"BEN DE AZ DEĞİLİM!" HAKKI DEVRİM KENDİSİ İÇİN NEDEN BÖYLE YAZDI?
Radikal yazarı Hakkı Devrim, bugün köşesinde kendisi için bakın neler yazdı?
Dizilerin hiç mi payı yok?
Ben de az değilim yani? Okan’ın Kanal D’deki «nev’i şahsına münhasır» (bkz. Dil Yâresi) programı Medya Kralı yetmezmiş gibi, son zamanlarda bir programa daha katılıyorum: NTV’de Mirgün Cabas’ın Günlerin Getirdiği adlı sohbet programı. Orada ön plana çıkmış güncel konuları, hadisenin kahramanlarıyla ve uzmanlarıyla konuşuyoruz. Daha doğrusu Mirgün mesele veya hadiseyi açıp anlattıktan sonra ben de lafa karışıyorum. Yetmiyor. Allahın gevezesi «lafa yekûn tutma»yı bilmez ki! Söylemese çatlayacak.
Bakın son programda ne oldu? Hep bildiğiniz gibi, Aşk-ı Memnu’daki yakışıklımız Kıvanç Tatlıtuğ’u ekranda gördükçe, Arap kadınları, genç kızları -bizimkiler gibi- ziyade heyecanlanmakta imişler. Dizi sona ermek üzere olduğu için ilgi ve merak da dorukta.
Bu ve benzeri birkaç televizyon dizimiz sayesinde Türkler ve Türkiye, Arap dostlarımızın burnunda tüter olmuş. Dizileri seyrediyor ve tatillerini Türkiye’de geçirmek istiyorlarmış. Gelenler zengin turist, esnaf memnun, otelciler mutlu. Ee dizi yapımcıları ve oyuncuları, yönetmenleri, senaryo yazarları da öyle. Bu sonuncular daha çok kazanınca dizilerin de daha güzellerini yapacağız, diyorlar.
*
Bu bölümünde programa Ankara’dan uluslarası İlişkiler hocası Prof. Meliha Benli Altunışık, İstanbul’dan yapımcı Şükrü Avşar ve Turizm Yatırımcıları Derneği Genel Sekreteri Koray Tetik katıldılar. Dizilerin Arapça konuşulan ülkelerde gördüğü olağanüstü ilgi üzerinde duruyoruz.
Baş sebep olarak «Van minüt!» skandalı akla geliyor. Ardından Başbakanımızın kürsüde şiir söyleme ve bu arada dindar şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’u hiç ihmal etmeyen tavrı; devletimizin İsrail-Filistin savaşında hiç tereddütsüz Arapları desteklemesi; Mavi Marmara’nın Gazzelilere yardım seferinde uğradığımız ve canlar kaybettiğimiz küstah saldırı; meşhur 1 Mart Tezkeresi’ni Meclis’in tereddütsüz reddetmesi... Türkiye’nin apaçık Araplardan yana oluşu üzerinde duruluyor. Bu tavır ve tutum, Türkiye’yi yakından görmek, batılılaşmış Müslümanların gelişmişliğini yerinde incelemek merak ve hevesini de uyandırıyormuş. TESEV araştırmaları da bu görüşü destekler sonuçlar vermiş.
*
Hepsi konuşuldu. Sormaktan kendimi alamadım:
– Arkadaşlar! Türkiye’de artık talebi arttıracak kadar güzel ve zevkle seyredilebilir TV dizilerinin yapılmakta oluşunun, bu ilgide, bu başarıda hiç rolü yok mu?
Bre insafsızlar, sorayım size: Şimdi ayıla bayıla seyrettiğiniz dizilerden önce Amerikan, Avrupa, Brezilya dizilerinin baş seyircisi de sizler değil miydiniz?
Daha önce, büyük savaş sırasında ABD’den, Avrupa’dan film getirtemez olduğumuzda, ihtiyacı Arap ve Hint filmleriyle gidermeye çalıştığımızı büyüklerinizden hiç mi işitmediniz?
Aşkın Göz Yaşları, Şeyh Ahmet, Hurmalar Altında Cemile, La Jana... Yusuf Vehbi, Enver Vecdi, Ümmü Gülsüm gibi şöhretleri hiç mi işitmediniz? (Ama çoğunuz sadece Avaremu’yu hatırlarsınız, değil mi?)
Biz nesil olarak Avrupa ve Amerikan filmlerini İkinci Dünya Savaşı ertesi yeniden keşfetmiştik. (Savaş içinde film getirtilemedi ya! Türk sinemasının o dönemdeki başarısının bir sebebi de buydu.)
Sormak, daha doğrusu hatırlatmak istediğim şu: Son dönemin Türk TV dizilerinin, sözünü ettiğimiz başarıda hiç rolü ve etkisi yok mu? Başarıyı münhasıran AKP dış politikasına mal edeceğinize, onların yanında olsun yapımcılarımızı, oyuncularımızı, yönetmenlerimizi de kutlamak, yüreklendirmek ve desteklemek gerekmez mi?
Bizi Sarıgül kurtarır-MIŞ...
Burhan Felek usta bir yazısına, peşin peşin şunu söyleyerek girmişti vaktiyle: «Eski Türkçe’de havâiyat diye bir lâf vardı. Hâdiselerle ilgili olmayan, suya sabuna dokunmayan, havadan sudan laflara denirdi. Ben bugün böyle bir yazı yazmak ihtiyacını duydum.»
Havâiyattan bir habere değinme izni isteyeceğim. Ne hikmetse gazetelerimizde itibar gören, Cumhuriyet’te mesela birinci sayfadan duyurulan bir haber: «Sarıgül’den destek»
Cambaz ipte balık dipte gerek, diyen meseli hatırladım. Sarıgül hangi alanda kimi destekliyor?
Eski CHP’li Sarıgül’ün Deniz Baykal’ın halefini destekleyeceği tutmuş. CHP’nin, yani anamuhalefet partimizin yeni genel başkanı da, kurulacağından söz edilen Türkiye Yenilik Hareketi’nden vazgeçildiğini öğrenince pek sevinmiş.
Pazar yeri çığırtkanları gibi Sarıgül, havaalanı mı olur, kongre salonu mu, akla gelen her yerde toplantılar düzenleyip, açıklamalar yaparak müjdeli haberi veriyor. Bu zatı ciddiye alabilenlere göre, pek asîl bir fedakârlık olarak nitelenen haber şu:
– CHP’ye köstek değil de destek olmak üzere partiyi kurmaktan vazgeçmişler. Seçimde CHP’ye oy vererek, Kılıçdaroğlu’nu iktidara getireceklermiş.
– Fedakârlığımızın konuşulmasını arzu ederim, diyor Sarıgül. Bu kararıyla Erdal İnönü’yü örnek aldığını söylüyor.
Hikmet Çetin’den, Onur Kumbaracıbaşı’ndan da akıl aldığı söyleniyor.
Ahmet Kekeç’in sualini sevdim:
– Halkınız size Parti kur Mustafa! diye ne zaman görev tevdi etti de, bu hakkınızı daha ehven olandan yana kullanıyorsunuz? (Star)
Haberciler bu cömert ve asîl ve hasbî fedakârlığı ciddiye almışa benziyorlardı.
Dil Yâresi
* Nev’i şahsına münhasır, «Herkese benzemeyen, değişik tarafları, kendine has davranışları olan» kimseleri anlatan deyim.
* Lâfa yekûn tutmak. «Konuşmayı bitirmek»: Artık lâfa yekûn tut, işimize bakalım baba! (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
* Ayılıp bayılmak. «1. Aşırı derecede üzülüp sinir krizleri geçirmek. 2. Mec. Çok beğenmek»: Deminden beri sesim çıkmıyor ama artık dayanamayacağım dedim, şu ayılıp bayıldığın sarışın kadın hafif bir mahlûktur. (Safiye Erol)
* Münhasıran. zarf «1. Yalnız, yalnızca, sadece. 2. Özellikle, bilhassa»
(Tarif ve örnekler Ayverdi Sözlüğü’nden alınmıştır.)
Hakkı Devrim/Radikal