BİR ANADOLU MESİHİNİN ÖYKÜSÜ: SAATÇİ PEYGAMBER
Saatçi Peygamber, 15. Yüzyıl Anadolu'sunda çevresindeki insanların hayranlığını bir adamın peygamberliğe uzanan hikâyesini anlatıyor.
Necati Göksel yeni kitabı Saatçi Peygamber’de, 15. Yüzyılın kargaşa
içindeki Anadolu coğrafyasında yaptıkları ve söyledikleriyle
çevresindeki insanların hayranlığını ve saygısını kazanan bir
adamın peygamberliğe uzanan hayat hikâyesini anlatıyor.
Romanın kahramanı Kutay adlı saat ustasıdır. Babası Halepli olan
Kutay, babasıyla birlikte çıktığı bir yolculukta korsanlar
tarafından kaçırılır. Venedik’te bir saatçiye köle olarak satılır.
Efendisi Giovanni, Kutay’a iyi davranır, ona bildiklerini öğretir.
Yıllar sonra da serbest bırakır. Özgürlüğüne kavuşan Kutay,
ailesinin izini bulabilmek umuduyla Halep’e gider. Ne var ki
kimseyi bulamaz. Bu noktadan sonra yaşadıklarını geride bırakarak
hayatının amacını, nedenini bulmak üzere yola koyulur. Kutay’ın
varoluşunu sorgulayan ve hayattaki amacını bulmaya odaklanan içsel
yolculuğu, romana tasavvufi bir derinlik katıyor.
Kutay, Harran’a ulaştığında atölye olarak kullanabileceği bir
dükkân kiralar. Atölyede yaptığı oldukça büyük bir saati dükkânının
önünde sergilemeye başlar. Daha önce hiç saat görmemiş bölge
insanları Kutay’ın yeni icadına ilgisiz kalmazlar, akın akın
dükkâna gelirler. Dükkânına gelenlere saat hakkında bilgiler veren
Kutay, konuştuklarıyla da insanların ilgisini çekmeye başlar.
Varolan her şeyde derin bir hikmet olduğuna inanan Kutay, mistik
olduğu kadar da akılcı biridir. Kutay’ın söylevlerinden etkilenen
bölge insanları, kısa süre sonra dükkâna artık saat için değil,
Kutay’ı dinlemek için gelmeye başlarlar.
Yabancı biri olarak geldiği Harran’da insanların ilgi ve merakını
üzerinde toplayan Kutay, önce marifetli bir ermiş sonra da
peygamber olarak anılmaya başlar. İlk başlarda Kutay’ın da gururunu
okşayan bu süreç bir süre sonra önüne geçemeyeceği boyutlara
ulaşır. Müslüman olduğu halde Kutay’a peygamber yakıştırması
yapanlara Kutay, Kuran’ı kaynak göstererek peygamber olmadığını,
hakikatin peşindeki bir fani olduğunu söylese de, çevresindeki
kitle her geçen gün büyümeye devam eder.
İnsanın, tüm canlıların ortak kaderi olan ölüm karşısındaki
çaresizliği, akıl ve düşünceyle avutulamayınca inanç, ihtiyaç
haline gelebiliyor. İnanma ihtiyacındaki insanların, üzerinde
düşünmeden kavramları hatta kişileri kutsallaştırmaları ise hiç de
zor olmuyor. Saatçi Peygamber Kutay, dili döndüğünce çaba sarf etse
de insanlar onun peygamber olduğuna inanmakta ısrar ederler.
Hayatının amacını aramakta olan Kutay, çevresindeki insanların
kendine yakıştırdığı rolü benimsemeye başlar. Hayatı boyunca aklı
kılavuz edinmiş olan Kutay, peygamber sıfatıyla elde ettiği gücün
farkına varır. Romanın düğümü, Kutay’ın sembolize ettiği hikmet
peşindeki aklın, güç ve iktidarla olan sınavıdır. Güçlenen Kutay,
Doğu’nun en güçlü hükümdarı Timur için tehdit haline gelmeye
başlar.
Necati Göksel’in 15. Yüzyıla ait bir kurgunun içinde bize aktardığı
Saatçi Peygamber’in hikâyesi, tarihin bütün dönemlerinde
yaşanabilecek bir konuya dikkat çekiyor; manevi tatmin bulmak üzere
inanmaya ihtiyaç duyan insanların kendilerini rahatlatan sözlerin
ve düşüncelerin etkisiyle bir süre sonra bu sözleri putlaştırması,
belli kişilere de iktidar ve güç kazandırıyor. Saatçi Peygamber’de
karşımıza çıkan Kutay, dünya işlerini geride bırakmış manevi huzur
peşindeki biridir. İnsanlar onu peygamber ilan ettikten sonra sakin
ve huzurlu olan hayatı altüst olur. Kendisi istemese de, karşı
koymaya çalışsa da bulunduğu makamın gücü onu ele geçirmeye
başlar.