27 Nis 2016 09:24
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:29
Binali Yıldırım o görüntüler için ilk kez konuştu: Kafamda kuşkular var
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, oğlu Erkan Yıldırım'ın Singapur'daki bir kumarhanede çekilmiş fotoğraflarının ortaya çıkmasına ilişkin ilk kez konuştu
"Bunun bana karşı bir operasyon olduğunu düşünmek için elimizde
somut birtakım bilgiler olması lazım" diyen Yıldırım, "Bunun çok
masum bir iş olmadığını düşünmekle beraber herhangi bir adrese de
işaret etmiyorum. Kafamda birtakım kuşkular var" ifadesini
kullandı. "Bunun siyasi bir arka planı olduğunu düşünmek
istemiyorum" diyen Yıldırım, "Bu ve buna benzer ayak oyunları benim
için bir şey ifade etmiyor" diye konuştu.
Binali Yıldırım, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin olarak, "Yapmamız gereken fiili duruma uygun anayasa değişikliğini yapmak. Ülke zaman kaybetmemeli” görüşünü dile getirdi. Yeni anayasanın Meclis’ten geçmemesi durumunda ‘B planları’nın olduğunu belirten Yıldırım, “Bugünkü yaşanan çelişkileri ortadan kaldıran bir metinle gelebiliriz. Bu da yine anayasa değişikliği teklifi. Partili cumhurbaşkanı olabilir” diye konuştu.
Yıldırım, “Genel başkanlık için isminiz geçmişti. Bu konuda iddianız var mı?’ sorusuna ise “İddiasız siyaset olmaz” cevabını verdi.
Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan'ın sorularını yanıtlayan (27 Nisan 2016) Binali Yıldırım'ın açıklamaları şöyle:
"Oğlumun kumarhane görüntüleriyle ilgili kafamda kuşkular var"
(Oğlunun Singapur’daki görüntüleri) Bunun bana karşı bir operasyon olduğunu düşünmek için elimizde somut birtakım bilgiler olması lazım. Aksi takdirde benim siyaset anlayışımda, somut, elle tutulur bir bilgi-belge olmadıktan sonra onun peşine düşmem. O yüzden bunun çok masum bir iş olmadığını düşünmekle beraber herhangi bir adrese de işaret etmiyorum. Kafamda birtakım kuşkular var. Ama bu eninde sonunda ortaya çıkar. Siyasetçinin ismi her zaman ilgi çeker ama siyasetteki yöntemi veya gazeteciliğin bu olmadığını düşünüyorum. Belden aşağı siyaset artık çok modası geçmiş bir siyasettir. Bunu tekrar ihya etmek isteyenler büyük yanlış içerisine düşerler. Siyaseti aile üzerinden, çocuklar üzerinden yapmaya kalktığınız zaman bunun bedeli herkes için ağır olur. Bunun ülkeye de siyasete de katkısı yok. Kavga edilecekse, kavganın da bir ahlakı var. O ahlaka riayet etmek lazım. Özellikle internet ve sosyal medyanın hayatımıza girdiği bu günlerde algı oluşturma çok moda oldu. Herhangi birini yargısız infaza tabi tutup, itibarını zedeleyebilirsiniz. Bize düşen insanların kişilik haklarını korumak, özel hayatlarına saldırı olmasına izin vermemek, tüm bunları yaparken düşüncelerini ifade edebilmesine de sonuna kadar özen göstermek.
"Herkes bildiğini açıklasın"
Bunun siyasi bir arka planı olduğunu düşünmek istemiyorum. Ama bunu yorumlayan gerek medya mensupları, gerek siyasetçiler sıradan bir iş olmadığını, arka planının mutlaka olabileceğini söylüyorlar. Ben bu işlere alışığım. 13 yıldır bunun daha ağırına, haksız saldırılara maruz kaldım. Dolayısıyla şerbetliyim. Daha ne bildikleri varsa herkes bildiğini açıklasın. Hiç benim umruma gelmez. Ekşi ayran içmedim ki karnım ağrısın. Ne yaparlarsa yapsınlar. Biz zaten siyasi hayatın içindeyiz, her şeyimiz açık seçik. Herkesin gözü önünde iş yapıyoruz. Yaptığımız işleri de günahıyla sevabıyla vatandaş görüyor ve not veriyor. Bu ve buna benzer ayak oyunları benim için bir şey ifade etmiyor. Ne zaman endişeye düşerim; vatandaş bana yüzünü çevirdiği zaman. Benim için en büyük ceza odur. Öbür türlü, kapalı kapılar arkasında hazırlanan birtakım tezgâhlar. Daha öteye geçemez.
Siyaset iddiasız olmaz
(Genel başkanlık için isminiz geçmişti. Bu konuda iddianız var mı?) Siyasette iddiasız hiçbir şey olmaz. Ama benim iddiam Ak Parti’nin başarısı, memleketin kalkınmasıdır. Siyasette 13 yılı geride bıraktık. Konum, makam, mevki benim için samimiyetle söylüyorum ikinci planda. Hiç oturduğum koltuktan güç almadım, hep o koltuğu güçlendirmek için gece gündüz çalıştım. Bunu bakanlığımdan görebilirsiniz. Ulaştırma Bakanlığı 80’li, 90’lı yıllarda neredeydi, şimdi nerede? Ülkenin yıllardır efsaneye dönüşmüş projelerini hayata geçirdik. Benim kısa gün siyasetiyle, günlük polemik siyasetiyle işim olmadı. Onu da yaparız ama bu ülkeye faydası yok. Ona laf yetiştir, buna yetiştir, işi kim yapacak? Ben kendimi hep amele bakan diye tanımlarım. Milletin amelesi. Gurur duyuyorum. Önemli olan bir yerlere gözünü dikmek değil, aldığınız sorumluluğun ne kadar hakkını veriyorsunuz onu bilmektir. Mutlaka siyaset iddia işidir. Kader çizginizde ne varsa onu yaşarsınız. Şu an başbakanımız da genel başkanımız da var. Dolayısıyla bu gerçeği görmemiz lazım.
"Keşke o zaman yapsaydık"
(Cumhurbaşkanı-başbakan ilişkileri) Kim, neyi paylaşamayacak? Cumhurbaşkanının konumu belli. Cumhuriyet tarihinde en fazla halk desteği alarak göreve gelmiş bir cumhurbaşkanından söz ediyoruz. Cumhurbaşkanımızın siyasi sorumluluğu başlamıştır halkın oylarıyla seçildiği için. Yarın milletin karşısına gittiğinizde ne diyecek, ‘Yüzde 52 oy verdik, ne için, ülkede kardeşlik olsun, terör olmasın, bölmeye çalışanlara fırsat verilmesin, ülke kalkınsın.’ Bütün bunların adresi olarak vatandaş Cumhurbaşkanı’nı görüyor. Keşke o zaman cumhurbaşkanını halk tarafından seçerken aynı zamanda bütün icranın başı olarak tanımlasaydık. Anayasadaki çelişkiyi ortadan kaldırsaydık bu dedikodular hiç olmazdı. Dedikodular itibar ederseniz büyür. Ortaya atılan bu iddiaların maksatlı olduğunu düşünüyorum. Ak Parti’nin başarısını etik siyasetle durduramayanlar farklı yöntemler kullanarak parti içinde acaba bir zaafiyet, ayrışma, siyasi bir çatışma ortamı oluşturabilir miyiz gayreti içindeler. Bütün fikirler yüzde 100 uyuşacak diye bir şey yok. Başbakanımızla kabinede konuşuyoruz, bir kısım arkadaşlar farklı görüşte oluyor, bir karara varılıyor. Verilen karar benim hoşuma gitmedi. Soluk soluğa çıkıp ben buna karşı çıktım mı diyeceğim? O olmaz. Bazen görüyorum, Ak Parti’de görev yapmış arkadaşlar var. İşin dışında kalınca başlıyorlar içeriyi tenkit etmeye. Ama vatandaş bunlara itibar etmiyor. Diyor ki; “Böyle düşünüyorsan niye yıllarca o hükümetlerde görev aldın?” Hem orada durayım, hem muhalif gibi davranayım, bunu kimse yemez. Bu şekilde hareket edenlerin şimdi ismi bile geçmiyor, okunmuyor.
"Kürtlerin PKK sorunu var"
Terörün ülke gündeminden çıkmasının çözüm süreci olarak algılanması lazım. Kürtlerin, Türklerin, ülkenin başının belası olmaktan ne zaman çıkarsa o zaman hallolmuş olur. PKK’nın, Kürtler gibi bir sorunu yok. Sorun Kürtler’in PKK sorunudur. Sorun olan bu unsurların ülkenin ve Kürtler’in başının belası olmaktan kurtarmamız lazım. Silahlar tamamen ortadan kalkana, vatandaşların mal ve can güvenliği tamamen sağlanana kadar bu operasyonlar devam edecek.
"Erdoğan, icranın aynı zamanda başı"
Şunu bilelim; bakın Ak Parti’nin kurucusu Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bugün de lider Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ak Parti camiası da öyle bilir, Türkiye de öyle bilir, dünya da öyle bilir. Peki Sayın Ahmet Davutoğlu nedir; başbakandır, genel başkandır. Hem anayasal olarak, hem konum olarak Ahmet Davutoğlu ile Recep Tayyip Erdoğan’ın aynı seviyede, birbiriyle fikir ayrılığına düşer konumda göstermek doğru değil. Recep Tayyip Erdoğan, ülkenin birliğini, güvenliğini temsil eden, kurumların uyum içinde çalışmasını sağlayan, yasaları onaylayan ve icranın aynı zamanda başı. İstediği zaman bakanlar kuruluna başkanlık edebiliyor, MGK’nın başkanı. Cumhurbaşkanımızın Türkiye siyasetindeki yeri sembolik cumhurbaşkanlığı olan ülkeler gibi değil. Güçlü cumhurbaşkanlığı. Hele seçimle geldikten sonra fiilen de böyle. Yapmamız gereken fiili duruma uygun anayasa değişikliğini yapmak. Ülke zaman kaybetmemeli.
"B planımız devreye girer"
Türkiye’de darbelerle, vesayetle yapılan anayasanın artık ihtiyacı karşılamadığını cümle alem kabul ediyor. Kendimiz bir anayasa hazırlıyoruz. Bitince kamuoyunun görüşüne açacağız ve aynı zamanda Meclis’e yeni anayasa olarak sunacağız. Sonrası Meclis’in işi. Tek başına sayımız yetmiyor. Bu konu toplumda ve diğer siyasi partilerimiz tarafından tekrar değerlendirilir, gerekli desteği görürse amenna. O zaman ümit ederiz ki 367 olur, çıkar, geçer, gider. Ama 330-367 arası olsa da fark etmez, orada da referandum yolu açılır. Eğer böyle olmazsa bizim o zaman B planımız devreye girer. B planımız da var. Daha kısa, bugünkü yaşanan çelişkileri ortadan kaldıran bir metinle gelebiliriz. Kısa vadeli ihtiyaçları görmek açısından. Bu da yine anayasa değişikliği teklifi. Partili cumhurbaşkanı olabilir. Başbakanlık-cumhurbaşkanlığı ilişkilerinde onunla uyumlu birkaç maddelik düzenleme düşünülebilir.
"Partili Cumhurbaşkanlığı'na
destek yüzde 50'nin üzerinde"
İstatistiklerde partili cumhurbaşkanlığa destek 50’lerin çok üzerinde. Başkanlık sistemine ise destek artıyor ama partili cumhurbaşkanlığı kadar değil. Kişi bilmediğine düşmandır. Ne kadar anlatırsak desteğin artacağını düşünüyorum. Türkiye hep tek parti iktidarlarında büyüdü. Başkanlıkta mutlaka tek ve güçlü iktidar var. Başkanlık sistemini çok basitleştiriyorum; belediye başkanlığa benzetiyorum. Belediye başkanlığı seçimin de meclisi de ayrı seçiliyor. Neticede biri başkan seçiliyor ama Meclis’te nispi temsil oluyor. Başkan ülkeyi yönetiyor, parlamento da denetliyor. Siyaseti güçlendirecek, özgüvenini artıracak olan sistem başkanlık sistemidir. “Ne bu acele” gibi maksatlı şeyler yayıyorlar. Acelesi var mı yahu? 15 senedir konuşuyoruz, evveliyatı da var. Daha ne konuşacağız kardeşim? Anayasada 4 ilkeye dikkat edeceğiz. Tek bayrak, tek devlet, tek millet, tekvatan. Üniter yapı, toprak bütünlüğünün korunması. Buralar asla ve asla masaya konulamaz. Bu milletin adı Türk milletidir. Bu devletin adı Türk devletidir. Osmanlı gibi. Osmanlı’yı dünya Türk imparatorluğu olarak biliyordu ama içinde 72 millet vardı. Bu üniter devlet yapısını tartışmaya açmayan, toprak bütünlüğünü esas alan bir anayasa olacak. Diğer konular zaten demokratik anayasalarda nasılsa öyle. Kuvvetler ayrılığı olacak ama kuvvetlerin en üstünü millet iradesidir. Millet iradesi belirleyici erk, diğerleri de kendi alanlarında bağımsız erkler olacak.
"Badireden Erdoğan kurtardı"
Başkanlık sistemini getirmek, rejimi değiştirmek değil. Cumhuriyet, demokrasi; bunların hepsi var, bunlara halel gelmiyor. Cumhurbaşkanlığı-başbakanlık ikili bir yapı. Ama fiili durum parlamenter sistemin ötesinde. Parlamenter sistemde başbakan ön plana çıkar, cumhurbaşkanı temsili olur. Bizim sistemde Kenan Evren kendisi cumhurbaşkanı olacağı için “bütün yetkileri doldurun buraya” demiş. Melez bir yapı. Cumhurbaşkanı, başbakan aynı partiden olduğunda sorun çıkmayabilir ama her zaman potansiyel bir sorun alanı olur. İstikrarın adresi güçlü siyasi ve milli iradedir. Bunun temsili de başkanlık sistemidir. Başkanlık yoksa günün birinde mutlaka koalisyonlara mahkum olursun. Sürekli iktidarda olan parti yıpranır. İşte 7 Haziran. 7 Haziran 1 Kasım arası ciltlerce doktora tezidir. Bazen, “Erdoğan siyaset sihirbazı” diyorlar. Erdoğan siyasetin ustası, sihirbazı değil. Öngörüsüyle Türkiye’yi büyük bir badireden kurtardı. 1 Kasım seçimlerinin tartışmasız mimarı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
"Laiklik hem dini, hem devleti koruyor"
(Meclis Başkanı’nın “dindar anayasa” sözleri) Meclis Başkanımız tarihi değerlendirme yapıyor bir konferansta. Kendi düşüncesini de ifade ediyor. Doğru mudur, eğri midir takdiri bana düşmez. Toplum, siyaset değerlendirecek. Fikrimi soruyorsanız anayasadaki laiklik sisteminin hem dini hem devleti koruyan bir hüküm olduğunu düşünürüm. Laikliğin kılıç olarak kullanıldığı dönemler artık geride kaldı. Biz ne ifratta ne tefritte olmalıyız; orta yolda olmalıyız. Bu ülkenin kahir ekseriyeti müslümandır. Kanunlar içinde dinini yaşamada sınırlama yoktur. Ak Parti bunları kaldırdı. 28 Şubat’ın sebebini, başörtüsüydü, imam hatiplerdi, nasıl baskı yapıldığını biliyorsunuz. İnsanımıza sonuna kadar inanacağız ama denetimi de elden bırakmayacağız. Olabilir, 6. kol faaliyetleri yapanlar insanların kanına girebilir, bunlara karşı tedbirimizi alacağız.
"Millete sorduk, ‘dokunun’ diyor"
(Dokunulmazlıklar) HDP önce demokrasiye ne kadar büyük yara açtıklarının hesabını versin. Bölücülüğün bayraktarlığını yaparak demokrasinin gelişmesine katkı sağlanmaz. Siyasetin boşluklarından yararlanarak terör örgütüne siyasi hakları kullanarak destek vermek, sonra da “dokunulmazlıkların kaldırılması siyasete zarar verir” demek amansız bir çelişkidir. Dokunulmazlık, kendini ifade etme sonuna kadar ama siz masum insanları, askeri, polisi öldürenleri kutsar, methiyeler yağdırırsanız 78 milyon ne hisseder? Bunun dokunulmazlıkla ne alakası var? Güçlü biçimde desin ki “terörün her türünü lanetliyorum, PKK da DAEŞ de DHKP-C de hepsi aynı soydur” desin eyvallah. Kürsü dokunulmazlığı milletin menfaati için söylenecek her şey hiçbir şekilde kısıtlanmamalı ama teröre açıktan, lojistik destek sağlayıp, insanları devlete karşı isyana teşvik edenlere bir şey demeyecek miyiz? Maliyeti olacağını düşünmüyoruz. Millete sorduk, “bölücülüğe fırsat vermeyin, bölünmek istemiyoruz” diyorlar. Erken kalkan “Ben bağımsızlık ilan ettim, bayrağım şudur” derse nasıl millet olacağız, bölgede güçlü oyuncu olacağız?
"Pahalı bulan Körfez’i dolaşır"
(Osmangazi Köprüsü’nün geçiş ücretinin 117 lira olması) Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin bedelini yıllarca millet ödedi. Kullanmayanlar da ödedi. Burada kullananlar ödeyecek. Bedava bir şey yok. Alternatifi var. Pahalı bulan Körfez’i dolaşır, gemiyle geçer. Necati Doğru geçmiyorsa gemiyle geçsin. Vakti çok nasıl olsa. Bu bir finansman modelidir. 50 sene daha mı bekleyeceğiz? Bunlar çalıştıracaklar, 17-18 sene sonra bize gelecek bedava. O zaman isterseniz bedava yaparız. İkincisi; bu köprüdeki ücretler dünyadaki emsallerine baktığınızda en ucuzudur.İstanbul’dan İzmir’e 3 saatte gideceksiniz. Zaman, yakıt maliyetini hesap ederseniz hem ucuz, hem de güvenli. Bir şey daha söyleyeyim millet rahat etsin. Bu modelde, “Bu kadar trafik, ücreti bu kadar, fark varsa biz ödeyeceğiz” diyoruz. Günde 40 bin. Diyelim ki 30 bin geçti. 10 bin eksiği var, onu yıl sonunda firmaya ödeyeceğiz. Peşin yaptır, taksitle öde. Garanti vermiyorsan, “Gel Allah rızası için bir köprü yap 30 katrilyona.” Var mı böyle bir babayiğit? Ya bekleyip 40 sene sonra yapacaksın ya da böyle modellerle. Ama bir şey yapacağız, bütün bunları dikkate alarak geçişlerle ilgili bir sürprizim var. Bir güzellik yapacağım.
"20 milyona astronotun olur"
Uzay Ajansı’nı kuruyoruz. Başbakan başkanlığında Uzay Politikaları Yüksek Kurulu oluşacak. Amacı Türkiye’nin uzay ve havacılık kabiliyetini geliştirmek. Biraz geç kaldık. Astronot 20 milyon doları bastır hemen olsun. Şu anda parayı veren düdüğü çalıyor. Astronot olur ama para meselesi. Bizim amacımız “ağanın fesi var desinler” değil, gerçek anlamda uzayda yetkinliği olan, uzayın sırlarını keşfedebilen ülkeler arasına girmek. Bizim amacımız bir kişiyi sansasyonel olarak Türkonot göndermek değil. Ver NASA’ya 1 değil 5 astronot göndersinler parayla.
"Sınırlı bilgi verilecek"
(50 milyon vatandaşın kimlik bilgilerinin çalınması) Bir gelişme yok. Derdimizi anlatamadık. Sızma değil, bilgisayardan alma değil. Bu alenen verilmiş bir bilgi. Seçim zamanı partilere veriliyor bu. Verilince nasıl kontrol edeceksiniz? Şimdi düzenliyoruz, artık çok sınırlı verilecek. Bu şekilde önüne geçilir. Bu bilgileri siz vermiyor musunuz, tapuda, bankada? Bu bilgiler herkeste var. Sizin bilgilerinizin başka yerde olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Binali Yıldırım, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin olarak, "Yapmamız gereken fiili duruma uygun anayasa değişikliğini yapmak. Ülke zaman kaybetmemeli” görüşünü dile getirdi. Yeni anayasanın Meclis’ten geçmemesi durumunda ‘B planları’nın olduğunu belirten Yıldırım, “Bugünkü yaşanan çelişkileri ortadan kaldıran bir metinle gelebiliriz. Bu da yine anayasa değişikliği teklifi. Partili cumhurbaşkanı olabilir” diye konuştu.
Yıldırım, “Genel başkanlık için isminiz geçmişti. Bu konuda iddianız var mı?’ sorusuna ise “İddiasız siyaset olmaz” cevabını verdi.
Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan'ın sorularını yanıtlayan (27 Nisan 2016) Binali Yıldırım'ın açıklamaları şöyle:
"Oğlumun kumarhane görüntüleriyle ilgili kafamda kuşkular var"
(Oğlunun Singapur’daki görüntüleri) Bunun bana karşı bir operasyon olduğunu düşünmek için elimizde somut birtakım bilgiler olması lazım. Aksi takdirde benim siyaset anlayışımda, somut, elle tutulur bir bilgi-belge olmadıktan sonra onun peşine düşmem. O yüzden bunun çok masum bir iş olmadığını düşünmekle beraber herhangi bir adrese de işaret etmiyorum. Kafamda birtakım kuşkular var. Ama bu eninde sonunda ortaya çıkar. Siyasetçinin ismi her zaman ilgi çeker ama siyasetteki yöntemi veya gazeteciliğin bu olmadığını düşünüyorum. Belden aşağı siyaset artık çok modası geçmiş bir siyasettir. Bunu tekrar ihya etmek isteyenler büyük yanlış içerisine düşerler. Siyaseti aile üzerinden, çocuklar üzerinden yapmaya kalktığınız zaman bunun bedeli herkes için ağır olur. Bunun ülkeye de siyasete de katkısı yok. Kavga edilecekse, kavganın da bir ahlakı var. O ahlaka riayet etmek lazım. Özellikle internet ve sosyal medyanın hayatımıza girdiği bu günlerde algı oluşturma çok moda oldu. Herhangi birini yargısız infaza tabi tutup, itibarını zedeleyebilirsiniz. Bize düşen insanların kişilik haklarını korumak, özel hayatlarına saldırı olmasına izin vermemek, tüm bunları yaparken düşüncelerini ifade edebilmesine de sonuna kadar özen göstermek.
"Herkes bildiğini açıklasın"
Bunun siyasi bir arka planı olduğunu düşünmek istemiyorum. Ama bunu yorumlayan gerek medya mensupları, gerek siyasetçiler sıradan bir iş olmadığını, arka planının mutlaka olabileceğini söylüyorlar. Ben bu işlere alışığım. 13 yıldır bunun daha ağırına, haksız saldırılara maruz kaldım. Dolayısıyla şerbetliyim. Daha ne bildikleri varsa herkes bildiğini açıklasın. Hiç benim umruma gelmez. Ekşi ayran içmedim ki karnım ağrısın. Ne yaparlarsa yapsınlar. Biz zaten siyasi hayatın içindeyiz, her şeyimiz açık seçik. Herkesin gözü önünde iş yapıyoruz. Yaptığımız işleri de günahıyla sevabıyla vatandaş görüyor ve not veriyor. Bu ve buna benzer ayak oyunları benim için bir şey ifade etmiyor. Ne zaman endişeye düşerim; vatandaş bana yüzünü çevirdiği zaman. Benim için en büyük ceza odur. Öbür türlü, kapalı kapılar arkasında hazırlanan birtakım tezgâhlar. Daha öteye geçemez.
Siyaset iddiasız olmaz
(Genel başkanlık için isminiz geçmişti. Bu konuda iddianız var mı?) Siyasette iddiasız hiçbir şey olmaz. Ama benim iddiam Ak Parti’nin başarısı, memleketin kalkınmasıdır. Siyasette 13 yılı geride bıraktık. Konum, makam, mevki benim için samimiyetle söylüyorum ikinci planda. Hiç oturduğum koltuktan güç almadım, hep o koltuğu güçlendirmek için gece gündüz çalıştım. Bunu bakanlığımdan görebilirsiniz. Ulaştırma Bakanlığı 80’li, 90’lı yıllarda neredeydi, şimdi nerede? Ülkenin yıllardır efsaneye dönüşmüş projelerini hayata geçirdik. Benim kısa gün siyasetiyle, günlük polemik siyasetiyle işim olmadı. Onu da yaparız ama bu ülkeye faydası yok. Ona laf yetiştir, buna yetiştir, işi kim yapacak? Ben kendimi hep amele bakan diye tanımlarım. Milletin amelesi. Gurur duyuyorum. Önemli olan bir yerlere gözünü dikmek değil, aldığınız sorumluluğun ne kadar hakkını veriyorsunuz onu bilmektir. Mutlaka siyaset iddia işidir. Kader çizginizde ne varsa onu yaşarsınız. Şu an başbakanımız da genel başkanımız da var. Dolayısıyla bu gerçeği görmemiz lazım.
"Keşke o zaman yapsaydık"
(Cumhurbaşkanı-başbakan ilişkileri) Kim, neyi paylaşamayacak? Cumhurbaşkanının konumu belli. Cumhuriyet tarihinde en fazla halk desteği alarak göreve gelmiş bir cumhurbaşkanından söz ediyoruz. Cumhurbaşkanımızın siyasi sorumluluğu başlamıştır halkın oylarıyla seçildiği için. Yarın milletin karşısına gittiğinizde ne diyecek, ‘Yüzde 52 oy verdik, ne için, ülkede kardeşlik olsun, terör olmasın, bölmeye çalışanlara fırsat verilmesin, ülke kalkınsın.’ Bütün bunların adresi olarak vatandaş Cumhurbaşkanı’nı görüyor. Keşke o zaman cumhurbaşkanını halk tarafından seçerken aynı zamanda bütün icranın başı olarak tanımlasaydık. Anayasadaki çelişkiyi ortadan kaldırsaydık bu dedikodular hiç olmazdı. Dedikodular itibar ederseniz büyür. Ortaya atılan bu iddiaların maksatlı olduğunu düşünüyorum. Ak Parti’nin başarısını etik siyasetle durduramayanlar farklı yöntemler kullanarak parti içinde acaba bir zaafiyet, ayrışma, siyasi bir çatışma ortamı oluşturabilir miyiz gayreti içindeler. Bütün fikirler yüzde 100 uyuşacak diye bir şey yok. Başbakanımızla kabinede konuşuyoruz, bir kısım arkadaşlar farklı görüşte oluyor, bir karara varılıyor. Verilen karar benim hoşuma gitmedi. Soluk soluğa çıkıp ben buna karşı çıktım mı diyeceğim? O olmaz. Bazen görüyorum, Ak Parti’de görev yapmış arkadaşlar var. İşin dışında kalınca başlıyorlar içeriyi tenkit etmeye. Ama vatandaş bunlara itibar etmiyor. Diyor ki; “Böyle düşünüyorsan niye yıllarca o hükümetlerde görev aldın?” Hem orada durayım, hem muhalif gibi davranayım, bunu kimse yemez. Bu şekilde hareket edenlerin şimdi ismi bile geçmiyor, okunmuyor.
"Kürtlerin PKK sorunu var"
Terörün ülke gündeminden çıkmasının çözüm süreci olarak algılanması lazım. Kürtlerin, Türklerin, ülkenin başının belası olmaktan ne zaman çıkarsa o zaman hallolmuş olur. PKK’nın, Kürtler gibi bir sorunu yok. Sorun Kürtler’in PKK sorunudur. Sorun olan bu unsurların ülkenin ve Kürtler’in başının belası olmaktan kurtarmamız lazım. Silahlar tamamen ortadan kalkana, vatandaşların mal ve can güvenliği tamamen sağlanana kadar bu operasyonlar devam edecek.
"Erdoğan, icranın aynı zamanda başı"
Şunu bilelim; bakın Ak Parti’nin kurucusu Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bugün de lider Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ak Parti camiası da öyle bilir, Türkiye de öyle bilir, dünya da öyle bilir. Peki Sayın Ahmet Davutoğlu nedir; başbakandır, genel başkandır. Hem anayasal olarak, hem konum olarak Ahmet Davutoğlu ile Recep Tayyip Erdoğan’ın aynı seviyede, birbiriyle fikir ayrılığına düşer konumda göstermek doğru değil. Recep Tayyip Erdoğan, ülkenin birliğini, güvenliğini temsil eden, kurumların uyum içinde çalışmasını sağlayan, yasaları onaylayan ve icranın aynı zamanda başı. İstediği zaman bakanlar kuruluna başkanlık edebiliyor, MGK’nın başkanı. Cumhurbaşkanımızın Türkiye siyasetindeki yeri sembolik cumhurbaşkanlığı olan ülkeler gibi değil. Güçlü cumhurbaşkanlığı. Hele seçimle geldikten sonra fiilen de böyle. Yapmamız gereken fiili duruma uygun anayasa değişikliğini yapmak. Ülke zaman kaybetmemeli.
"B planımız devreye girer"
Türkiye’de darbelerle, vesayetle yapılan anayasanın artık ihtiyacı karşılamadığını cümle alem kabul ediyor. Kendimiz bir anayasa hazırlıyoruz. Bitince kamuoyunun görüşüne açacağız ve aynı zamanda Meclis’e yeni anayasa olarak sunacağız. Sonrası Meclis’in işi. Tek başına sayımız yetmiyor. Bu konu toplumda ve diğer siyasi partilerimiz tarafından tekrar değerlendirilir, gerekli desteği görürse amenna. O zaman ümit ederiz ki 367 olur, çıkar, geçer, gider. Ama 330-367 arası olsa da fark etmez, orada da referandum yolu açılır. Eğer böyle olmazsa bizim o zaman B planımız devreye girer. B planımız da var. Daha kısa, bugünkü yaşanan çelişkileri ortadan kaldıran bir metinle gelebiliriz. Kısa vadeli ihtiyaçları görmek açısından. Bu da yine anayasa değişikliği teklifi. Partili cumhurbaşkanı olabilir. Başbakanlık-cumhurbaşkanlığı ilişkilerinde onunla uyumlu birkaç maddelik düzenleme düşünülebilir.
"Partili Cumhurbaşkanlığı'na
destek yüzde 50'nin üzerinde"
İstatistiklerde partili cumhurbaşkanlığa destek 50’lerin çok üzerinde. Başkanlık sistemine ise destek artıyor ama partili cumhurbaşkanlığı kadar değil. Kişi bilmediğine düşmandır. Ne kadar anlatırsak desteğin artacağını düşünüyorum. Türkiye hep tek parti iktidarlarında büyüdü. Başkanlıkta mutlaka tek ve güçlü iktidar var. Başkanlık sistemini çok basitleştiriyorum; belediye başkanlığa benzetiyorum. Belediye başkanlığı seçimin de meclisi de ayrı seçiliyor. Neticede biri başkan seçiliyor ama Meclis’te nispi temsil oluyor. Başkan ülkeyi yönetiyor, parlamento da denetliyor. Siyaseti güçlendirecek, özgüvenini artıracak olan sistem başkanlık sistemidir. “Ne bu acele” gibi maksatlı şeyler yayıyorlar. Acelesi var mı yahu? 15 senedir konuşuyoruz, evveliyatı da var. Daha ne konuşacağız kardeşim? Anayasada 4 ilkeye dikkat edeceğiz. Tek bayrak, tek devlet, tek millet, tekvatan. Üniter yapı, toprak bütünlüğünün korunması. Buralar asla ve asla masaya konulamaz. Bu milletin adı Türk milletidir. Bu devletin adı Türk devletidir. Osmanlı gibi. Osmanlı’yı dünya Türk imparatorluğu olarak biliyordu ama içinde 72 millet vardı. Bu üniter devlet yapısını tartışmaya açmayan, toprak bütünlüğünü esas alan bir anayasa olacak. Diğer konular zaten demokratik anayasalarda nasılsa öyle. Kuvvetler ayrılığı olacak ama kuvvetlerin en üstünü millet iradesidir. Millet iradesi belirleyici erk, diğerleri de kendi alanlarında bağımsız erkler olacak.
"Badireden Erdoğan kurtardı"
Başkanlık sistemini getirmek, rejimi değiştirmek değil. Cumhuriyet, demokrasi; bunların hepsi var, bunlara halel gelmiyor. Cumhurbaşkanlığı-başbakanlık ikili bir yapı. Ama fiili durum parlamenter sistemin ötesinde. Parlamenter sistemde başbakan ön plana çıkar, cumhurbaşkanı temsili olur. Bizim sistemde Kenan Evren kendisi cumhurbaşkanı olacağı için “bütün yetkileri doldurun buraya” demiş. Melez bir yapı. Cumhurbaşkanı, başbakan aynı partiden olduğunda sorun çıkmayabilir ama her zaman potansiyel bir sorun alanı olur. İstikrarın adresi güçlü siyasi ve milli iradedir. Bunun temsili de başkanlık sistemidir. Başkanlık yoksa günün birinde mutlaka koalisyonlara mahkum olursun. Sürekli iktidarda olan parti yıpranır. İşte 7 Haziran. 7 Haziran 1 Kasım arası ciltlerce doktora tezidir. Bazen, “Erdoğan siyaset sihirbazı” diyorlar. Erdoğan siyasetin ustası, sihirbazı değil. Öngörüsüyle Türkiye’yi büyük bir badireden kurtardı. 1 Kasım seçimlerinin tartışmasız mimarı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
"Laiklik hem dini, hem devleti koruyor"
(Meclis Başkanı’nın “dindar anayasa” sözleri) Meclis Başkanımız tarihi değerlendirme yapıyor bir konferansta. Kendi düşüncesini de ifade ediyor. Doğru mudur, eğri midir takdiri bana düşmez. Toplum, siyaset değerlendirecek. Fikrimi soruyorsanız anayasadaki laiklik sisteminin hem dini hem devleti koruyan bir hüküm olduğunu düşünürüm. Laikliğin kılıç olarak kullanıldığı dönemler artık geride kaldı. Biz ne ifratta ne tefritte olmalıyız; orta yolda olmalıyız. Bu ülkenin kahir ekseriyeti müslümandır. Kanunlar içinde dinini yaşamada sınırlama yoktur. Ak Parti bunları kaldırdı. 28 Şubat’ın sebebini, başörtüsüydü, imam hatiplerdi, nasıl baskı yapıldığını biliyorsunuz. İnsanımıza sonuna kadar inanacağız ama denetimi de elden bırakmayacağız. Olabilir, 6. kol faaliyetleri yapanlar insanların kanına girebilir, bunlara karşı tedbirimizi alacağız.
"Millete sorduk, ‘dokunun’ diyor"
(Dokunulmazlıklar) HDP önce demokrasiye ne kadar büyük yara açtıklarının hesabını versin. Bölücülüğün bayraktarlığını yaparak demokrasinin gelişmesine katkı sağlanmaz. Siyasetin boşluklarından yararlanarak terör örgütüne siyasi hakları kullanarak destek vermek, sonra da “dokunulmazlıkların kaldırılması siyasete zarar verir” demek amansız bir çelişkidir. Dokunulmazlık, kendini ifade etme sonuna kadar ama siz masum insanları, askeri, polisi öldürenleri kutsar, methiyeler yağdırırsanız 78 milyon ne hisseder? Bunun dokunulmazlıkla ne alakası var? Güçlü biçimde desin ki “terörün her türünü lanetliyorum, PKK da DAEŞ de DHKP-C de hepsi aynı soydur” desin eyvallah. Kürsü dokunulmazlığı milletin menfaati için söylenecek her şey hiçbir şekilde kısıtlanmamalı ama teröre açıktan, lojistik destek sağlayıp, insanları devlete karşı isyana teşvik edenlere bir şey demeyecek miyiz? Maliyeti olacağını düşünmüyoruz. Millete sorduk, “bölücülüğe fırsat vermeyin, bölünmek istemiyoruz” diyorlar. Erken kalkan “Ben bağımsızlık ilan ettim, bayrağım şudur” derse nasıl millet olacağız, bölgede güçlü oyuncu olacağız?
"Pahalı bulan Körfez’i dolaşır"
(Osmangazi Köprüsü’nün geçiş ücretinin 117 lira olması) Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin bedelini yıllarca millet ödedi. Kullanmayanlar da ödedi. Burada kullananlar ödeyecek. Bedava bir şey yok. Alternatifi var. Pahalı bulan Körfez’i dolaşır, gemiyle geçer. Necati Doğru geçmiyorsa gemiyle geçsin. Vakti çok nasıl olsa. Bu bir finansman modelidir. 50 sene daha mı bekleyeceğiz? Bunlar çalıştıracaklar, 17-18 sene sonra bize gelecek bedava. O zaman isterseniz bedava yaparız. İkincisi; bu köprüdeki ücretler dünyadaki emsallerine baktığınızda en ucuzudur.İstanbul’dan İzmir’e 3 saatte gideceksiniz. Zaman, yakıt maliyetini hesap ederseniz hem ucuz, hem de güvenli. Bir şey daha söyleyeyim millet rahat etsin. Bu modelde, “Bu kadar trafik, ücreti bu kadar, fark varsa biz ödeyeceğiz” diyoruz. Günde 40 bin. Diyelim ki 30 bin geçti. 10 bin eksiği var, onu yıl sonunda firmaya ödeyeceğiz. Peşin yaptır, taksitle öde. Garanti vermiyorsan, “Gel Allah rızası için bir köprü yap 30 katrilyona.” Var mı böyle bir babayiğit? Ya bekleyip 40 sene sonra yapacaksın ya da böyle modellerle. Ama bir şey yapacağız, bütün bunları dikkate alarak geçişlerle ilgili bir sürprizim var. Bir güzellik yapacağım.
"20 milyona astronotun olur"
Uzay Ajansı’nı kuruyoruz. Başbakan başkanlığında Uzay Politikaları Yüksek Kurulu oluşacak. Amacı Türkiye’nin uzay ve havacılık kabiliyetini geliştirmek. Biraz geç kaldık. Astronot 20 milyon doları bastır hemen olsun. Şu anda parayı veren düdüğü çalıyor. Astronot olur ama para meselesi. Bizim amacımız “ağanın fesi var desinler” değil, gerçek anlamda uzayda yetkinliği olan, uzayın sırlarını keşfedebilen ülkeler arasına girmek. Bizim amacımız bir kişiyi sansasyonel olarak Türkonot göndermek değil. Ver NASA’ya 1 değil 5 astronot göndersinler parayla.
"Sınırlı bilgi verilecek"
(50 milyon vatandaşın kimlik bilgilerinin çalınması) Bir gelişme yok. Derdimizi anlatamadık. Sızma değil, bilgisayardan alma değil. Bu alenen verilmiş bir bilgi. Seçim zamanı partilere veriliyor bu. Verilince nasıl kontrol edeceksiniz? Şimdi düzenliyoruz, artık çok sınırlı verilecek. Bu şekilde önüne geçilir. Bu bilgileri siz vermiyor musunuz, tapuda, bankada? Bu bilgiler herkeste var. Sizin bilgilerinizin başka yerde olmadığını mı düşünüyorsunuz?