BİR BURUN DAHA NE KADAR UZAYABİLİR?
Taha Kıvanç imzasıyla Star'da yazan Fehmi Koru ile Hürriyet yazarı Mehmet Yılmaz arasındaki polemik hız kesmedi.
Hürriyet yazarı Mehmet Yılmaz ile Star yazarı Elif Çakır arasındaki ‘andıç’ tartışmasına kenarından katıldığıma bazen bayağı hayıflanıyorum. Haftanın bir günü kendisinden başka kimsenin merak etmediği konuları alta alta sıralayarak köşesini dolduran kolaycı biri o.
Medya camiasının dikkatine en son giydiği etekle gelmiş birinin‘28 Şubat’ı simgeleyen‘andıç’gibi ciddi bir konuya isminin karışması bile konuyu sulandırmaya yetiyor...
İyi de, medyanın bugünkü durumundan sorumlu olanlardan biri Mehmet Yılmaz aynı zamanda. Doğan-Burda Grubu’nda yayınlanan pek çok derginin künyesinde ismi çıkıyor; Hürriyet’te köşe işgal ediyor...
‘Ülkemizin en büyük medya patronu’Aydın Doğan’ın yakın kurmaylarından... Patronunun üzerine titizlendiği RTÜK Yasası sâlimen çıksın diye, o sıralar (2001) başında bulunduğu Milliyet’te beş yazarın yazısını sansürlediğini biliyoruz. Milliyet’te sansür konusu sıcağı sıcağına dile getirildiğinde “Külliyen yalan” diye gürlemişti Mehmet Yılmaz; aradan yıllar geçti, yeniden hatırlattım; etekleri tutuştu, ama sessizce geçiştirdi.
Ersin Kalkan’ın 28 Şubat’ın simgesi‘andıç’ile ilgili ayrıntılı haberini sansürlediği iddiasını kabul etmekte ise zorlanıyor. Oysa sansürledi.
O günlerde başında bulunduğu Radikal’de çalışan Ersin Kalkan, ‘andıççı’ gazetelerde yayımlanan ve birkaç gazetecinin işsiz kalmasına yol açan Şemdin Sakık’a ait uydurma ifadenin aslına ulaşmıştı. Radikal ilk gün haberi verdi; ikinci gün müdahale edildi, yayının devamı gelmedi.
İddia bana ait değil, bizzat Ersin Kalkan tarafından birkaç yerde dillendirildiğini hatırlıyorum. Eski yayın yönetmeninin kendisinden “Hayır, asla, hiç öyle şey olur mu?” tanıklığı beklediği Hürriyet’ten “Hrant Dink’in öldürülme sürecinde Hürriyet’in sorumluluğu olduğunu biliyorum” dediği için kovulan, sözünü kimselerden sakınmaz, bildiği doğruyu söyler bir gazetecidir Ersin Kalkan...
Şimdi de, “Yayın yönetmeni Mehmet Yılmaz’ın önerisiyle üst üste üç gün yayımlanmak üzere hazırladığım Sakık’ın doğru ifadesiyle Hürriyet ve Sabah’ın müdahale edilmiş yayınları arasındaki farkı sergileyen haberime sansür uygulandı”diyor. Ben de ona inanıyorum.
Ne dediğini kendi ifadeleriyle aktarayım isterseniz: “Sakık 13 Nisan 1998’de Kuzey Irak’ta Türk Özel Kuvvetleri’ne teslim edildi. Ve önce Diyarbakır’da sorgulandı. Bu sorgunun kayıtları 18 Nisan’da Hürriyet başta olmak üzere çeşitli gazetelerde ve televizyonlarda yayınlandı. Ben bir romana konu olacak denli çetrefilli, uzun ve meşakkatli bir çalışma sonucu gerçek ifadelere ulaştım. Konuya ilişkin haber, o dönem yazı işleri editörlüğü ve uzman muhabirlik yaptığım Radikal gazetesinde yayınlandı. Aslında haber, o sırada yayın yönetmenimiz olan Mehmet Yakup Yılmaz’ın önerisiyle üç günlük bir yazı dizisi olarak planlanmıştı. Ben de bu şablona göre haberi oluşturdum.
“Haberin yayınlandığı gün gazeteyi ansızın Çevik Bir’in ziyaret ettiğini öğrendiğimde yazı dizisinin başına bir hal geleceğini anlamıştım. Ertesi gün korktuğum başıma geldi...”
Şemdin Sakık’ın ifadelerine kimlerin müdahale ettiği, ifadelere eklenen çakma suçlamaların hangi yöntemle gazetelere servis edildiği, ‘seçilmiş yazarlar’ tarafından yorum yazıları yazılmasının nasıl sağlandığı, ancak aylar sonra, Nazlı Ilıcak eline geçen‘andıç’belgesini yayımlayınca anlaşılacaktı.
Mehmet Yılmaz’ın“Beni de 28 Şubat işlerine karıştırmak istiyorlar”diye heyecanlanmasını anlayışla karşılıyorum. Ancak bizim burada yaptığımız, bir gazetecilik ayıbı örnek olayı sergilemek; olayın baskı altında kalınan 28 Şubat sürecinde yaşanmış olması kendisi için bir mazeret bile sayılabilir.
İlk baskılardan yazı çıkarmasının, RTÜK Yasası Meclis’ten kazaya uğramadan, patronunun istediği şekilde geçsin diye yazarlarına uyguladığı sansürün bu kadarcık bile mazereti yok çünkü...
Kendisine cevap vermekten hoşlanıyor değilim, hiç hoşlanmıyorum; ancak bir dönemin medya sorumlularının mesleki cibilliyetini öğrenmek okurların hakkı.
Taha Kıvanç/Star