Bir döneme damgasını vuran Cihangir Günlüğü okurlarıyla buluştu!
Erdoğan Dağlar’ın efsane Cihangir Günlüğü, Uykusuz çizgi roman klasiklerinde…
ERDOĞAN Dağlar’ın bir döneme damgasını vuran öyküleri Cihangir
Günlüğü, yıllar sonra Uykusuz Çizgi Roman Klasikleri dizisinden
çıktı. Deri mont, Rock müzik, bira, çay, sigara, dergilerde
sabahlamalar… Yıllarca Pişmiş Kelle’de yayımlanan Cihangir Günlüğü,
90’ların Cihangir’inde karikatürcüye, bekara, öğrenciye kiralık
dairelerde yaşayan; biraz daha fazla kahkaha, daha fazla özgürlük,
sanat ve aşk peşindeki gençliğin, bir mizah dergisindeki
yansımasıydı. Yoksul, zayıf, savunmasız insanların, bu semtin cadde
ve sokaklarında uğradığı haksızlıklara karşı kayıtsız kalamayan
heyecanlı bir gencin maceralarını konu alan Cihangir Günlüğü yıllar
sonra tekrar okurlarıyla buluşuyor. Bugün ilk yayınlanışından 20
yıl sonra Cihangir Günlüğü, seçilmiş 30 öykü ile yayınlanan kitap,
bu güzide semtin 20 yıl öncesiyle bugününü kıyaslama imkanı da
sunuyor.
EN ÇOK SORULAN SORU; BUNLARI GERÇEKTEN YAŞIYOR
MUSUNUZ?
Gırgır ve Dıgıl dergilerinde amatör karikatürleri yayınlanan
Erdoğan Dağlar, ilk kez Pişmiş Kelle dergisinde çizdiği Cihangir
Günlüğü köşesiyle, dönemin mizah dergisi okurları arasında kendine
has bir ün kazandı. Sağlam karakteri ve ahlakı ile öne çıkan çizgi
kahraman Cihangir adamı, bu semtte yaşadıkça ona can veren çizerin
ta kendisidir aslında. İşte Dağlar’ın kaleminden Cihangir Günlüğü,
onun kahramanı Cihangir adamı ve bir zamanlar Cihangir:
“Bunları gerçekten yaşıyor musunuz? Cihangir Günlüğü Pişmiş Kelle
dergisinde yayınlandığı 90’lı yıllarda okurlar tarafından sıkça
sorulan soru buydu. Baş karakterin, çizerin kendisi olduğu bir
çizgi roman için doğal bir soru. Yanıtıysa, ‘tabi, yani hemen
hemen!’ Cihangir’de bir sokak. Eski, döküntü apartmanlardan
birinde bir artı bir sobalı, bakım ister, bekara daire. Çevre,
komşular, yoksul aileler, işsizler, temizliğe giden kadınlar,
kapıcılar, üçü, beşi bir arada kalan üniversite öğrencileri, zemin
ya da stüdyo tipi çatı katlarında yalnız yaşayan yoksul, genç
sanatçılar, müzisyenler, ressamlar, karikatürcüler; Asyalı,
Afrikalı göçmen grupları… Gündüz sokaklarda koşuşturan, top
oynayan, ip atlayan çocuklar, çeşit çeşit kediler, bağırarak geçen
seyyar satıcılar, eskiciler, karpuzcular. Akşamları tıklım tıklım
dolu asmalı kahvelerde muhabbet eden ‘enteller’, geç
saatlerde hep açık büfelerin, tekel bayilerinin, kuruyemişçilerin
bulunduğu, Taksime ve Sıraselviler’e çıkan karanlık, yokuş
sokaklarda sarhoş kahkahaları, haykırmalar, küfürler… Caddenin bir
ucunda cama eğilmiş, arabadaki müşterilerle pazarlık yapan
fahişeler, travestiler, mal arayan uyuşturucu bağımlıları… Taksim
ilk yardıma doğru ürkütücü sirenlerle son sürat geçen ambulanslar,
polis otoları, ‘abii abii’ diye peşinize takılan tinerci çocuklar,
sabaha karşı salt martı çığlıkları…
SÜPER KAHRAMAN DEĞİL, YARDIM EDİCİ
Cihangir Günlüğü adamı böyle bir çevrede, “orada” yaşar. Büyük
kentin bu köşesinde hayatta kalma mücadelesi veren tüm bu çeşitli,
yoksul insanlardan biridir. Bulabildiği en ucuz evlerde
kalabilmekte, çoğu kez o kirayı da ödemekte zorluk çekmektedir. Her
ev değiştirişinde ikinci el eşya dükkanlarında görülür, çay
şekerini bakkala yazdırır, başlıca gıdası makarnadır vs. Çoğu
kendinden daha zor şartlarda yaşayan semtin yoksul insanlarının
dokunaklı hallerine, başlarının belaya girişine sık sık tanık olur,
ilgisiz kalamaz, hemen olaya dahil olur. Bir akşam insanların,
arabaların geçip gittiği caddede, kaldırımın kenarına oturmuş,
ağlayıp sızlanan yaşlı bir kadın görür, yaklaşır; n’oldu, neyin var
teyze diye sorar ve bir hikaye başlar. Arkadaşlardan ya da bi
bardan çakırkeyif çıkmış, eve dönerken, Taksim’in, Tarlabaşı’nın
vahşi gecesinde, karanlık bir köşede sokak çocuklarını, bir
travestiyi sıkıştırmış hırpalayan hödüklerle kapışır. Numarayla,
blöfle, korkutmacayla, olmadı doğrudan kafa atarak yardımına koşar
eziyete uğrayanın. Süper kahraman değil, yardım edicidir.
GEÇ KALMIŞ HİPPİ
Yine de tüm bu talihsizlerden, çevresindeki çoğu işsiz, başıboş
gençlerden biraz daha düzenli ve yalıtılmış bir yaşamı vardır.
Okumak, aydınlanmak hevesiyle sahafları, kitap-müzik dükkanlarını
dolaşır. Evde kitaplar, resimler, plaklar ve kasetler daima
çevresindedir. Kerouac, Hesse, Whitman, Poe… Marx, Darwin, Freud,
Tolstoy, Dostoyevski, Hayyam… Bob Dylan, Led Zepplin, J. Hendrix,
The Doors, King Crimson, Nirvana albümleri… Metalci değildir,
klasik “Rocker”dır. Engin abinin deyişiyle bir tür “beatnik”,
geç kalmış bir hippidir. Yoksul, bohem yaşamında kendisine göre bir
savurganlığı da vardır. Örneğin birikmiş elektrik borcu varken,
tutar elindeki tüm parayla ikinci el bir elektro gitar alır. Kış
günü de elektriği kesilmiş evinde battaniyesine sarınmış, gitar
tıngırdatırken görülür. Yanı başında o güne özel bir salam ziyafeti
çeken kedisi, belki masanın üstünde bir şişe şarap. 90’lı yıllarda
özellikle Cihangir’de böylesi bir yaşam pek de sıra dışı değil;
neredeyse tipiktir. 90’lar deyince aklıma şu 2000’e doğru,
milenyum, yeni binyıl tanımlarındaki yeni bir çağın başlangıcı, bir
çağın sonu duygularının garip karmaşası geliyor. Işıl ışıl, soğuk,
acayip kalabalık Taksim yılbaşı geceleri, havai fişeklerle gelen
her yeni yıl hem ileriye, hem geriye doğru bir sayım gibiydi; 97,
98, 99… Basında, televizyonda hep ‘efendim iki bine şu kadar kala
ülkemizde hala!’ söylemleri, kaygılı, şaşkın bir ara dönem, astığı
astık, kestiği kestik 80 darbesinin tek kanallı, siyah-beyaz kabusu
on yıl öncede kalmıştır, on yıla kalmaz AB’ye gireceğizdir. Özel
çok kanallı, renkli TV’lerde SSCB’nin dağılışını, Yugoslavya iç
savaşını, Bosna-Hersek’te katliamları, Körfez savaşında ağır
bombardımanları, füzeleri… Irak’ın ABD tarafından işgalini,
orantısız bir savaşın türlü vahşetlerini canlı yayınlarda dünyayla
birlikte izlemekteyizdir.
MANDA DERİSİ MONTLAR, SİYAH TİŞÖRTLER, KURUKAFA
YÜZÜKLER
Gökdelenli, plazalı yeni medyanın ‘köşeyi dönüyoruz, çağ atlıyoruz’
palavralarına sırtını dönen gençliğin modu ‘metalcilik’ ve
‘Rockerlik’tır. Erkeklerde ve kızlarda ağır, manda derisi siyah
deri montlar, siyah tişörtler, olabildiğince uzun saçlar, küpeler,
kurukafa yüzükler… Underground edebiyat, Doğu mistisizmi. Bodrum
kat, duman altı rock-barlarda ucuz bira, rock ve metal
konserleri, yüksek volümlü, gürültülü müzik eşliğinde
sallanan kafalar… Cihangir Günlüğü adamı işte bu dönemin
gençlerinden biridir. İşsizliğin, güvencesizliğin ve yoksulluğun
durmadan arttığı, her geçen yıl özelleştirilen, al-sat toplum
düzeninin gıcırdayan acımasız paletleri önünde canını ve ruhunu
kurtarmak için koşan, atlayan zıplayan, her yanda sapır sapır
dökülen tüm o muhalif, göçmen kuşaktan biridir. “