Binali Yıldırım o görüntüler için ilk kez konuştu: Kafamda kuşkular var
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, oğlu Erkan Yıldırım'ın Singapur'daki bir kumarhanede çekilmiş fotoğraflarının ortaya çıkmasına ilişkin ilk kez konuştu
"Bunun bana karşı bir operasyon olduğunu düşünmek için elimizde
somut birtakım bilgiler olması lazım" diyen Yıldırım, "Bunun çok
masum bir iş olmadığını düşünmekle beraber herhangi bir adrese de
işaret etmiyorum. Kafamda birtakım kuşkular var" ifadesini
kullandı. "Bunun siyasi bir arka planı olduğunu düşünmek
istemiyorum" diyen Yıldırım, "Bu ve buna benzer ayak oyunları benim
için bir şey ifade etmiyor" diye konuştu.
Binali Yıldırım, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin olarak,
"Yapmamız gereken fiili duruma uygun anayasa değişikliğini yapmak.
Ülke zaman kaybetmemeli” görüşünü dile getirdi. Yeni anayasanın
Meclis’ten geçmemesi durumunda ‘B planları’nın olduğunu belirten
Yıldırım, “Bugünkü yaşanan çelişkileri ortadan kaldıran bir metinle
gelebiliriz. Bu da yine anayasa değişikliği teklifi. Partili
cumhurbaşkanı olabilir” diye konuştu.
Yıldırım, “Genel başkanlık için isminiz geçmişti. Bu konuda
iddianız var mı?’ sorusuna ise “İddiasız siyaset olmaz” cevabını
verdi.
Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan'ın sorularını yanıtlayan
(27 Nisan 2016) Binali Yıldırım'ın açıklamaları şöyle:
"Oğlumun kumarhane görüntüleriyle ilgili kafamda
kuşkular var"
(Oğlunun Singapur’daki görüntüleri) Bunun bana karşı bir operasyon
olduğunu düşünmek için elimizde somut birtakım bilgiler olması
lazım. Aksi takdirde benim siyaset anlayışımda, somut, elle tutulur
bir bilgi-belge olmadıktan sonra onun peşine düşmem. O yüzden bunun
çok masum bir iş olmadığını düşünmekle beraber herhangi bir adrese
de işaret etmiyorum. Kafamda birtakım kuşkular var. Ama bu eninde
sonunda ortaya çıkar. Siyasetçinin ismi her zaman ilgi çeker ama
siyasetteki yöntemi veya gazeteciliğin bu olmadığını düşünüyorum.
Belden aşağı siyaset artık çok modası geçmiş bir siyasettir. Bunu
tekrar ihya etmek isteyenler büyük yanlış içerisine düşerler.
Siyaseti aile üzerinden, çocuklar üzerinden yapmaya kalktığınız
zaman bunun bedeli herkes için ağır olur. Bunun ülkeye de siyasete
de katkısı yok. Kavga edilecekse, kavganın da bir ahlakı var. O
ahlaka riayet etmek lazım. Özellikle internet ve sosyal medyanın
hayatımıza girdiği bu günlerde algı oluşturma çok moda oldu.
Herhangi birini yargısız infaza tabi tutup, itibarını
zedeleyebilirsiniz. Bize düşen insanların kişilik haklarını
korumak, özel hayatlarına saldırı olmasına izin vermemek, tüm
bunları yaparken düşüncelerini ifade edebilmesine de sonuna kadar
özen göstermek.
"Herkes bildiğini açıklasın"
Bunun siyasi bir arka planı olduğunu düşünmek istemiyorum. Ama bunu
yorumlayan gerek medya mensupları, gerek siyasetçiler sıradan bir
iş olmadığını, arka planının mutlaka olabileceğini söylüyorlar. Ben
bu işlere alışığım. 13 yıldır bunun daha ağırına, haksız
saldırılara maruz kaldım. Dolayısıyla şerbetliyim. Daha ne
bildikleri varsa herkes bildiğini açıklasın. Hiç benim umruma
gelmez. Ekşi ayran içmedim ki karnım ağrısın. Ne yaparlarsa
yapsınlar. Biz zaten siyasi hayatın içindeyiz, her şeyimiz açık
seçik. Herkesin gözü önünde iş yapıyoruz. Yaptığımız işleri de
günahıyla sevabıyla vatandaş görüyor ve not veriyor. Bu ve buna
benzer ayak oyunları benim için bir şey ifade etmiyor. Ne zaman
endişeye düşerim; vatandaş bana yüzünü çevirdiği zaman. Benim için
en büyük ceza odur. Öbür türlü, kapalı kapılar arkasında hazırlanan
birtakım tezgâhlar. Daha öteye geçemez.
Siyaset iddiasız olmaz
(Genel başkanlık için isminiz geçmişti. Bu konuda iddianız var mı?)
Siyasette iddiasız hiçbir şey olmaz. Ama benim iddiam Ak Parti’nin
başarısı, memleketin kalkınmasıdır. Siyasette 13 yılı geride
bıraktık. Konum, makam, mevki benim için samimiyetle söylüyorum
ikinci planda. Hiç oturduğum koltuktan güç almadım, hep o koltuğu
güçlendirmek için gece gündüz çalıştım. Bunu bakanlığımdan
görebilirsiniz. Ulaştırma Bakanlığı 80’li, 90’lı yıllarda
neredeydi, şimdi nerede? Ülkenin yıllardır efsaneye dönüşmüş
projelerini hayata geçirdik. Benim kısa gün siyasetiyle, günlük
polemik siyasetiyle işim olmadı. Onu da yaparız ama bu ülkeye
faydası yok. Ona laf yetiştir, buna yetiştir, işi kim yapacak? Ben
kendimi hep amele bakan diye tanımlarım. Milletin amelesi. Gurur
duyuyorum. Önemli olan bir yerlere gözünü dikmek değil, aldığınız
sorumluluğun ne kadar hakkını veriyorsunuz onu bilmektir. Mutlaka
siyaset iddia işidir. Kader çizginizde ne varsa onu yaşarsınız. Şu
an başbakanımız da genel başkanımız da var. Dolayısıyla bu gerçeği
görmemiz lazım.
"Keşke o zaman yapsaydık"
(Cumhurbaşkanı-başbakan ilişkileri) Kim, neyi paylaşamayacak?
Cumhurbaşkanının konumu belli. Cumhuriyet tarihinde en fazla halk
desteği alarak göreve gelmiş bir cumhurbaşkanından söz ediyoruz.
Cumhurbaşkanımızın siyasi sorumluluğu başlamıştır halkın oylarıyla
seçildiği için. Yarın milletin karşısına gittiğinizde ne diyecek,
‘Yüzde 52 oy verdik, ne için, ülkede kardeşlik olsun, terör
olmasın, bölmeye çalışanlara fırsat verilmesin, ülke kalkınsın.’
Bütün bunların adresi olarak vatandaş Cumhurbaşkanı’nı görüyor.
Keşke o zaman cumhurbaşkanını halk tarafından seçerken aynı zamanda
bütün icranın başı olarak tanımlasaydık. Anayasadaki çelişkiyi
ortadan kaldırsaydık bu dedikodular hiç olmazdı. Dedikodular itibar
ederseniz büyür. Ortaya atılan bu iddiaların maksatlı olduğunu
düşünüyorum. Ak Parti’nin başarısını etik siyasetle durduramayanlar
farklı yöntemler kullanarak parti içinde acaba bir zaafiyet,
ayrışma, siyasi bir çatışma ortamı oluşturabilir miyiz gayreti
içindeler. Bütün fikirler yüzde 100 uyuşacak diye bir şey yok.
Başbakanımızla kabinede konuşuyoruz, bir kısım arkadaşlar farklı
görüşte oluyor, bir karara varılıyor. Verilen karar benim hoşuma
gitmedi. Soluk soluğa çıkıp ben buna karşı çıktım mı diyeceğim? O
olmaz. Bazen görüyorum, Ak Parti’de görev yapmış arkadaşlar var.
İşin dışında kalınca başlıyorlar içeriyi tenkit etmeye. Ama
vatandaş bunlara itibar etmiyor. Diyor ki; “Böyle düşünüyorsan niye
yıllarca o hükümetlerde görev aldın?” Hem orada durayım, hem
muhalif gibi davranayım, bunu kimse yemez. Bu şekilde hareket
edenlerin şimdi ismi bile geçmiyor, okunmuyor.
"Kürtlerin PKK sorunu var"
Terörün ülke gündeminden çıkmasının çözüm süreci olarak algılanması
lazım. Kürtlerin, Türklerin, ülkenin başının belası olmaktan ne
zaman çıkarsa o zaman hallolmuş olur. PKK’nın, Kürtler gibi bir
sorunu yok. Sorun Kürtler’in PKK sorunudur. Sorun olan bu
unsurların ülkenin ve Kürtler’in başının belası olmaktan
kurtarmamız lazım. Silahlar tamamen ortadan kalkana, vatandaşların
mal ve can güvenliği tamamen sağlanana kadar bu operasyonlar devam
edecek.
"Erdoğan, icranın aynı zamanda başı"
Şunu bilelim; bakın Ak Parti’nin kurucusu Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Bugün de lider Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ak Parti camiası da öyle
bilir, Türkiye de öyle bilir, dünya da öyle bilir. Peki Sayın Ahmet
Davutoğlu nedir; başbakandır, genel başkandır. Hem anayasal olarak,
hem konum olarak Ahmet Davutoğlu ile Recep Tayyip Erdoğan’ın aynı
seviyede, birbiriyle fikir ayrılığına düşer konumda göstermek doğru
değil. Recep Tayyip Erdoğan, ülkenin birliğini, güvenliğini temsil
eden, kurumların uyum içinde çalışmasını sağlayan, yasaları
onaylayan ve icranın aynı zamanda başı. İstediği zaman bakanlar
kuruluna başkanlık edebiliyor, MGK’nın başkanı. Cumhurbaşkanımızın
Türkiye siyasetindeki yeri sembolik cumhurbaşkanlığı olan ülkeler
gibi değil. Güçlü cumhurbaşkanlığı. Hele seçimle geldikten sonra
fiilen de böyle. Yapmamız gereken fiili duruma uygun anayasa
değişikliğini yapmak. Ülke zaman kaybetmemeli.
"B planımız devreye girer"
Türkiye’de darbelerle, vesayetle yapılan anayasanın artık ihtiyacı
karşılamadığını cümle alem kabul ediyor. Kendimiz bir anayasa
hazırlıyoruz. Bitince kamuoyunun görüşüne açacağız ve aynı zamanda
Meclis’e yeni anayasa olarak sunacağız. Sonrası Meclis’in işi. Tek
başına sayımız yetmiyor. Bu konu toplumda ve diğer siyasi
partilerimiz tarafından tekrar değerlendirilir, gerekli desteği
görürse amenna. O zaman ümit ederiz ki 367 olur, çıkar, geçer,
gider. Ama 330-367 arası olsa da fark etmez, orada da referandum
yolu açılır. Eğer böyle olmazsa bizim o zaman B planımız devreye
girer. B planımız da var. Daha kısa, bugünkü yaşanan çelişkileri
ortadan kaldıran bir metinle gelebiliriz. Kısa vadeli ihtiyaçları
görmek açısından. Bu da yine anayasa değişikliği teklifi. Partili
cumhurbaşkanı olabilir. Başbakanlık-cumhurbaşkanlığı ilişkilerinde
onunla uyumlu birkaç maddelik düzenleme düşünülebilir.
"Partili Cumhurbaşkanlığı'na
destek yüzde 50'nin üzerinde"
İstatistiklerde partili cumhurbaşkanlığa destek 50’lerin çok
üzerinde. Başkanlık sistemine ise destek artıyor ama partili
cumhurbaşkanlığı kadar değil. Kişi bilmediğine düşmandır. Ne kadar
anlatırsak desteğin artacağını düşünüyorum. Türkiye hep tek parti
iktidarlarında büyüdü. Başkanlıkta mutlaka tek ve güçlü iktidar
var. Başkanlık sistemini çok basitleştiriyorum; belediye başkanlığa
benzetiyorum. Belediye başkanlığı seçimin de meclisi de ayrı
seçiliyor. Neticede biri başkan seçiliyor ama Meclis’te nispi
temsil oluyor. Başkan ülkeyi yönetiyor, parlamento da denetliyor.
Siyaseti güçlendirecek, özgüvenini artıracak olan sistem başkanlık
sistemidir. “Ne bu acele” gibi maksatlı şeyler yayıyorlar. Acelesi
var mı yahu? 15 senedir konuşuyoruz, evveliyatı da var. Daha ne
konuşacağız kardeşim? Anayasada 4 ilkeye dikkat edeceğiz. Tek
bayrak, tek devlet, tek millet, tekvatan. Üniter yapı, toprak
bütünlüğünün korunması. Buralar asla ve asla masaya konulamaz. Bu
milletin adı Türk milletidir. Bu devletin adı Türk devletidir.
Osmanlı gibi. Osmanlı’yı dünya Türk imparatorluğu olarak biliyordu
ama içinde 72 millet vardı. Bu üniter devlet yapısını tartışmaya
açmayan, toprak bütünlüğünü esas alan bir anayasa olacak. Diğer
konular zaten demokratik anayasalarda nasılsa öyle. Kuvvetler
ayrılığı olacak ama kuvvetlerin en üstünü millet iradesidir. Millet
iradesi belirleyici erk, diğerleri de kendi alanlarında bağımsız
erkler olacak.
"Badireden Erdoğan kurtardı"
Başkanlık sistemini getirmek, rejimi değiştirmek değil. Cumhuriyet,
demokrasi; bunların hepsi var, bunlara halel gelmiyor.
Cumhurbaşkanlığı-başbakanlık ikili bir yapı. Ama fiili durum
parlamenter sistemin ötesinde. Parlamenter sistemde başbakan ön
plana çıkar, cumhurbaşkanı temsili olur. Bizim sistemde Kenan Evren
kendisi cumhurbaşkanı olacağı için “bütün yetkileri doldurun
buraya” demiş. Melez bir yapı. Cumhurbaşkanı, başbakan aynı
partiden olduğunda sorun çıkmayabilir ama her zaman potansiyel bir
sorun alanı olur. İstikrarın adresi güçlü siyasi ve milli iradedir.
Bunun temsili de başkanlık sistemidir. Başkanlık yoksa günün
birinde mutlaka koalisyonlara mahkum olursun. Sürekli iktidarda
olan parti yıpranır. İşte 7 Haziran. 7 Haziran 1 Kasım arası
ciltlerce doktora tezidir. Bazen, “Erdoğan siyaset sihirbazı”
diyorlar. Erdoğan siyasetin ustası, sihirbazı değil. Öngörüsüyle
Türkiye’yi büyük bir badireden kurtardı. 1 Kasım seçimlerinin
tartışmasız mimarı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
"Laiklik hem dini, hem devleti koruyor"
(Meclis Başkanı’nın “dindar anayasa” sözleri) Meclis Başkanımız
tarihi değerlendirme yapıyor bir konferansta. Kendi düşüncesini de
ifade ediyor. Doğru mudur, eğri midir takdiri bana düşmez. Toplum,
siyaset değerlendirecek. Fikrimi soruyorsanız anayasadaki laiklik
sisteminin hem dini hem devleti koruyan bir hüküm olduğunu
düşünürüm. Laikliğin kılıç olarak kullanıldığı dönemler artık
geride kaldı. Biz ne ifratta ne tefritte olmalıyız; orta yolda
olmalıyız. Bu ülkenin kahir ekseriyeti müslümandır. Kanunlar içinde
dinini yaşamada sınırlama yoktur. Ak Parti bunları kaldırdı. 28
Şubat’ın sebebini, başörtüsüydü, imam hatiplerdi, nasıl baskı
yapıldığını biliyorsunuz. İnsanımıza sonuna kadar inanacağız ama
denetimi de elden bırakmayacağız. Olabilir, 6. kol faaliyetleri
yapanlar insanların kanına girebilir, bunlara karşı tedbirimizi
alacağız.
"Millete sorduk, ‘dokunun’ diyor"
(Dokunulmazlıklar) HDP önce demokrasiye ne kadar büyük yara
açtıklarının hesabını versin. Bölücülüğün bayraktarlığını yaparak
demokrasinin gelişmesine katkı sağlanmaz. Siyasetin boşluklarından
yararlanarak terör örgütüne siyasi hakları kullanarak destek
vermek, sonra da “dokunulmazlıkların kaldırılması siyasete zarar
verir” demek amansız bir çelişkidir. Dokunulmazlık, kendini ifade
etme sonuna kadar ama siz masum insanları, askeri, polisi
öldürenleri kutsar, methiyeler yağdırırsanız 78 milyon ne hisseder?
Bunun dokunulmazlıkla ne alakası var? Güçlü biçimde desin ki
“terörün her türünü lanetliyorum, PKK da DAEŞ de DHKP-C de hepsi
aynı soydur” desin eyvallah. Kürsü dokunulmazlığı milletin menfaati
için söylenecek her şey hiçbir şekilde kısıtlanmamalı ama teröre
açıktan, lojistik destek sağlayıp, insanları devlete karşı isyana
teşvik edenlere bir şey demeyecek miyiz? Maliyeti olacağını
düşünmüyoruz. Millete sorduk, “bölücülüğe fırsat vermeyin, bölünmek
istemiyoruz” diyorlar. Erken kalkan “Ben bağımsızlık ilan ettim,
bayrağım şudur” derse nasıl millet olacağız, bölgede güçlü oyuncu
olacağız?
"Pahalı bulan Körfez’i dolaşır"
(Osmangazi Köprüsü’nün geçiş ücretinin 117 lira olması) Boğaziçi ve
Fatih Sultan Mehmet köprülerinin bedelini yıllarca millet ödedi.
Kullanmayanlar da ödedi. Burada kullananlar ödeyecek. Bedava bir
şey yok. Alternatifi var. Pahalı bulan Körfez’i dolaşır, gemiyle
geçer. Necati Doğru geçmiyorsa gemiyle geçsin. Vakti çok nasıl
olsa. Bu bir finansman modelidir. 50 sene daha mı bekleyeceğiz?
Bunlar çalıştıracaklar, 17-18 sene sonra bize gelecek bedava. O
zaman isterseniz bedava yaparız. İkincisi; bu köprüdeki ücretler
dünyadaki emsallerine baktığınızda en ucuzudur.İstanbul’dan İzmir’e
3 saatte gideceksiniz. Zaman, yakıt maliyetini hesap ederseniz hem
ucuz, hem de güvenli. Bir şey daha söyleyeyim millet rahat etsin.
Bu modelde, “Bu kadar trafik, ücreti bu kadar, fark varsa biz
ödeyeceğiz” diyoruz. Günde 40 bin. Diyelim ki 30 bin geçti. 10 bin
eksiği var, onu yıl sonunda firmaya ödeyeceğiz. Peşin yaptır,
taksitle öde. Garanti vermiyorsan, “Gel Allah rızası için bir köprü
yap 30 katrilyona.” Var mı böyle bir babayiğit? Ya bekleyip 40 sene
sonra yapacaksın ya da böyle modellerle. Ama bir şey yapacağız,
bütün bunları dikkate alarak geçişlerle ilgili bir sürprizim var.
Bir güzellik yapacağım.
"20 milyona astronotun olur"
Uzay Ajansı’nı kuruyoruz. Başbakan başkanlığında Uzay Politikaları
Yüksek Kurulu oluşacak. Amacı Türkiye’nin uzay ve havacılık
kabiliyetini geliştirmek. Biraz geç kaldık. Astronot 20 milyon
doları bastır hemen olsun. Şu anda parayı veren düdüğü çalıyor.
Astronot olur ama para meselesi. Bizim amacımız “ağanın fesi var
desinler” değil, gerçek anlamda uzayda yetkinliği olan, uzayın
sırlarını keşfedebilen ülkeler arasına girmek. Bizim amacımız bir
kişiyi sansasyonel olarak Türkonot göndermek değil. Ver NASA’ya 1
değil 5 astronot göndersinler parayla.
"Sınırlı bilgi verilecek"
(50 milyon vatandaşın kimlik bilgilerinin çalınması) Bir gelişme
yok. Derdimizi anlatamadık. Sızma değil, bilgisayardan alma değil.
Bu alenen verilmiş bir bilgi. Seçim zamanı partilere veriliyor bu.
Verilince nasıl kontrol edeceksiniz? Şimdi düzenliyoruz, artık çok
sınırlı verilecek. Bu şekilde önüne geçilir. Bu bilgileri siz
vermiyor musunuz, tapuda, bankada? Bu bilgiler herkeste var. Sizin
bilgilerinizin başka yerde olmadığını mı düşünüyorsunuz?