11 Ara 2010 11:30
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:52
BEN O ''BEYİNSİZ'' DEDİĞİNİZ MÜLKİYELİLERDEN BİRİYİM! SABAH YAZARINDAN BURHAN KUZU'YA SERT TEPKİ!
Kendisini yumurta yağmuruna tutan üniversitelilere "beyinsizler" diyen TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu'ya Mülkiyeli Sabah yazarı nasıl tepki gösterdi?
Bir "Beyinsiz" Mülkiyeli’den..
Başbakan gibi, iki saat içinde her şeyi öğrenip yorum yapmamış olmak için iki gün bekledim, bu satırları yazmak için..
Sayın Burhan Kuzu,
Ben o "Beyinsiz" dediğiniz Mülkiyelilerden biriyim.. Bugün yaptıklarına bakıp, "Beyinsiz" dedikleriniz, bizim yanımızda zemzem suyunda yıkanmış kalırdı üstelik..
Sayın Kuzu,
Tanışmayız. Bu yüzden sizi araştırdım önce.. Anayasa Hukukçususunuz. Mesleğe başlangıcınızda bir kaza var. İlk asistanlığınızda hocanız "Bilimsel yetersiz" diye bir rapor hazırlamış. Ama Sorbonne dahil, hukuksal ve bilimsel gelişmenizi tamamlayıp, profesör ve sevilen bir hoca olmuşsunuz. Siyaset yaşamınızda da "Sevilen" vasfınız sürmüş. Partinize muhalif olanlar dahi size sempatiyle yaklaşmışlar. Önce Milletvekili, sonra Anayasa Komisyonu Başkanı olmuşsunuz. Bunlar Kayseri’nin bir kasabasında doğan mütevazi bir Anadolu çocuğu için alkışlanacak başarılar..
Sayın Kuzu,
Sizinle anlaşamadığım konular var.
Birincisi..
Yumurta atmak, demokratik bir ifade özgürlüğüdür. Doğrudur, şık değildir. Ama konuşmacıya domates ve yumurta atmak, demokrasi tarihi kadar eskidir.
Benim çocukluğumda kokmuş yumurta ve çürümüş domates atılırdı. Çünkü yenebilecek yumurta pahalıydı ve karne ile dağıtılırdı. Domates de öyle.. Çürümüşü bedavaydı sadece..
Ve de kokmuş yumurta ve çürümüş domates daha güçlü bir ifade tarzı olurdu. Sadece elbise kirletmekle kalmaz, müthiş bir de koku bırakırdı üstelik.
Şık değil, tamam. Ama öldürücü ve yaralayıcı da değil.. "Senin fikirlerini beğenmiyorum. Burada da dinlemek istemiyorum" demenin eski Yunan’dan beri gelen, tarihin ve dünyanın her yerinde rastlanan, evrensel bir protesto tarzıdır bu ve molotof kokteyli ve taş atmaya benzemez.. Ötekiler öldürücüdür.
Öldürdüler de kokteylciler, Serap adlı bir genç kızımızı. Tek suçu servise binip işine gitmekti. Onu Molotof Kokteyli ile yakan Beyinliler, Taş Atan Çocuklar Yasasına tabii tutuldular Sayın Kuzu.. O yasa, sizin başkanı olduğunuz komisyondan geçti. Sizin çoğunlukta olduğunuz partinin oylarıyla da kabul edildi.
Demokrasi, hoşgörü rejimidir değil mi, Sayın Kuzu.. Hoşgörü sahibi olması gereken, çoğunluktur, güçlüdür. Zayıf ve güçsüz olan hoş görse ne olur, olmasa ne olur?. Zayıf ve güçsüz, fikrini protesto ile gösterir. İzin verilirse, yasal. Verilmezse de, böyle..
Bu ülkede protesto özgürlüğü var mı, Sayın Kuzu?.
Washington’a gittiniz mi hiç?. Beyaz Saray’ı bilir misiniz?. Başkanın yaşadığı yer. Evi de, ofisi de orada..
Ben gittiğimde birtakım insanlar, ellerindeki sopaya takılı dövizlerle bahçe parmaklıklarının etrafında sessiz sedasız dolaşıyorlardı. Okudum levhaları. Başkanı fena halde protesto eden laflardı bunlar.. Sonra o levhaları bahçe duvarına dayadılar ve gittiler.
Ben o sıralar Ankara’da yaşıyordum. Şimdiki Ata Kule’nin yanında, Gazi Osmanpaşa’ya uzanan yolun vadiye bakan tarafı bir Aşıklar Yolu’ydu. Arabası olan gelir park eder, ordan sevgilisi ile kentin ışıklarını seyrederdi. 1960 Devriminden sonra Devlet Başkanı olan Cemal Gürsel, Köşk’ten yürüyerek çıkar, orada park etmiş, kağıt helvası yiyen gençlerin arasında dolaşırdı. Sohbet ederdik.
Şimdi Ankara’ya gittiğimde gördüğüm manzara dehşet verici.. Bir defa oraya park etmek yasak. Parkı geçin, belli bir hızın altında araba sürmek bile yasak.. O caddeden hızla geçmek zorundasınız. Durur gibi oldunuz mu, tepenizde elleri makineli tüfekli güvenlikçiler bitiyor anında..
İstanbul’da YÖK’ü ve Başbakanı protesto etmek isteyen gençlerin başına neler geldiğini de gördünüz..
Bu ülkede insanlara, gençlere, mesela Amerika’da, Beyaz Saray önünde olduğu gibi, protesto hakkı ve fırsatı verildi de, ona rağmen mi, yumurtalı olay düzenlendi, Sayın Kuzu?.
Olaydan iki saat sonra Başbakan, kim bilir hangi müthiş, hangi hızlı istihbaratı aldı ki, Mülkiye olaylarının İstanbul’un devamı bir provokasyon olduğunu, ayni kişiler tarafından yapıldığını açıkladı.
Sonra öğrendik ki, istihbarat kaynağı sizmişsiniz.
Ve siz, Sayın Kuzu, bu istihbarata dayanarak Siyasal Bilgiler Dekanını ve Ankara Üniversitesi Rektörünü anında istifaya davet ettiniz.
İnsaf buyurmuşsunuz Sayın Kuzu.. O rektörü aday gösteren YÖK Başkan ve üyeleri ile atayan Cumhurbaşkanını da istifaya çağırmalıydınız.
İdarenizin istihbarat ve önleme gücünü, başbakana yönelik protestoyu ta Kocaeli’nden haber alıp, sıralama önlemlerle Dolmabahçe’de denize dökerek kanıtladınız. Demokrat medya, "Hamile kızın protesto eyleminde ne işi var" diye muhteşem bir demokrasi dersi verdi, ekranlara yansıyan acımasız görüntülerle. Yerde yatan bir genç kızı, beş polis tekmeliyor ve İstanbul Emniyet Müdürü "Polis orantısız güç kullanmamıştır" diyordu. Haklıydı. Bir avuç öğrenci için Birinci Ordu yardıma çağrılmalıydı, orantılı olması için..
Sorum bu değil, Sayın Kuzu..
Bu kadar hızlı haber ve bu kadar etkin önlem alarak başbakanın protesto edilmesini önlemeyi başaran İstanbul Emniyeti, bağıra çağıra, davul çalarak gelen Bursa- Beşiktaş olaylarının önünü niye kesmedi?.
O bıçaklanan gençler, ölebilirdi de.. Ucuz kurtuldular. İstanbul’da polis olduğundan değil. Verilmiş sadakaları varmış da ondan..
Bursa’dan döner bıçakları ile yola çıkan otobüsler.. Çarşıda kasap bıçakları ile toplanan guruplar, polis için çok mu yabancı, çok mu bilinmezdi, Bay Kuzu?.
Bu bıçaklı saldırganların, canilerin kimler tarafından, nasıl beslendiği bilinmiyor mu?. Bu rant yüzünden birbirlerini vurduklarını, İstanbul Emniyet Müdürü en azından gazetelerde okuyup, merak etmiyor, "Soruşturun" demiyor mu?.
Öğrencilerin yanlarındaki yumurtayı kontrol gibi bir görevi ve yetkisi asla olmayan dekan ve rektörün istifasını isteyen ve ilk anın öfkesi geçince "Amacını aşan laf etmişim" demeniz beklenirken "Sözümün arkasındayım" diyen siz, bu gazete ilanları ile gelen ve kanla biten Bursa- Beşiktaş çatışmasının ardından İstanbul Emniyet Müdürünün görevden alınmasını istediniz de, ben mi duymadım acaba?. O müdürü açığa almayan Emniyet Genel Müdürü’nün, başından beri sessiz duran İçişleri Bakanı’nın istifalarını da talep ettiniz de, gazeteler mi yazmadı?.
Demokrasi, sadece size ve başbakana yönelik protestoları engelleyip, ötesine, adam öldürmeye varıncaya kadar hoşgörü ile bakmak ve özgürlük tanımak mıdır, Sayın Kuzu?.
Hıncal Uluç/Sabah
Başbakan gibi, iki saat içinde her şeyi öğrenip yorum yapmamış olmak için iki gün bekledim, bu satırları yazmak için..
Sayın Burhan Kuzu,
Ben o "Beyinsiz" dediğiniz Mülkiyelilerden biriyim.. Bugün yaptıklarına bakıp, "Beyinsiz" dedikleriniz, bizim yanımızda zemzem suyunda yıkanmış kalırdı üstelik..
Sayın Kuzu,
Tanışmayız. Bu yüzden sizi araştırdım önce.. Anayasa Hukukçususunuz. Mesleğe başlangıcınızda bir kaza var. İlk asistanlığınızda hocanız "Bilimsel yetersiz" diye bir rapor hazırlamış. Ama Sorbonne dahil, hukuksal ve bilimsel gelişmenizi tamamlayıp, profesör ve sevilen bir hoca olmuşsunuz. Siyaset yaşamınızda da "Sevilen" vasfınız sürmüş. Partinize muhalif olanlar dahi size sempatiyle yaklaşmışlar. Önce Milletvekili, sonra Anayasa Komisyonu Başkanı olmuşsunuz. Bunlar Kayseri’nin bir kasabasında doğan mütevazi bir Anadolu çocuğu için alkışlanacak başarılar..
Sayın Kuzu,
Sizinle anlaşamadığım konular var.
Birincisi..
Yumurta atmak, demokratik bir ifade özgürlüğüdür. Doğrudur, şık değildir. Ama konuşmacıya domates ve yumurta atmak, demokrasi tarihi kadar eskidir.
Benim çocukluğumda kokmuş yumurta ve çürümüş domates atılırdı. Çünkü yenebilecek yumurta pahalıydı ve karne ile dağıtılırdı. Domates de öyle.. Çürümüşü bedavaydı sadece..
Ve de kokmuş yumurta ve çürümüş domates daha güçlü bir ifade tarzı olurdu. Sadece elbise kirletmekle kalmaz, müthiş bir de koku bırakırdı üstelik.
Şık değil, tamam. Ama öldürücü ve yaralayıcı da değil.. "Senin fikirlerini beğenmiyorum. Burada da dinlemek istemiyorum" demenin eski Yunan’dan beri gelen, tarihin ve dünyanın her yerinde rastlanan, evrensel bir protesto tarzıdır bu ve molotof kokteyli ve taş atmaya benzemez.. Ötekiler öldürücüdür.
Öldürdüler de kokteylciler, Serap adlı bir genç kızımızı. Tek suçu servise binip işine gitmekti. Onu Molotof Kokteyli ile yakan Beyinliler, Taş Atan Çocuklar Yasasına tabii tutuldular Sayın Kuzu.. O yasa, sizin başkanı olduğunuz komisyondan geçti. Sizin çoğunlukta olduğunuz partinin oylarıyla da kabul edildi.
Demokrasi, hoşgörü rejimidir değil mi, Sayın Kuzu.. Hoşgörü sahibi olması gereken, çoğunluktur, güçlüdür. Zayıf ve güçsüz olan hoş görse ne olur, olmasa ne olur?. Zayıf ve güçsüz, fikrini protesto ile gösterir. İzin verilirse, yasal. Verilmezse de, böyle..
Bu ülkede protesto özgürlüğü var mı, Sayın Kuzu?.
Washington’a gittiniz mi hiç?. Beyaz Saray’ı bilir misiniz?. Başkanın yaşadığı yer. Evi de, ofisi de orada..
Ben gittiğimde birtakım insanlar, ellerindeki sopaya takılı dövizlerle bahçe parmaklıklarının etrafında sessiz sedasız dolaşıyorlardı. Okudum levhaları. Başkanı fena halde protesto eden laflardı bunlar.. Sonra o levhaları bahçe duvarına dayadılar ve gittiler.
Ben o sıralar Ankara’da yaşıyordum. Şimdiki Ata Kule’nin yanında, Gazi Osmanpaşa’ya uzanan yolun vadiye bakan tarafı bir Aşıklar Yolu’ydu. Arabası olan gelir park eder, ordan sevgilisi ile kentin ışıklarını seyrederdi. 1960 Devriminden sonra Devlet Başkanı olan Cemal Gürsel, Köşk’ten yürüyerek çıkar, orada park etmiş, kağıt helvası yiyen gençlerin arasında dolaşırdı. Sohbet ederdik.
Şimdi Ankara’ya gittiğimde gördüğüm manzara dehşet verici.. Bir defa oraya park etmek yasak. Parkı geçin, belli bir hızın altında araba sürmek bile yasak.. O caddeden hızla geçmek zorundasınız. Durur gibi oldunuz mu, tepenizde elleri makineli tüfekli güvenlikçiler bitiyor anında..
İstanbul’da YÖK’ü ve Başbakanı protesto etmek isteyen gençlerin başına neler geldiğini de gördünüz..
Bu ülkede insanlara, gençlere, mesela Amerika’da, Beyaz Saray önünde olduğu gibi, protesto hakkı ve fırsatı verildi de, ona rağmen mi, yumurtalı olay düzenlendi, Sayın Kuzu?.
Olaydan iki saat sonra Başbakan, kim bilir hangi müthiş, hangi hızlı istihbaratı aldı ki, Mülkiye olaylarının İstanbul’un devamı bir provokasyon olduğunu, ayni kişiler tarafından yapıldığını açıkladı.
Sonra öğrendik ki, istihbarat kaynağı sizmişsiniz.
Ve siz, Sayın Kuzu, bu istihbarata dayanarak Siyasal Bilgiler Dekanını ve Ankara Üniversitesi Rektörünü anında istifaya davet ettiniz.
İnsaf buyurmuşsunuz Sayın Kuzu.. O rektörü aday gösteren YÖK Başkan ve üyeleri ile atayan Cumhurbaşkanını da istifaya çağırmalıydınız.
İdarenizin istihbarat ve önleme gücünü, başbakana yönelik protestoyu ta Kocaeli’nden haber alıp, sıralama önlemlerle Dolmabahçe’de denize dökerek kanıtladınız. Demokrat medya, "Hamile kızın protesto eyleminde ne işi var" diye muhteşem bir demokrasi dersi verdi, ekranlara yansıyan acımasız görüntülerle. Yerde yatan bir genç kızı, beş polis tekmeliyor ve İstanbul Emniyet Müdürü "Polis orantısız güç kullanmamıştır" diyordu. Haklıydı. Bir avuç öğrenci için Birinci Ordu yardıma çağrılmalıydı, orantılı olması için..
Sorum bu değil, Sayın Kuzu..
Bu kadar hızlı haber ve bu kadar etkin önlem alarak başbakanın protesto edilmesini önlemeyi başaran İstanbul Emniyeti, bağıra çağıra, davul çalarak gelen Bursa- Beşiktaş olaylarının önünü niye kesmedi?.
O bıçaklanan gençler, ölebilirdi de.. Ucuz kurtuldular. İstanbul’da polis olduğundan değil. Verilmiş sadakaları varmış da ondan..
Bursa’dan döner bıçakları ile yola çıkan otobüsler.. Çarşıda kasap bıçakları ile toplanan guruplar, polis için çok mu yabancı, çok mu bilinmezdi, Bay Kuzu?.
Bu bıçaklı saldırganların, canilerin kimler tarafından, nasıl beslendiği bilinmiyor mu?. Bu rant yüzünden birbirlerini vurduklarını, İstanbul Emniyet Müdürü en azından gazetelerde okuyup, merak etmiyor, "Soruşturun" demiyor mu?.
Öğrencilerin yanlarındaki yumurtayı kontrol gibi bir görevi ve yetkisi asla olmayan dekan ve rektörün istifasını isteyen ve ilk anın öfkesi geçince "Amacını aşan laf etmişim" demeniz beklenirken "Sözümün arkasındayım" diyen siz, bu gazete ilanları ile gelen ve kanla biten Bursa- Beşiktaş çatışmasının ardından İstanbul Emniyet Müdürünün görevden alınmasını istediniz de, ben mi duymadım acaba?. O müdürü açığa almayan Emniyet Genel Müdürü’nün, başından beri sessiz duran İçişleri Bakanı’nın istifalarını da talep ettiniz de, gazeteler mi yazmadı?.
Demokrasi, sadece size ve başbakana yönelik protestoları engelleyip, ötesine, adam öldürmeye varıncaya kadar hoşgörü ile bakmak ve özgürlük tanımak mıdır, Sayın Kuzu?.
Hıncal Uluç/Sabah