Çok! Bence bana duyulan antipatinin en önemli nedenlerinden biri de bu. İşadamı olmam, varlıklı olmam insanları rahatsız ediyor. Bir beklentim yok. Bu işten para almıyorum ihtiyacım da yok diye kıskanıyorlar. Ama sırf zenginim diye de bana maç yorumlatmazlar. Öyle olsa Türkiye’de ne zenginler var. Hepsi futbola meraklı. Örneğin Koçlar. Onlar neden yapmıyor? Demek ki bir farkım var...
* Siz hiç özeleştiri yapmaz mısınız? Mesela yorumladığınız maçları izleyip “Burada şunu neden söylemişim” demez misiniz?
Demez olur muyum? Yakınlarımın eleştirilerine de çok önem veririm. Mesela iki oğlum da futbolla yakından ilgililer. Özellikle küçük çok meraklı. Beni yönlendiriyor. “Baba şurada şu lafı çok kullanıyorsun” falan diyor.
"Oğlum ‘Kolektif futbol’ lafı konusunda beni uyardı”
* ‘Kolektif Futbol’dan bahsediyorsunuz.
Evet ama oğlum uyardı, artık daha az söylüyorum. Terim kullanmamla da dalga geçiyorlar, biliyorum. Ama ben futbolu analiz ediyorum. Genç arkadaşlar gibi maç yorumlarken o kişi şu tarihte şu golü atmıştı, şuna şöyle söylemişti gibi bilgiler vermiyorum. Benim yorumcudan anladığım şey maçın teknik olarak yapısını bilen, sahada olan biteni teknik detaylarla anlatan kişi. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Alan daraltma, kolektif yapı, olgun atak, çizgi defans, geride genişlik bırakmak da benim teknik analiz amaçlı futbola kattığım, icat ettiğim terimler.
* Bir de meşhur “Futbol enteresan bir oyun” cümleniz var...
Evet, oğlum da “Baba çok söylüyorsun” diyor. Elimde değil, anlatırken o kadar ilginç bir şey oluyor ki ağzımdan çıkıyor. Nedense bu basit cümlelere takılıp yaptığım esas yorum fark edilmiyor. Mesela geçen hafta Real Madrid 2-0 yenilirken, herkes takımdan umudu kesmişken “Real Madrid onur mücadelesi veriyor. Müthiş direnç gösteriyor bir gol atsa beraberlik olur” dedim. Lafımın üzerine beraberlik oldu. Hadi yazsalar ya bunları?
* Hiç arada sırada isyan edip “Yeter artık bırakıyorum yorumculuğu” dediniz mi?
Asla! Ben halkın gücüyle buradayım. Onlar beni sevdiği sürece de burada olacağım. Türkiye’nin efsane yorumcusuyum. Anlattığım maçlar ülkemizin en başarılı olduğu maçlar. 10-15 sene içindeki tüm mucizevi galibiyetlerde benim sesim var. Daha ne diyeyim? Uğurlu olduğuma da inanıyorum. Kalbimin temizliği yansıyor herhalde. Hep son dakika golleri, mucizeleri var. Ama bu maçları kaybetseydik de kesin “Düztaban Ömer” derlerdi.
“Eşim benim gibi hasta Fenerli, oğullarım Galatasaraylı”
* Aynı zamanda yoğun bir iş hayatınız var. Bu kadar çok şeye nasıl vakit ayırıyorsunuz?
İyi bir zaman yöneticisiyim. Burger King, Ytong, Sbarro, Popeye şirketleri var. Şimdi bir de enerji işine girdik. Yani epey kalabalık bir ajandam var ama futbola her zaman vakit ayırırım. Hafta sonlarımı maç izleyerek geçiriyorum. Kaçırdığım maçları kaydederim. Toplantılarımı ve seyahatlerimi de maçlara göre ayarlıyorum.
* Futbol günlük hayatınızda ne kadar yer alıyor? Mesela önemli bir iş toplantısında da futbol konuşuluyor mu?
Benim olduğum her yerde futbol konuşulur. Yönetim kurulu toplatılarında ya da şirketler arası anlaşmaların yapılacağı ortamlarda da bir anda futboldan bahsetmeye başlıyoruz. Aile ortamında da böyle. Oğullarım Galatasaraylı, eşim de benim gibi hasta Fenerli.
* Fenerbahçeli olmanız yorumcu olarak objektifliğinizi yitirmenize neden oluyor mu? Dengeyi sağlıyorsunuz?
Arkamda Türkiye olduğu için, Fenerbahçe’nin değil de Türkiye’nin spor yazarı olduğum için objektifliğimi koruyorum. Bugün hangi şehirde hangi stada gitsem hoşgeldin derler. Her tribünde oturup maç izlerim.
* Bir dönem İstanbulspor’da yöneticilik yaptınız. Yeniden bir takımın yönetici kadrosunda yer almayı düşünür müsünüz?
O işi deneyim kazanmak için yaptım. Dört-beş sene sürdü. İşe de yaradı soyunma odasının havasını bilerek, oradaki atmosferi hayal ederek yorum yapıyorum. Bu da büyük artı benim için. Ama bir daha yöneticilik yapmam. Baksanıza yorum yapıyorum neler oluyor. Yönetici olsam ne yazarlar kim bilir?
“Dizide misafir oyuncu teklifine ‘hayır’ demem
* İyi teknik direktör elindeki malzemeyi en etkili şekilde kullanabilendir. Türkiye’de Fatih Terim, dünyada ise Jose Mourinho favorilerim.
* Dünyanın en iyi takımı Barcelona çünkü kurulu bir sistemi var. Başına kim geçerse geçsin bu yüzden başarılı oluyor. Türkiye’de ise Sivasspor. En iyi futbolcu da Messi. Ronaldo-Messi kıyaslamasında Messi’yi seçerim çünkü o yeteneğini kolektif futbol ile birleştirebiliyor. Ronaldo gibi bireysel değil.
* Twitter’da yokum. Orada bir Ömer Üründül varmış. Benim hiçbir sosyal medya sitesinde hesabım yok. Hatta o hesaplardan birinden Mehmet Ali Birand’a “edepsiz herif” yazmışlar. O da hemen anlamış benim olmadığımı. Soranlara “Ömer abinin böyle bir üslubu olamaz zaten” demiş.
* Maç öncesi dersimi iyi çalışırım. Takımların yapılarını ve oyuncuları analiz ederim. Yorum yaparken de spikerin anonslarına ve sahada yaşananlara dikkat ederim. Yayıncılığı da biliyorum yani. Oyuncu korner atacakken konuşmaya başlamam.
* Bank Asya maçlarını yorumladığım zaman yakınımdakiler “Sen çok büyük bir yorumcusun, ne işin var?” dediler. Cevabım “Dünyanın en iyi hakemi olan Collina da hiç ikinci lig maçı yönetmedi mi?” oldu. Benim için futbol futboldur. Küçük-büyük maç diye ayırt etmem, yorumlarım.
* Bir dizide ya da sinema filminde misafir oyuncu olarak yer alırım. Öyle bir teklif gelse hayır demem. Benzerleri de yapıldı.
* Bir işadamı olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki Türkiye’de ciddi bir ekonomik kriz yok. Gayet iyi durumdayız. Çizilen karamsar tabloya bakmayın. Yatırım yapmak isteyenlere önerim de farklı alanlara açılmaları. Bizim aile prensibimiz hep bu oldu. Bu kadar varlığa rağmen enerji işine girdik ki insanlara yeni iş alanları açalım.
“Zamanında hamburger yemişliğim var tabii ama artık tercih etmiyorum”
* Birden fazla fast food markasının ortağısınız. Siz nasıl besleniyorsunuz? Mesela sık sık hamburger yer misiniz?
Yok, ben hamburger sevmem. Zamanında yemişliğim var tabii ama tercih etmiyorum. Et de yemem pek, sağlıklı beslenmeye dikkat ederim. Sonuçta hayatta her şey dengeli tüketilmeli, her şeyin fazlası zarar. Mesela ben ayda bir kebap yerim sadece. Fast food da zararlı diyorlar ya, ayda bir tüketildiğinde sorun olmaz. Sigara için de aynı şey geçerli bence. Şimdi sigara zararlı biliyoruz ama günde bir tane içen adamı çok da etkilemez.
* Spor yapıyor musunuz?
Eskiden tenis oynuyordum ama sonra kalçamı kırdığım için bıraktım. Şimdi yürüyorum. Her gün 6 kilometre yürürüm. Sonuçta 62 yaşındayım, sporsuz olmaz.