16 Oca 2010 10:15
Son Güncelleme: 19 Kas 2018 14:03
"BENİM TAVSİYEM İSE ŞU OLABİLİR BELİRLİ AYMAZLARA!.." MEHMET BARLAS'TAN, MEHMET YILMAZ'A SERT YANIT!..
"Dünkü Hürriyet'in bir köşesinde bir yazar (Mehmet Yılmaz), Dinç Bilgin'in geçenlerde Star'a verdiği söyleşiden bir bölümü alıp, "Bugünler"i kendince değerlendirmiş."
Hürriyet'te Dinç Bilgin rüzgârı esiyor...
Post-modern darbe diye bilinen "28 Şubat" döneminde Sabah gazetesi Hürriyet'in çizgisine girdiği için, Dinç Bilgin'in de, Bilgin medyasının da başına gelmeyen kalmadı.
Bunca olaydan ve alınması gereken bunca dersten sonra baktım ki şimdi de Hürriyet gazetesi Dinç Bilgin'in çizgisine girmiş.
Dünkü Hürriyet'in bir köşesinde bir yazar (Mehmet Yılmaz), Dinç Bilgin'in geçenlerde Star'a verdiği söyleşiden bir bölümü alıp, "Bugünler"i kendince değerlendirmiş.
Dinç Bilgin o demecinde 28 Şubat'taki tablonun Sovyet rejimine benzer bir model içinde ne tür ayıplı olayların kaynağı olduğunu günah çıkarırcasına şöyle anlatmıştı.
- Eski Sovyetler'de troyka diyorlar; KGB, Kızıl Ordu, Parti. Anayasal demokrasilerde yasama yürütme yargı olması gerekirken, Türkiye'de rejimin üçayağı; askeri ağırlıklı bürokrasi, yargı ve basın olmuştu. Şimdi basın ayağı çekilince troyka iki ayaklı kaldı, zorlanmaya başladı. O dönemde herkes başkasının işini yapmaya başlamıştı, gazeteler hükümetleri kurup indiriyor, askerler nasıl gazete çıkarılacağını tarif ediyor -gerçi hâlâ ediyorlar ama-, yargı kendisini yasamanın yerine koyuyordu. O dönemde pek çok yanlış yaptık. Bugün de sürüyor hatalar ama yine de çok iyi bir yola girdi Türkiye, çok da keyifleniyorum.
Bilgin davetli miydi?
Dinç Bilgin bu arada şöyle de demişti:
- Demek istediğim evet, hepimizin dolabında iskeletler var. (NTV'de) Yorum Farkı'nı izliyorum, çok zaman Mehmet'ten (Barlas) yana oluyorum, öbürüne göre daha demokrat. Ama 12 Eylül döneminde en yakın arkadaşı Evren'di. Askeri hücumbotla Boğaz'da yalısına gelmişti Evren. Biz de davetliydik. Türkiye o zaman öyleydi, hepimiz şartlanmıştık.
Bilgin'in itiraflarının bu bölümünü okurken gülmüştüm.
Bu bölümün bir köşede alıntılandığı dünkü Hürriyet'i görünce daha fazla güldüm.
Mesela 12 Eylül döneminde ben Milliyet'in başyazarı olarak "Devlet Başkanı" Evren'le diyalog kurmuştum. Bu diyalogda Evren'den istediğim tek şey gazetemin kapatılma kararının geri alınması olmuştu.
Bunu şimdi Hürriyet'in de sahibi olan Aydın Doğan'ın beni ameliyat ertesi hasta yatağımdan kaldırması üzerine yapmıştım.
Evren benim evime 1988 yazında geldiğinde ise "Cumhurbaşkanı"ydı.
12 Eylül rejimi iki genel seçim sonrasında geride kalmıştı.
Ben de hiçbir gazetede yazmıyordum, işsizdim.
Dinç Bilgin davetli falan değildi o gün benim evime.
Zaten olamazdı. Sabah'ta değildim.
Ayrıca bugün de davetli olamaz evime...
Günah çıkarsa da günahlarını hâlâ sırtında taşıyor.
Evini ve sofranı açık tut
O dönemde Başbakan olan Özal, daha sonra Cumhurbaşkanı olarak da evime defalarca konuk oldu.
Aile soframda İsmet İnönü'den başlayarak siyasetin çeşitli isimleri de ağırlandığı için, Kenan Evren'i ağırlamak da benim için olağan dışı bir durum değildi.
Demek istediğim şu.
Hürriyet'in bunca yaşadığı zorluk arasında bir köşesinin, üstelik Dinç Bilgin'e dayanarak bana bulaşması durumun vahametini iyice gösteriyor.
Keşke Aydın Doğan grubun yönetiminden ayrılmasaydı.
O yaşadıklarını, Hürriyet'in köşelerinde atıp tutanlara anlatır ve onların saçmalamalarını belki önleyebilirdi hiç olmazsa bundan sonra.
Neticede "12 Eylül"ü birlikte, aynı gazete içinde yaşamıştık Aydın Doğan'la.
Benim tavsiyem ise şu olabilir belirli aymazlara.
Bazı tavsiyeler
Benim evime konuk olanlara takılacaklarına, gazetecilerin siyasetçileri sadece patronlarının evlerinde görebilecekleri inancından sıyrılsınlar.
Hep davet edilen, hiç davet edemeyen beleşçi kişiliklerini bıraksınlar.
Bir cumhurbaşkanı veya bir başbakan karşısında aşağı görmesinler kendilerini.
Başarısızlığı yüzünden görevinden ayrılmak zorunda kalan arkadaşlarının kuyruğu rolünü benimseyip, içinde bulundukları grubu anlamsız polemiklere sürüklemesinler.
Başta da söylediğim gibi Hürriyet'in ilham kaynağı olarak Dinç Bilgin'i almak gibi bir hamakati de asla sergilemesinler.
Doğan Grubu, Dinç Bilgin'in ancak itiraflarından yararlanmalıdır.
Hürriyet'in "Köşe-kadısı"na ben de Dinç Bilgin söyleşisinden bir bölümü aktarayım bari.
Dinç Bilgin'in sözlerine bu kadar önem verdiğine göre bakarsınız bunları da, yüreği yeterse Hürriyet'teki köşesinde kullanır:
Soru- Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'in genel yayın yönetmenliğinden ayrılması, Aydın Doğan'ın görevini kızına bırakması çok önemli mi sizce? Başbakan'ın istifası kadar önemli diyenler de oldu!
Bilgin'in cevabı-Yok canım, o kadar da değil. Doğan Grubu'nda bir şey değişmez. Odaları değişecektir sadece. Aydın bey işi kızına, o da profesyonellere bırakacakmış ama karar yetkisi onlarda kalacağına göre bir şey değişmez. Zaten profesyoneller yönetiyordu.
Bunca olaydan ve alınması gereken bunca dersten sonra baktım ki şimdi de Hürriyet gazetesi Dinç Bilgin'in çizgisine girmiş.
Dünkü Hürriyet'in bir köşesinde bir yazar (Mehmet Yılmaz), Dinç Bilgin'in geçenlerde Star'a verdiği söyleşiden bir bölümü alıp, "Bugünler"i kendince değerlendirmiş.
Dinç Bilgin o demecinde 28 Şubat'taki tablonun Sovyet rejimine benzer bir model içinde ne tür ayıplı olayların kaynağı olduğunu günah çıkarırcasına şöyle anlatmıştı.
- Eski Sovyetler'de troyka diyorlar; KGB, Kızıl Ordu, Parti. Anayasal demokrasilerde yasama yürütme yargı olması gerekirken, Türkiye'de rejimin üçayağı; askeri ağırlıklı bürokrasi, yargı ve basın olmuştu. Şimdi basın ayağı çekilince troyka iki ayaklı kaldı, zorlanmaya başladı. O dönemde herkes başkasının işini yapmaya başlamıştı, gazeteler hükümetleri kurup indiriyor, askerler nasıl gazete çıkarılacağını tarif ediyor -gerçi hâlâ ediyorlar ama-, yargı kendisini yasamanın yerine koyuyordu. O dönemde pek çok yanlış yaptık. Bugün de sürüyor hatalar ama yine de çok iyi bir yola girdi Türkiye, çok da keyifleniyorum.
Bilgin davetli miydi?
Dinç Bilgin bu arada şöyle de demişti:
- Demek istediğim evet, hepimizin dolabında iskeletler var. (NTV'de) Yorum Farkı'nı izliyorum, çok zaman Mehmet'ten (Barlas) yana oluyorum, öbürüne göre daha demokrat. Ama 12 Eylül döneminde en yakın arkadaşı Evren'di. Askeri hücumbotla Boğaz'da yalısına gelmişti Evren. Biz de davetliydik. Türkiye o zaman öyleydi, hepimiz şartlanmıştık.
Bilgin'in itiraflarının bu bölümünü okurken gülmüştüm.
Bu bölümün bir köşede alıntılandığı dünkü Hürriyet'i görünce daha fazla güldüm.
Mesela 12 Eylül döneminde ben Milliyet'in başyazarı olarak "Devlet Başkanı" Evren'le diyalog kurmuştum. Bu diyalogda Evren'den istediğim tek şey gazetemin kapatılma kararının geri alınması olmuştu.
Bunu şimdi Hürriyet'in de sahibi olan Aydın Doğan'ın beni ameliyat ertesi hasta yatağımdan kaldırması üzerine yapmıştım.
Evren benim evime 1988 yazında geldiğinde ise "Cumhurbaşkanı"ydı.
12 Eylül rejimi iki genel seçim sonrasında geride kalmıştı.
Ben de hiçbir gazetede yazmıyordum, işsizdim.
Dinç Bilgin davetli falan değildi o gün benim evime.
Zaten olamazdı. Sabah'ta değildim.
Ayrıca bugün de davetli olamaz evime...
Günah çıkarsa da günahlarını hâlâ sırtında taşıyor.
Evini ve sofranı açık tut
O dönemde Başbakan olan Özal, daha sonra Cumhurbaşkanı olarak da evime defalarca konuk oldu.
Aile soframda İsmet İnönü'den başlayarak siyasetin çeşitli isimleri de ağırlandığı için, Kenan Evren'i ağırlamak da benim için olağan dışı bir durum değildi.
Demek istediğim şu.
Hürriyet'in bunca yaşadığı zorluk arasında bir köşesinin, üstelik Dinç Bilgin'e dayanarak bana bulaşması durumun vahametini iyice gösteriyor.
Keşke Aydın Doğan grubun yönetiminden ayrılmasaydı.
O yaşadıklarını, Hürriyet'in köşelerinde atıp tutanlara anlatır ve onların saçmalamalarını belki önleyebilirdi hiç olmazsa bundan sonra.
Neticede "12 Eylül"ü birlikte, aynı gazete içinde yaşamıştık Aydın Doğan'la.
Benim tavsiyem ise şu olabilir belirli aymazlara.
Bazı tavsiyeler
Benim evime konuk olanlara takılacaklarına, gazetecilerin siyasetçileri sadece patronlarının evlerinde görebilecekleri inancından sıyrılsınlar.
Hep davet edilen, hiç davet edemeyen beleşçi kişiliklerini bıraksınlar.
Bir cumhurbaşkanı veya bir başbakan karşısında aşağı görmesinler kendilerini.
Başarısızlığı yüzünden görevinden ayrılmak zorunda kalan arkadaşlarının kuyruğu rolünü benimseyip, içinde bulundukları grubu anlamsız polemiklere sürüklemesinler.
Başta da söylediğim gibi Hürriyet'in ilham kaynağı olarak Dinç Bilgin'i almak gibi bir hamakati de asla sergilemesinler.
Doğan Grubu, Dinç Bilgin'in ancak itiraflarından yararlanmalıdır.
Hürriyet'in "Köşe-kadısı"na ben de Dinç Bilgin söyleşisinden bir bölümü aktarayım bari.
Dinç Bilgin'in sözlerine bu kadar önem verdiğine göre bakarsınız bunları da, yüreği yeterse Hürriyet'teki köşesinde kullanır:
Soru- Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'in genel yayın yönetmenliğinden ayrılması, Aydın Doğan'ın görevini kızına bırakması çok önemli mi sizce? Başbakan'ın istifası kadar önemli diyenler de oldu!
Bilgin'in cevabı-Yok canım, o kadar da değil. Doğan Grubu'nda bir şey değişmez. Odaları değişecektir sadece. Aydın bey işi kızına, o da profesyonellere bırakacakmış ama karar yetkisi onlarda kalacağına göre bir şey değişmez. Zaten profesyoneller yönetiyordu.
Mehmet Barlas/Sabah