04 Mayıs 2013 18:02 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:09

BEN BİTMEDİM, GİTTİM! UMUDUN ŞAİRİ SUSKUNLUĞUNU BOZDU!

'Hayatın Düşlere Borcu Var' kitabıyla suskunluğunu bozan şair Yılmaz Odabaşı, A Haber'e konuk oldu.

’Umudun Şairi’ Yılmaz Odabaşı 10 yıllık suskunluğunu ’Hayatın Düşlere Borcu Var’ kitabıyla bozdu ve Jurnal programında Şirin Sever’e konuk oldu. Odabaşı edebiyat dünyası, Kürt meselesi, Güneydoğu’da gazetecilik, akil insanlar ve 1 Mayıs’ta yaşananlar hakkında değerlendirmelerde bulundu.

BEN BİTMEDİM, GİTTİM, ONURLU BİR VİCDANİ RET İLE GERİ ÇEKİLDİM

- 10 yıldır uzaktasınız, ’gördüğüm bu ülkede sosyokültürel ortamın en sefil evrelerini yaşadığıydı" nedir şikayetiniz?

- Her anlamda ciddi bir tekelleşme, büyük yalnızlık, kapitalizmin giderek bu ülkede insan onurunu iğdiş eden boyutlarda kurumsallaşması, boyutlanması.

- Ama bu yeni bir şey değil değil mi?

- Yayın dünyasının da ciddi bir tekelleşme yaşadığını gördüm, pazarın insanlara sunduğu bir yarış var, ya o yarış içinde herkesi yenmeye çalışan o popüler kültürün ikonu olmanız için gereken figürleri kuşanıp pazara bir yarış atı gibi sürülecektim ya da onurlu bir vicdani red ile geri çekilecektim.

- Bu geri çekilme kimsenin umurunda oldu mu?

- Ben kimsenin umurunda olsun diye yapmadım, kedi rasyonalitemi yaşadım. sessizlik de bir yanıttır.

- Peki umut, hiç umutlu değil miydiniz bunca yıl?

- Kendi gövdemin coğrafyasında mutlu, ülkemin coğrafyasında mutlu değilim. umutsuzluğa hiç teslim olmadım. umudu seviyorum, umutsuzluğu da seviyorum, çünkü ikisini de kardeş kılan hayatı seviyorum

- Size umudun şairi diyorlar.

- İnsanlar hayatla dengelerini zor inşa ediyorlar, insanların kırılganlığı iktidarların umurunda olmuyor, insana söz direnç verecek, insan bir dizeyle bir güne tutunabilsin, şehrin kaos ortamına. O yüzden ben umutsuz şeyler yazdığımda da onun için sonunda mutlaka, "bıkma atını mahmuzlamaktan, bıkma bu puştlar panayırında berrak nehirler aramaya" diyorlar.

- Benim için bitti demişlerdi ben bitmedim, gittim diyorsunuz.

- Bitmek ile gitmek farklı kavramlar. Yılmaz Odabaşı bitti. Bitmemin matbaa, kağıt sektörüne ciro yaptırıp, seri üretim yapmamış olmam mıdır, bir yazar yirmi yıl da susabilir. ben bitmedim, gittim. Hayatın Düşlere Borcu Var kitabı bir dönüş merhabası, bir sohbet niteliğinde bir kitap oldu ve biat kültürüne rest çeken yazılar var orada.

- Kitapta sizin on yıl boyunca uzaktan takip ettiğiniz neler hissettiğinize dair yaşadıklarınız var, bir özet olması açısından sormak istiyorum hemen.

- Şöyle hissetim, her gün dünya yeniden kuruluyor, büyük bir karmaşada herkes birbirinin onuruna, emeğine, düşlerine basarak yükselme, var olma kavgası veriyor, bu atmosfer içinde, aslında yokum ben bu oyunda diyerek sırtımı döndüm, uzaklara bakıyorum, orada ben daha çok biliyorum, sen daha az biliyorsun kavgasında en azından olmadığımı, vicdanımı temiz tutmanın önemli olduğunu düşündüm uzaktan. Yalnızlıkta insan içsel derinliği varsa yalnızlık boğucu sıkıcı olmaz. Sosyal hayat ile yalnızlığı arasında tercih etmek gerekir, hem tüm sosyal etkinliklerin abonesi olup, kokteyllerde görünüp yazamazsın, yazarlık kuma kabul etmez. Piyasa için seri üretim var . Ben bunlar arasında trapez yapan şeyler yazmak gerektiğini düşünüyorum. Bana göre iyi bir şiirin kriteri 30 yıldır. Mesele bugün okunmak değil, yazdıklarının zamana direnmesidir.

- Daha önce şiiri de bıraktığınızı söylediniz.

- İyi şiirler bir kenara atılır, o konuda bir sözüm yok.

- Hayko Cepkin sizin Ey Hayat şiirinizi rock versiyonunda yorumladı, nasıl buldunuz?

- Ben böyle Ahmet Kaya gibi dostlarım benim şiirlerimi aldı, özgün müzik tarzında. Onur kardeşimin bu Hayko Cepkin’e verdiği şiirim. Rock türünde ilk kez bir şiirim yorumladı. Bana göre biraz ritim hızlı, ama dinledikçe beğendim.

İMRALI’NIN İSLAM KARDEŞLİĞİ MESAJI TÜRKLERLE KÜRTLERİ SÜNNİ İKTİDARDA BULUŞTURURKEN UMARIM BAŞKALARINI ÖTEKİLEŞTİRMEZ

- Uzak kaldınız ama teröre karşı çözüm süreci var biliyorsunuz, siz kimseye yaranamadım diyen bir yazarsınız?

- Dikkatimi çekti, birkaç gün önce siz bir teröre çözüm dediniz, ben Kürt Sorununa çözüm olarak görüyorum. Ben bölgede 8 yıl gazetecilik yaptım o topraklarda 30 yıl yaşadım, büyük trajedilere tanıklık ettim. Kürt halkının çok yorgun ve bitap olduğunu düşünüyorum. Orada yalnız bir adam olarak yazdım bütün siyasi oluşumlara mesafemi koyarak yazmaya çalışmıştım Güneydoğu’da Gazetecilik kitabını. Nesnel olmaya çalışıyorum. Abdullah Öcalan’ın mesajındaki İslam kardeşliği vurgusu Türklerle Kürt halkının Sünni iktidarında buluştuğu anlamına geliyor, umarım bu başkalarını ötekileştirmez, Alevileri, gayrimüslimleri. Umudumuz yolun barışa gitmesinden yana.

KÜRTLERİN KENDİ ARALARINDA RANT VE İKTİDAR KAVGASI BAŞLAYACAKTIR

- Gerçekçi baktığınızda ne görüyorsunuz?


- Hükümetin bu konuda samimi olduğunu düşünüyorum, hükümetin çok samimi olduğuna dair samimi olduğuna inanmıyorum henüz. Yeni Anayasaya umutlarını bağladı Kürtler, Kürtlerin somut talebi yok, bir şey vaat dilmiş değil ama kanın durmasını istiyorum. Ortadoğu her zaman büyük kavgaların coğrafyası olmuştur. Kürtlerin de kendi içlerinde rant kavgası iktidar kavgası olacak. Benim dileğim bu sürecin sabote edilmemesi. Ben her iki halkın da en azından üç aydır bir ölü olmamasından hoşnut olduklarını düşünüyorum.

BEN AKİL İNSAN OLMAK İSTEMEM, HEP BÖYLE AKILSIZ, ASİ, ŞAİR KALMAYI TERCİH EDERİM

- Akil insanlar meselesine ne diyorsunuz, doğru bir yöntem midir?

- Hükümetin hazırladığı bir listeydi, bana göre Mehmet Altan, Cengiz Çandar gibi hayatını askeri vesayetin tavsiyesine adamış demokratik mücadeleye inanmış insanlar da olmalıydı. İyi niyetli bir kadro kurulmuştur ve bu kadronun tarihsel bir misyonu var. Ben bir edebiyat adamı olarak saygıyla izliyorum. Ben akil adam olmak istemedim, ben hep böyle akılsız, asi şair olmayı tercih ettim. Sonuçta işi bitirecek olan hükümettir. Bu akil insanlar arasında benim de tanıdığım vicdanlı yürekli insanlar vardır. Hükümet ve yeni anayasa bu işi çözecek. 2013 Türkiye’sine uygun bir anayasa olması temmenimiz.

BİR ZAMANLAR BEN “KÜRT SORUNU” DERKEN BENİ KINAYAN İNSANLAR BİR BAKIYORUM SÜRECİN AKTÖRÜ OLMUŞ

- Güneydoğu’da Gazeteci olmak aradan 15 yıl geçmiş, o gün ile bugün arasındaki fark nedir, şimdi beyaz Türk gazeteciler de akın akın Kandil’e gitmeye başladı.

- Devletten gelen baskılar karşısında ciddi mağduriyetleri vardı o dönemde, ben de öyle çalıştım. Bizim insanımız başını dik tutmayı öğrendi. Biraz da PKK camiasının baskısı var bölgedeki gazeteciler de. Benim görüştüğüm çocuklar var. Orada kendi çocuklarına da baskı yapmaması gerekiyor. Yıllarca bize Kürt Sorunu dediğimiz için bizi kınayan insanların şimdi önemli aktörler olduğunu görüyorum. Herkesin konuştuğu zamanlar da ben konuşmuyorum. mesele zor zamanda konuşmaktı, kimsenin Kürt halkı diyemediği zaman Kürt Halkı dedik, gittik hapislerde yattık. O dönemlerde konuşmak cüret işiydi, şimdi büyük bir cüret gerekmiyor. Tatlı sularda niye konuşayım ki.

- Sonbahara kadar bir dizi kitap çıkartacaksınız.

Ben Şarkısı Beyaz isimli bir roman yazdım, kısa sürede büyük ilgi gördü, Yeni baskısı yok kitabın, reklam yapmış sayılmıyoruz o yüzden. iletişim yayınları ile anlaştım, çok ciddi emek ürünü, zamana direnecek romanlar hazırlıyorum. Eylül ayında ben güçlü bir romanla geliyorum, onun arkasından düz yazılarım iletişim yayınlarından çıkacak, Türkiye Yılmaz Odabaşı’nı romancı olarak görecek.

78 GENÇLİĞİNE YAPILAN BU GENÇLİĞE YAPILMASIN

- Kendiniz için istediğiniz beklediğiniz ne var?

- Ben artık sadece bir oğlum var 11 yaşında onun için ve yazacaklarım için yaşıyorum. Gençlerin 1 Mayıs’taki gibi hırpalandığı bir ülke istemiyoruz. 78’liler olarak biz çok geçtik, aynısını bu gençlere yapmasınlar, bu kadar çok dövmesin bu ülke gençlerini. Bu gençlere biraz sevgi, aşk, ekonomik özgürlük. Orta yaş grubu bu ülkenin gençlerinden sorumluyuz, bu gençlerin canını çok yakıyor bu toplum. Daha vicdanlı olmamız gerekiyor