30 Eki 2011 12:03 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:57

BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL!

Radikal yazarı Türker, Fatma Tokmak'ın Adalate Bakanı danışmanının mektubuna verdiği yanıtı okurlarıyla paylaştı.

"Her alanda 'Eğer çözüm olacaksa ölelim' diyen insanların bu kadar çoğalması ilginizi çekmiyor mu?" diyen Radikal yazarı Yıldırım Türker Fatma Tokmak'ın Adalet Bakanı Danışmanı Tacettin Ural’ın mektubuna verdiği yanıtı okurlarıyla paylaştı.

'Bildiğiniz gibi değil'

Yazmıştım. Ama bitmiyor. Hayatımızı onarma yolunda bir yaprak kımıldamıyor.
Adalet Bakanı’nın danışmanı Tacettin Ural, hapishanede ağır bir hastalıkla boğuşan Fatma Tokmak üzerine, kendisinin mektubunu aktararak yazdığım yazıya kibar bir cevap göndermişti. Tacettin Bey’in mektubuna kalırsa, Tokmak’ın tedavisi mükemmelen sürdürülüyormuş, hapishane koşullarında: “Özetlemek gerekirse Fatma Tokmak’ın rutin kontrol ve tedavileri Kardiyoloji Polikliniği’nde yapılmakta, diğer tedavileri de kurum revirinde gerçekleştirilmekte, sağlığıyla ilgili olarak yapılması gereken her türlü müdahalede bulunulmaktadır.”

Bunun üzerine ben de devletin, kendi deneyimlerimden yola çıkarak, gazetecilerle kurduğu ‘uyarı’ dilinin göstermelik dönüşümü üstüne yazdım. Aynı sözcüklerle: Ben, içinde yaşadığım toplumun demokratik, açık bir toplum olması gerektiğine inandığım, üstüne üstlük inançlı bir devlet memuru olmadığım için bakanlık açıklamalarıyla yetinmiyorum. Yetinmeyeceğim. Gerçekliğin ille sizin kaleminiz, sizin mikrofonunuza kilitli olduğunu bana kabul ettiremezsiniz. Bu çocuklarının şımarıklığından usanmış baba diliyle, gerek kamuoyuna gerek gazetemize yaptığınız malumat mı talimat mı olduğu belirsiz ‘açıklamalar’ beni tatmin etmiyor. F tipi mahkûmlarından sizin açıklamalarınızın kaç katı mektup aldığımı, kaç mahkûm ailesi ile görüştüğümü, o mektupların ve anaların içtenliğini iyi kötü değerlendirebilecek idrake sahip olduğumu hatırlatmama bilmem gerek var mı?

Şimdi Fatma Tokmak’ın, Tacettin Bey’in mektubuna verdiği cevabı da paylaşmak istiyorum. Kayıtlara birlikte geçsin diye. Bakanlığın buzlu jilet açıklamaları hapistekilerin sesiyle aramıza girip bizi sağır etmesin diye.

Tokmak’ın mektubu
“Dört ay önce size mektup yazdım. Aslında durumumda değişen bir şey yok. Allah başımızdan Adalet Bakanımız Sadullah Ergin’i ve danışmanı Tacettin Ural’ı eksik etmesin. Sayelerinde tedavim ‘mükemmel’ işliyor, mükemmel işleyen adaletimiz gibi. Öylesine mükemmel işliyor ki acil çektirdiğimiz EKO kayıp. Hastane bilmiyor. Revirimiz bilmiyor. Gardiyanlar Adli Tıp’a gönderilmiş olabileceği tahminini yürütüyorlar. Doktora her gittiğimde dozajı yükseltilmiş bir ilaç ve mide ilacı veriliyor. Çocuğa leblebi verilirmiş gibi ilaç denemesine tabi tutuluyorum. Ellerim, ayaklarım, vücudum şişiyor. Yorgunluk, halsizlik hallerim devam ediyor.

Aslında Tacettin Bey doğru söylüyor. Gardiyanların doktor yerine geçtiğini varsayarsak revirimiz mükemmel işliyor. Teröristiz ya biz, her türlü kötü muameleyi hak ediyoruz. Belki ile geçiştirilen acil hastalıklarımız bizi dirhem dirhem eritiyor. Belkiler, ihtimallerle mükemmel tedavimizi olup koğuşlarımıza yollanıyoruz.
20 gündür Adli Tıp’tan aldığım diyet uygulamalı rapor sonucu ısrarla zar zor diyete geçtim. Israrla; dilekçe üstüne dilekçe yazarak. Sevgili Tacettin Beyefendi gelsin hele, görsün verilen diyeti. Barbunya, fasulye, nohut, pirinç ve bulgur, suya atılıp, kaynatılıp verilmekte. Tatsız tuzsuz diyeti birlikte görelim. Ne de olsa teröristiz. Kötü muameleyi hak ediyoruz. Daha ne isteyelim ki? Şükretmekten başka. Sanırım sağlığım ile ilgili mükemmel dediği tek gelişme budur. Değil mi ya, daha ne isteyebilirim ki?

Ben bu yaz boyunca Sevgili Suzan Zengin ile hastaneye gidip geldim. Uzun süre ona da teşhis konmadı. Kalp rahatsızlığım var, diyordu. Onlar, mide, kemik erimesi var diyerek geri koğuşa yolluyorlardı. Ellerinde, yüzünde kocaman et parçaları çıkıyordu. ısrarla kalp rahatsızlığım var, diyordu ama onlar, bir şeyin yok, ya da psikolojiktir diyerek koğuşa gönderiyorlardı. Mükemmel işleyen adaletimizde Sevgili Suzan çıktı. Ne kadar yaşayabildi? Onların deyimiyle gazeteciydi, teröristti. Ne beklenebilirdi? Çarpıntım var, diyordu. Dayanamıyorum, diyordu. Doktorlarca ve revirimizde erken teşhis konsaydı Suzan şimdi aramızda olacaktı. Mükemmel revirde müdahale olsaydı onu kaybetmezdik. Kritik aşamaya gelince anladılar kurtulamayacak, tahliye ettiler. Suzan, sağa sola yazıyorum ama kimse duyarlılık göstermiyor, diyordu.

Bu ülkede öldükten sonra kıymetleniyoruz. Savcı ve müdürle konuştuğumuzda bize Aydın Bey, ‘Eğer ölürseniz bir şey olur’ diyordu. Koğuşta hastalığımızı anlatıyorduk; diyordu: “Ya Fatma, biri ölsün ki sizin önünüz açılsın.” Ama işte mükemmel işleyen adaletimiz haklıdır. Ne diyelim. Ölmeyi bekliyoruz. Eğer çözüm olacaksa ölelim.
Havalar soğuk. Bizim hücrelerimiz soğuk, rutubetli. Aslında sizi rahatsız etmek istemiyordum. Ama anlatmayınca içimiz kanıyor. Paylaşmak istiyor insan.”

Bir de mahcubiyetinden dem vuruyor Fatma. Adını andığımız, yanında durduğumuz için. Borçlu kaldığını hissediyor besbelli. Ben de senin ve binlerce insanın durumunun bir nebze iyileştirilmesini sağlayamamanın, Azat’ın ve işkenceden geçen bütün bebeklerin hayatını sağaltamamanın mahcubiyetini paylaşmak için yazıyorum. Mahcubiyet, kimileyin hislerin en devrimcisidir.

Pekiyi okur: Her alanda “Eğer çözüm olacaksa ölelim” diyen insanların bu kadar çoğalması ilginizi çekmiyor mu?
Kimse hayatını feda etmeden hayatın kazanması mümkün değil mi? Sıkıştırılmış olduğumuz köşeye umut sızıyor mu?