19 Haz 2010 10:33 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:23

'BEN SENİ BU KADAR SİNİRLENDİRECEK NE YAPTIM' DEDİĞİ AN, BİTTİM!

Sibel Arna, geçen hafta yazdığı yazıya dair bir açıklama yaptı. Peki hangi Hürriyet yazarına kırıldığını açıkladı?

“Ben seni bu kadar sinirlendirecek ne yaptım” dediği an, ben bittim

Hayatımın en zor haftasıydı. Geçen hafta yazdığım yazı yüzünden çok öfkeli tepkiler aldım. Ama kimseyi suçlamıyorum. Çünkü bunu kendime ben yaptım. Hatalıyım. Yedi aydır bana annem kadar bazen ondan bile yakın olan kadını kırdım. Cumartesi sabahı yazıyı okuduğunda bana dönüp “Her insan hata yapar. Ben seni bu kadar sinirlendirecek ne yaptım” dediği an ben bittim. İtiraf edeyim yazıyı tekrar tekrar okuduğumda ben bile kendimden nefret ettim. Hatalıyım. Duygularım çatapat gibi patlarken, sinirlerim çok bozukken bir yazı yazdım. Hatalıyım. Naif örnekler vereyim, birkaç tane de komik hikayeyle süsleyeyim derken çuvalladım. Öldürürüm, asarım, gömerim, keserim gibi kelimelerin gazeteye öyle bol kepçeden, arkadaşınla dertleşir, karşındaki senin içini bilir, aslında öyle demek istemediğini hesaplar gibi yazamıyormuşsun, üçüncü yazımda acı bir tecrübeyle anladım. Ne diye verdim ki dadımızın ismini... Vermeseydim keşke. Gereksiz yere afişe oldu. Facebook’ta, twitter’da adına üyelikler açıldı. Yakınlarından gelen telefonlara “Ben mutluyum, bir sorun yok” demekten yoruldu. Merak edenlere not; biz mutluyuz gerçekten. Çünkü ikimiz de biliyoruz yaşadıklarımızın doğallığını, bunların dadılar ve anneler arasında bazen günde beş posta yaşanılacak cinsten şeyler olduğunu. Bunu en çok da o biliyor. Çünkü 20 yıldan fazladır çocuk bakıyor. Benim yeni anne olmamdan kaynaklanan hassasiyetlerimi, paranoyalarımı, kıskançlıklarımı, amatörlüklerimi, duygusallıklarımı
hoş görüyor. Yani bu noktada büyüklük onda kalıyor. Büyük bir not: Kırgın, kızgın olduklarım var tabii. Etik olmaktan, ahlaktan bahsederken hızını alamayan, işi dokuz aylık oğluma küfredecek kadar çirkinleştirenler mesela. Aynı gazetede çalıştığım hatta sözde mentorum olan Ahmet Hakan mesela. Keşke gazeteye yazmadan önce bir telefon açıp bir iki öğütte bulunsaydı. Yaşam tarzı üzerine yazmak görgü ister derken kendisi “yazının şehvetine kapılmak” terminolojisini bize öğreten olduğunu unutmasaydı. Bir de korktuklarım var. Beni dadımıza köle gibi davranmakla suçlayarak çarmıha geren, konuyu çok başka yerlere çeken, linç meraklısı insanlar; öfkenizden, tarzınızdan, tonunuzdan, üslubunuzdan, bakış açınızdan sizinle paylaşacağım gelecekten çok korktum bilesiniz!

Sibel Arna/Hürriyet Cumartesi