07 Haz 2011 10:09
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:26
BEN O GAZETENİN HABER TOPLANTISINDA OLSAYDIM, MUHABİRİ BİR GÜZEL SORGULARDIM!
Gazete Habertürk'ün "Baykal kasetli Fransız tacizi" başlıklı manşetine bir itiraz da Vatan yazarı Selahattin Duman'dan geldi...
Niyeti bozukların eline düşen silah!
Niyeti bozuklardan kastım, cinselliği altı patlar silah gibi kullanan kimi kadınlar.. Silahtan kastım da tele-şantaj.. Her gün bir vukuat yaşanıyor ve kim kime pislik atmışsa o yanına kâr kalıyor.. Bir kadın seni hedefe kilitlemişse kesinlikle kaçışın yok..
Memlekette rezilliğin, çapulun yolu bir kere açılmış oldu.. Bizim topraklarda yaşayan meşrebi bozukların ortak refleksidir..
Birinin aykırı yola girdiğini, hasb-el kader ondan sonuç aldığını bir gördüler mi tamamdır..
Kötünün başarısı artık onlar için rehber olur.. O kötülükten gelecek kazancı helâl sayarlar.. O yolu kendi çıkarları için de denemekten sakınmazlar..
“Kasetli şantaj” yolu böyle açıldı.. Kim başlattıysa yaptıkları yanına kâr kaldı..
Onun da evveliyatı “telefon dinleme” rezilliğidir..
Akil adamlar, vicdan sahipleri bağırdı çağırdı.. “Ayıptır..” dediler.. “Suçtur..” dediler.. Dinletemediler..
Kimse üzerine alınmadı.. “Dinlenmek” sanki meşru bir hâl oldu..
***
Bir ülke düşünün..
O ülkeye çobanlık edenler hem “ileri demokrasi” lafını ağızlarından düşürmüyor..
Hem de cep telefonu bir kere çaldı mı o ülkenin demokratik kulları, oldukları yerde irkiliyor..
Milletvekilinden, belediye başkanına; yüksek bürokratından, akademisyenine; teknik direktöründen generaline kadar herkes telefonda konuşmaktan korkuyor..
Çünkü özel hayata yapılan bu kanunsuz müdahalenin arkasından gelecek olan şey belli.. Ayarı, teknoloji ile yapılmış iftira..
Hele içinde bir de “kadın” varsa tam rezillik.. Bir kadın “Namusumdu, vücudumdu.. Bilmem neyimdi..” diye ağzını açtı mı yanarsınız..
Haklı bile olsanız kafalar karışır..
VURUN MÜDÜRE
İstanbul’un maruf eğitim kurumlarından biri özel Saint Michel Fransız Lisesi’nin müdürü Jacques Augereau (Jak Orjero) bu salgına dönüşmüş alışkanlığın son kurbanı..
Adam durduk yerde, okulun işten çıkarılmış eski bir çalışanı tarafından “cinsel taciz” ile suçlandı..
Çok satan bir günlük gazete de bu suçlamayı manşetten duyurdu.. Bu arada haberi yapan muhabirin Jacques Augereau’yu telefonla arayıp “Hakkınızda böyle şeyler söyleniyor, ne diyeceksiniz?” diye sormadığını da hatırlatalım..
Sayfanın editörü veya karar vereni kimse “Baykal kasetli Fransız tacizi..” başlığı ile üzerine atlamış..
Bakın burada sadece lisenin Fransız Müdürü Jacques Augereau okkalanmıyor..
Durduk yer de Deniz Baykal’ın adı da işe karıştırılıyor..
Ben o gazetenin haber toplantısında bulunsaydım, önce haberi getiren hanım muhabiri bir güzel sorgulardım..
Kızın Saint Michel ile ilgili üçüncü haberi bu.. Kendi halindeki bir lisenin haber bereketi ne ki muhabir hanım bu işe kafayı takmış acaba, derdim..
İkincisi lisenin müdürü Jacques Augereau’yu suçlayan, okulun eski çalışanı SE’nin hallerine de bir bakardım..
SE Hanım, lisenin eski tercümanı..
O camiayı iyi tanıyanların da bildiği gibi Fransızcası bu iş için epey yetersiz.. Nitekim bu yetersizlik yüzünden işten çıkarılmış..
SE hanım, itiraz için yasal hakkı olan altı aylık süre içinde işine dönmek için yasal bir girişimde bulunmamış.. Olayın üzerinden bir yıl geçtikten sonra “Vay benim nerelerimi nerelerimi telefonda konuştular.. İffetim pay-u mâl oldu..” davasını açmış..
Kime mi? Lisenin cemaat kökenli bir Ampul Partili’den daha muhafazakâr, daha tutucu olduğu bilinen müdürü Jacques Augereau’ya karşı..
***
Jacques Augereau’yu tanır mıyım? Bir kere görmüşlüğüm, birkaç kez de hakkında konuşulanları okulun eskilerinden dinlemişliğim var..
Saint Michel Lisesi içinde “Osmanlı’yı Biriktirmek..” adlı bir sergisi açılmıştı..
Yüzyılın başlarında Avrupa’da ve İstanbul’da moda olan şekerleme, çikolata kutuları üzerindeki Osmanlı’yı anlatan resimler ve kartpostallar sergilenmişti..
Müdür beyi orada dinledim..
Açılış kokteylinde içki yoktu.. Sergiyi görmeye gelen okulun eskilerine “Niye?” sorusunu dayattım..
Cevap verdiler: “Jacques Augereau çok muhafazakârdır.. İçkiyi o istememiştir..”
DAHASI DA VAR
Adamcağız bildiğiniz Mormonların Fransız modeli.. Öyle ki yanlış anlaşılmaya sebep olur diye, birlikte çalıştığı kadın öğretmenlerin birine öğrenciden gizli bir laf etmesi icap ettiğinde kulaklarına eğilmiyor..
“Yanlış anlaşılır..” diyor.. Kadın öğretmeni gözden uzaklaştırıp söyleyeceğini öyle söylüyor..
Tacizle suçlanan eleman bu..
Dönelim SE Hanım’ın iddiasına..
Okula bir yıl sonra “işe dönme” davası açıyor.. Dikkat buyurun! Taciz veya bilmem ne davası değil.. İşe dönme davası..
Bu dava sürerken müdür Jacques Augereau’ya da haberini salıyor.. “Nasıl olsa tazminatımı alacağım.. Eğer bana iki katını ödemezseniz.. Siz bilirsiniz..”
Devamı şöyle.. “Basına giderim..”
Öyle ya! Basında her duyduğunu haber sanan sazanlar var..
Haydi bakalım.. SE Hanım’ın söylediklerine karşı, mahafazakârlığı ile maruf müdür beyin söyledikleri.. Bunu da manşetten haber yapın..
Jacques Augereau “Tehdide boyun eğmedim, başıma bunlar geldi..” diyor..
Ayrıca habere takviye yapılan bir kutucuk daha var.. İçinde de Fransız Büyükelçiliği ve Konsolosluğu’nun olayın duyulmasından sonra soruşturma açtığı yazılı..
Külliyen asılsız, diyor müdür bey..
***
Zehir zemberek bir de açıklama yazmış..
Özellikle SE Hanım’ın kızının intiharını bu olayla ilişkilendirmesine çok üzülmüş..
Şimdi açıklamasının da haber büyüklüğünde birinci sayfadan duyurulmasını bekliyor.. Bence çok bekler..
Sayın Fatih Altaylı’nın bu tür cinsel taciz suçlamalı haberlere karşı hassasiyetini yakından biliyorum.. Asılsız suçlamaların ne mânâya geldiğini bilir..
Eminim ki kafası Saint Michel’e takılı o hanım muhabiri bir kere daha sorgulayacaktır.. Ama çözüm bu değil..
Jacques Augereau gibi her normal aile babası bu tehlikeye açıktır.. İftiranın yolunu kesecek bir yasal düzenlememiz de yoktur..
Vay erkek milletinin başına!
Selahattin Duman/Vatan
Niyeti bozuklardan kastım, cinselliği altı patlar silah gibi kullanan kimi kadınlar.. Silahtan kastım da tele-şantaj.. Her gün bir vukuat yaşanıyor ve kim kime pislik atmışsa o yanına kâr kalıyor.. Bir kadın seni hedefe kilitlemişse kesinlikle kaçışın yok..
Memlekette rezilliğin, çapulun yolu bir kere açılmış oldu.. Bizim topraklarda yaşayan meşrebi bozukların ortak refleksidir..
Birinin aykırı yola girdiğini, hasb-el kader ondan sonuç aldığını bir gördüler mi tamamdır..
Kötünün başarısı artık onlar için rehber olur.. O kötülükten gelecek kazancı helâl sayarlar.. O yolu kendi çıkarları için de denemekten sakınmazlar..
“Kasetli şantaj” yolu böyle açıldı.. Kim başlattıysa yaptıkları yanına kâr kaldı..
Onun da evveliyatı “telefon dinleme” rezilliğidir..
Akil adamlar, vicdan sahipleri bağırdı çağırdı.. “Ayıptır..” dediler.. “Suçtur..” dediler.. Dinletemediler..
Kimse üzerine alınmadı.. “Dinlenmek” sanki meşru bir hâl oldu..
***
Bir ülke düşünün..
O ülkeye çobanlık edenler hem “ileri demokrasi” lafını ağızlarından düşürmüyor..
Hem de cep telefonu bir kere çaldı mı o ülkenin demokratik kulları, oldukları yerde irkiliyor..
Milletvekilinden, belediye başkanına; yüksek bürokratından, akademisyenine; teknik direktöründen generaline kadar herkes telefonda konuşmaktan korkuyor..
Çünkü özel hayata yapılan bu kanunsuz müdahalenin arkasından gelecek olan şey belli.. Ayarı, teknoloji ile yapılmış iftira..
Hele içinde bir de “kadın” varsa tam rezillik.. Bir kadın “Namusumdu, vücudumdu.. Bilmem neyimdi..” diye ağzını açtı mı yanarsınız..
Haklı bile olsanız kafalar karışır..
VURUN MÜDÜRE
İstanbul’un maruf eğitim kurumlarından biri özel Saint Michel Fransız Lisesi’nin müdürü Jacques Augereau (Jak Orjero) bu salgına dönüşmüş alışkanlığın son kurbanı..
Adam durduk yerde, okulun işten çıkarılmış eski bir çalışanı tarafından “cinsel taciz” ile suçlandı..
Çok satan bir günlük gazete de bu suçlamayı manşetten duyurdu.. Bu arada haberi yapan muhabirin Jacques Augereau’yu telefonla arayıp “Hakkınızda böyle şeyler söyleniyor, ne diyeceksiniz?” diye sormadığını da hatırlatalım..
Sayfanın editörü veya karar vereni kimse “Baykal kasetli Fransız tacizi..” başlığı ile üzerine atlamış..
Bakın burada sadece lisenin Fransız Müdürü Jacques Augereau okkalanmıyor..
Durduk yer de Deniz Baykal’ın adı da işe karıştırılıyor..
Ben o gazetenin haber toplantısında bulunsaydım, önce haberi getiren hanım muhabiri bir güzel sorgulardım..
Kızın Saint Michel ile ilgili üçüncü haberi bu.. Kendi halindeki bir lisenin haber bereketi ne ki muhabir hanım bu işe kafayı takmış acaba, derdim..
İkincisi lisenin müdürü Jacques Augereau’yu suçlayan, okulun eski çalışanı SE’nin hallerine de bir bakardım..
SE Hanım, lisenin eski tercümanı..
O camiayı iyi tanıyanların da bildiği gibi Fransızcası bu iş için epey yetersiz.. Nitekim bu yetersizlik yüzünden işten çıkarılmış..
SE hanım, itiraz için yasal hakkı olan altı aylık süre içinde işine dönmek için yasal bir girişimde bulunmamış.. Olayın üzerinden bir yıl geçtikten sonra “Vay benim nerelerimi nerelerimi telefonda konuştular.. İffetim pay-u mâl oldu..” davasını açmış..
Kime mi? Lisenin cemaat kökenli bir Ampul Partili’den daha muhafazakâr, daha tutucu olduğu bilinen müdürü Jacques Augereau’ya karşı..
***
Jacques Augereau’yu tanır mıyım? Bir kere görmüşlüğüm, birkaç kez de hakkında konuşulanları okulun eskilerinden dinlemişliğim var..
Saint Michel Lisesi içinde “Osmanlı’yı Biriktirmek..” adlı bir sergisi açılmıştı..
Yüzyılın başlarında Avrupa’da ve İstanbul’da moda olan şekerleme, çikolata kutuları üzerindeki Osmanlı’yı anlatan resimler ve kartpostallar sergilenmişti..
Müdür beyi orada dinledim..
Açılış kokteylinde içki yoktu.. Sergiyi görmeye gelen okulun eskilerine “Niye?” sorusunu dayattım..
Cevap verdiler: “Jacques Augereau çok muhafazakârdır.. İçkiyi o istememiştir..”
DAHASI DA VAR
Adamcağız bildiğiniz Mormonların Fransız modeli.. Öyle ki yanlış anlaşılmaya sebep olur diye, birlikte çalıştığı kadın öğretmenlerin birine öğrenciden gizli bir laf etmesi icap ettiğinde kulaklarına eğilmiyor..
“Yanlış anlaşılır..” diyor.. Kadın öğretmeni gözden uzaklaştırıp söyleyeceğini öyle söylüyor..
Tacizle suçlanan eleman bu..
Dönelim SE Hanım’ın iddiasına..
Okula bir yıl sonra “işe dönme” davası açıyor.. Dikkat buyurun! Taciz veya bilmem ne davası değil.. İşe dönme davası..
Bu dava sürerken müdür Jacques Augereau’ya da haberini salıyor.. “Nasıl olsa tazminatımı alacağım.. Eğer bana iki katını ödemezseniz.. Siz bilirsiniz..”
Devamı şöyle.. “Basına giderim..”
Öyle ya! Basında her duyduğunu haber sanan sazanlar var..
Haydi bakalım.. SE Hanım’ın söylediklerine karşı, mahafazakârlığı ile maruf müdür beyin söyledikleri.. Bunu da manşetten haber yapın..
Jacques Augereau “Tehdide boyun eğmedim, başıma bunlar geldi..” diyor..
Ayrıca habere takviye yapılan bir kutucuk daha var.. İçinde de Fransız Büyükelçiliği ve Konsolosluğu’nun olayın duyulmasından sonra soruşturma açtığı yazılı..
Külliyen asılsız, diyor müdür bey..
***
Zehir zemberek bir de açıklama yazmış..
Özellikle SE Hanım’ın kızının intiharını bu olayla ilişkilendirmesine çok üzülmüş..
Şimdi açıklamasının da haber büyüklüğünde birinci sayfadan duyurulmasını bekliyor.. Bence çok bekler..
Sayın Fatih Altaylı’nın bu tür cinsel taciz suçlamalı haberlere karşı hassasiyetini yakından biliyorum.. Asılsız suçlamaların ne mânâya geldiğini bilir..
Eminim ki kafası Saint Michel’e takılı o hanım muhabiri bir kere daha sorgulayacaktır.. Ama çözüm bu değil..
Jacques Augereau gibi her normal aile babası bu tehlikeye açıktır.. İftiranın yolunu kesecek bir yasal düzenlememiz de yoktur..
Vay erkek milletinin başına!
Selahattin Duman/Vatan