Neler yaptınız bu üç senede? - Çok güzel seyahat ettim. Okudum, filmler izledim, gezdim, gördüm, öğrendim, yazdım, çizdim, tembellik ettim, spor yaptım... Çalışırken yapamadığım birçok şeyi yaptım. Yaşadım yani. Farklı şeylerle ilgilenebilecek zaman buldum. Dizi temposunda bunları yapabilmek pek mümkün olmuyor. Bir de radar dışında olmak, olabilmek, bana özgür bir alan tanıdı. İstediklerimi istediğim zaman yaptım.
İşkolikten ziyade ‘hayatkolik’ gibi hissettiriyorsunuz... - Çok yoğun şekilde, hiç ara vermeden çalışmayı tercih etmiyorum. Şanslıyım, işim buna müsait. Her şey çok hızlı akınca insan büyümeye, öğrenmeye vakit bulamıyor. Başka şeyler araştıramazsan, okumazsan, gezmezsen olgunlaşmıyorsun sanki. Hep aynı bilgilerle aynı insan olarak kalıyorsun gibi geliyor bana. Ve yeni karakterler yaratmak için ya da senaryolardaki hayatlara, hikâyelere yeni bir bakış açısıyla bakabilmek için gelişmek gerekiyor.
Birçok ünlü sizin gibi seyahat etmek yerine gelirini mülke yatırıyor. Sizdeki bir yerlere gitme kafası nereden geliyor? - Öyle mi? Bilmiyorum. Hem seyahat edip hem gelirini mülke yatırabilirsin, pek engel değil. Ama mülke yatırmak derken sürekli ev almayı kastediyorsan, ben oturmadığım evlerimin olmasıyla pek ilgilenmiyorum. E arabalar da ilgi alanımda değil. Benim yatırımım kendime, insanlara, yaşadığım dünyaya...
Neler öğrendiniz? - Birbirinden farklı hayatlar size gerçek olan bir sürü yeni şey öğretiyor, hayal edebilme gücünü artırıyor. Kültürlerarası farkları ve ortak noktaları gözlemliyorsun. Ben ‘Herkesin birbirini sevmesi şart değil ama herkesin birbirine saygı duyması çok şart. İster hoşuna gitsin ister gitmesin, beğen ya da beğenme, sev veya sevme, saygı duymak mecburiyetindesindir’ diye düşünürüm. Gerçekten de bunun bir mecburiyet olduğunu görüyorsun. Daha çok anlıyor, seviyor ve tahammül ediyorsun.