BEN SANA SAKINCALI ŞEYLER YAZIYORSUN DEMEDİM Mİ? CAN DÜNDAR "YOK ARTIK" DEDİRTTİ!
Can Dündar, okuyunca "yok artık" dedirtecek "Büyük Birader" hikayesini köşesine taşıdı.
Eee-devlet fazla oldun!
Bir gazeteci arkadaşım, yeni bir “e-devlet uygulaması”nı
anlattı:
Polisteki cemaat yapılanmasına dair bir kitap yazıyormuş. Konu
hassas olduğu için içeriğinden kimseye söz etmiyormuş.
Bir gün polisteki bir tanıdığı arayıp “Sakıncalı şeyler yazıyorsun”
demiş.
Dehşete kapılmış gazeteci...
“Ne yazıyormuşum” diye sormuş.
Telefondaki kitabı anlatmaya başlamış.
“Ama... Nerden biliyorsunuz” diye kekelemiş bizimki...
“İnternete bağlı olduğun sürece bilgisayarına girip yazdıklarını
görebiliyorlar” diye izah etmiş arayan.
Sonra da “Dikkatli ol, seni alacaklar” diye fısıldamış.
Gazeteci hemen pılı pırtıyı toplayıp yurtdışına çıkmış. Kitaba
orada devam etmiş. Bir süre sonra aynı kişi yine aramış:
“Ben sana sakıncalı şeyler yazıyorsun demedim mi?”
Arkadaşım “Yok artık” demiş, ama karşısındakinin izahatı
basitmiş:
“Hala internete bağlı bir bilgisayardan yazıyorsun. Yurtiçi,
yurtdışı ne fark eder?”
* * *
Bu “Büyük Birader” öyküsüne inanıp inanmamakta serbestsiniz, ama
inanmıyorsanız bile, Türkiye’de hangi koşullarda, ne tür korkularla
yazı yazıldığını varın hesap edin.
Lafı, Oda TV davasına getireceğim:
Orada da bilgisayarınıza yerleştirilen bir virüsün, sizi terörist
ilan etmeye yeteceği kanıtlanıyor.
Biliyorsunuz, iddianameye göre Oda TV, “Ergenekon örgütünün medya
yapılanması”...
Bu iddiayla da hemen hepsi gazeteci olan 13 sanık, 1,5 yıldır
yargılanıyor. 8’i hala tutuklu...suçlama, Oda TV’cilerin
bilgisayarlarında bulunan “örgüt dokümanları”na dayanıyor.
Bu dosyalarda “Örgüt üyelerine, Ergenekon davasını yıpratma
talimatı veriliyor.”
Sanıklar ise bunlardan hiç haberdar olmadıklarını söylüyor.
Bu durumda mahkeme hemen, bu dijital verileri bilirkişiye
yollamalıydı, yapmadı.
Mahkeme yerine sanıklar 4 üniversiteye başvurdu.
“Bu dosyalar, kaydı belirsiz sahte bir adresten virüs yoluyla
bilgisayarlara gönderilmiş” diye raporlar geldi.
Mahkeme, “Üniversite resmi bilirkişi sayılmaz” gerekçesiyle
TÜBİTAK’ı görevlendirdi.
TÜBİTAK, “Virüs var” dese dava çökecekti.
“Virüs yok” dese üniversitelerle ters düşecekti.
7 ay debelendikten sonra harika bir formül buldular:
“Ne var, ne yok” dediler.
Ama sanık avukatlarına göre, bunu derken bile, “Bilgisayarlarda
uzaktan dosya yükleme özelliğine sahip zararlı yazılımlar tespit
edildiğini”, “tutuklu gazetecilerin söz konusu dokümanları
oluşturmadığını, değiştirmediğini, açıp okumadan sildiğini”
belirttiler.
Bunları söyleyen TÜBİTAK, “ancaaak...” diye ekliyor:
“Bu dosyaların zararlı yazılımlar vasıtasıyla gelip gelmediğine
dair kesin bir yargıya varılamamıştır.”
Yani?
Yani artık davaya konu dosyalar şaibelidir; delil sayılamaz.
Gazeteciler suçsuzluğunu ispatlamayacaktır, mahkeme suçları varsa
ispatlayacak; yoksa, dosyaları dışarıdan kimin yolladığını
bulacaktır.
Bulana kadar da sanıkları tahliye edecektir.
* * *
Geçen haftaki duruşmada rapora rağmen “Kuvvetli suç şüphesi devam
ediyor” denilerek tahliye talepleri reddedildi.
Yarın sabah yeni bir duruşma var.
Gazeteciler bu gece sabaha kadar adliye önünde olacak.
Bu kez meslektaşlarını alıp dönmek için...
* * *
(Not: Bir yazıyı daha telefon almadan bitirdik şükür... İnşallah
önden okuyanlar beğenmiştir.)
Can Dündar/Milliyet