"BEN YÖNETİCİLİĞİ BIRAKIYORUM, İSTERSEN SENİ DE ALDIĞIM YERE BIRAKAYIM!.."
Keşke, diyorum, Ertuğrul Bey'ciğim genel yayın yönetmenliğini bırakmanın yanı sıra vatana millete bir iyilik daha etseydi!
Hürriyet gazetesinin öyle enteresan bir köşe yazarı var ki; şaplağı indirsen şaplağa yazık; indirmesen ona yazık!
Zira ilgi görmediğinde ne yapacağını hepten şaşırıyor.
"Varın benim farkıma" dercesine kendini adeta paralıyor!
Dikkat çekmek için nasıl kıpraşıyor bir görseniz. İçki sponsorlu yılbaşı partisindeki Oray Eğin bile, sanmam ki, onun kadar "cevval" olsun!
Kimi zaman bizim gibi faniler, yahut onun ifadesiyle söylersek, "örümcek kafalı dinciler" de kesmiyor onu.
Ergenlik dönemini aşamamış bir yeniyetme cevvaliyetiyle Falk'tan Zürcher'e kadar kafasına uymayan kim varsa sallıyor.
Yaşını başını almış, seksenine merdiven dayamış; lakin yaşını taşıyabilecek olgunluğa erişememiş ne yazık ki!
Hiç rahat durmuyor, hiç!
Hiçbir şey bulamazsa "okuruna" saldırıyor.
Yazılarından hareketle, 3G teknolojisinin hükümferma olduğu bir çağda çok anakronik kaldığını dillendiren bir "okuruna" ettiği şu laflara bakın:
"Maymunlar da 3G'yi öğrenir. Gençlik iki yerde işe yarar: 1. Sporda; 2. Yatakta, cinsel hayatta. / Ama ikisinde de yetenek, teknik ve zekâ gerekir. Yirmi yaşında Viagra kullananlar var..."
İşte böyle tuhaf bir adam Hürriyet yazarı Özdemir İnce!
Haydi öfkene yenik düştün ve mail yoluyla takbih ettin "okurunu"; bari köşene alma.
Bu saçmalıkları maharet zannedecek kadar muvazeneyi kaybetmiş demek ki.
Bir ara da, Kuran'da örtünmek yoktur tezviratına öyle bir sardırdı ki, Zekeriya Beyaz kaç para!
Yahu daha minareyle kuleyi tefrik edememiş adamsın, senin neyine tesettür mevzuu.. diyen de yok tabii!
Çünkü artık kimse ciddiye almıyor onu!
Ahmet Kekeç dünkü yazısında, "İşi, 'İslamcı ajanlar yüzme havuzlarını zehirleyecek, yazlıkçılar aman dikkat' boyutuna vardırınca bıraktım..." diyor ya, yerden göğe kadar haklı!
Nihayetinde o da 'nefs' taşıyor; böyle zevk vermeyen bir "şeyle" niçin sürgit uğraşsın ki?!
Hem zevk vermiyor, hem de gram ilerlemiyor.
Bir-iki kez ben de şöyle bir "dokundurmuştum" da ordan biliyorum.
Ne düşünüyorum biliyor musunuz?
Keşke, diyorum, Ertuğrul Bey'ciğim genel yayın yönetmenliğini bırakmanın yanı sıra vatana millete bir iyilik daha etseydi:
"Özdemir bey! " deseydi, "Ben yöneticiliği bırakıyorum, istersen seni de aldığım yere bırakayım..."
Gerçi söylese de anlamazdı ki!
Zira kendinde olmadık şeyler vehmedecek kadar "uçmuş!"
Mesela...
"Edebiyat alanında da yalan bozdum, yanlış düzelttim. Tamircilik yaptım. Aynı işi şimdi siyaset alanında yapıyorum ve bu işi iyi yaptığımı da biliyorum..." gibi tuhaf şeyler söylüyor.
Baştan aşağı palavra, baştan aşağı kin, baştan aşağı nefret haline bakmadan, bir de Orhan Pamuk'a çakıyor:
"Bu densiz adam utanma ve arlanma duygusunu tamamen yitirmiş (...) Bu ne ödenmez borçmuş, bu ne tükenmez kin ve nefretmiş! Büyük yazar kimseye borç ödemez; gerçek yazar kimseye kin duymaz ve kimseden nefret etmez!.."
Büyük şair, büyük mütercim, büyük dekonstrüksiyonist Özdemir İnce'miz hiç kin duymadığı ve hiç kimseden nefret etmediği için olsa gerek, "Su sıfır santigrat derecede donar, yüz derecede kaynar deseler de, gericilere inanamam..." mealinde şeyler dercedebilmişti.
Peki neden "densiz adam" diyor Orhan Pamuk'a?
"Türkiye'deki "laikçi" çevrelerin korkusu, demokrasinin din devletine dönüşmesinden mi kaynaklanıyor?.." şeklindeki soruya, "Bence bahane bu!..." cevabını verdiği için...
Başka?
"Türk bürokrasisi ve ordudaki bazı kesimler, sahip oldukları ayrıcalıklarını kaybetmek istemiyor..." tespitini yaptığı için...
Başka?
"Kendimi kültürel olarak onlara (laiklere) yakın hissediyorum. Daha Batılılar, ancak, kendi otoriter hallerinin, hoşgörüsüzlüklerinin, ifade özgürlüğü üzerinde durmamalarının, Türkiye insanlarının oylarına saygı göstermemelerinin sorununu yaşıyorlar. Laiklerin birçoğu iyi insanlar ama demokrasiye, halkın oylarına ve insan haklarına saygıları yok..." dediği için...
Yalan mı?
Her şey bir yana da, halkın oylarına zerre miskali saygınız var mı?
Salih Tuna/YENİ ŞAFAK